Biz, bu coğrafyanın beyaz ya da esmer tenli çocuklarıyız azizim... Asık suratlı adamların yazdığı tarih, kalplerimizi kırmış, bizi birbirimizden koparmış olabilir. Şimdi iyilikle onaracağız, kırılan kalplerimizi, kanayan yüreğimizi... Güveneceğiz birbirimize, hep güveneceğiz... Pırıl pırıl ümitlerle büyüyoruz çünkü... Bizi bekleyen sevgi yumaklarını, dost meclislerini arayarak geliyoruz. Ne yaptığını bilmeden yapıp edenlere, ne söylediğini bilmeden konuşanlara inat, özenle seçtiğimiz kelimelerle konuşacağız birbirimizle...
Öfkeyle kalkıp zararla oturmayacağız azizim... Her gün onlarca cehennemde can verirken birlikte, birileri hangi kurbanları boğazlıyorlar, görüyorsun... Biz kan kuyularında boğulurken, onlar kanlı sofralarında pervane olacak uşaklar arıyorlar... Kim yazmış bu tiyatroyu bilmiyoruz. Biz başkalarının yazdığı senaryolarda figüran olmayalım yeter ki... Aramızdaki ülfeti bozacak oyunlara alet olmayalım.
Biz işimize bakalım, elele vererek bu destanı beraber yazalım azizim... Bakma bugün havanın karardığına... Göklerin bir felaket habercisi olduğuna... Bahar çok yakındır, gün şafağa gebedir... Ömrümüzün mevsimi yaprak dökmeden, içimize aydınlık veren bahar gelecek... İşte her şey burada düğümlü... Hakkâri'nin yaylalarında nefes almak isteyişimiz, Munzur'un dağlarında tadına doyamadığımız güzelliklerle koyun koyuna yatışımız... Güzelim öykülerimiz, iğnemiz, ipliğimiz, her şeyimiz...
Bahar dedik bir kere azizim... Kışın ayazı donduramaz hayallerimizi... Kasım'da rüzgâr bir başka esecek, üstümüze sinen kan kokusunu alıp götürecek... Sonra Nisan en coşkulu yağmurları getirecek rahmet yüzüyle... Elbette ümitlerimiz yeşerecek, biz yeşereceğiz. Dicle bir başka akacak o gün... Fırat'ın ılık sularına bırakacağız kendimizi heybetine aldırmadan... Bin dağ aşıp bin dere geçeceğiz... Güneşin bir başka doğup her şeyin huzurda sükûna erdiği "cennet bahçesi"ne ulaşacağız. Baharın cıvıltılı topraklarında önümüze gelene "ser çava" diyeceğiz...
Ağırlığından anlaşılıyor yaşadıklarımızın imtihan olduğu azizim... Bir ömür ölümün pençesinde sızlaya sızlaya hayata tutunurken, bir el uzanıyor tutup çıkarmak için... Sonra bütün ağırlıklarıyla, bütün canavarlıklarıyla ayaklarımızdan çekiyorlar. Eliniz elimize, elimiz elinize değsin istemiyorlar... Hüzünde bir, sevinçte bir olduğumuz gecelere kâbus oluyorlar... Baharın aydınlığına yürürken yollarımızı kesiyorlar...
Bu da geçecek azizim... "Her sabah kanayacak değil ya..." Elbette ümitlerimizle yaşayacağız... Elbette bekleyişimiz, bizleri "yol geçmez", "yolcu giremez" hanlarda bırakmayacak... Elbette bu arzu tufanını, kuru çöller yutamayacak... Ve güneş vuracak berrak yollarımıza... Solmuş yaprakların arasından ufukları tarayacak gözlerimiz... Ve baharın ardına kadar açılmış kapılarına, "Tevrat'ın cennet bahçesi"ne varacağız... Yürekleri bin güllü bağa benzer sabır erleriyle güller dikeceğiz yeniden...