Fasulye kaç lira oldu diye mi söze başlasak bilmem. Fasulyeyi artık ne fakir yiyebilir ne de fukara.
Mekânı cennet olsun, Edirneli meşhur Klarnetçi Deli Selim, çocukluk yıllarımıza damgasını vuran hareketli ve güzel türküsünde ne diyordu?
“Bu fasulye yedi buçuk lira hem kaynasın hem oynasın…”
Dört beş yıl önce de Ata Demirer, o güzel sesiyle gündeme taşımıştı bu hoş türküyü.
Ya bugün?
Bugün 72 buçuk lira o fasulye…
“Bu fasulye 72 buçuk lira” desek çok daha doğru…
Nasıl kaynayacak? Nasıl oynayacak? Nasıl alınacak? Nasıl pişecek?
Ve nasıl sofraya gelebilecek?
Dahası yağı var, salçası var, soğanı var…Yemeği zenginleştiren malzemesidir denirse var da var…
Sayıp da kimseyi üzmeyelim. Her neyse diyelim, geçelim…
Fasulye market tezgahlarında, pazarlarda el yakmaya devam! Yanına yaklaşabilene aşk olsun!
Şimdi soralım…
Fasulye kimin yemeği?
Bizim yemeğimiz diyeceğiz demesine de…Bizim derken, sesimiz kısılıyor, gözlerimiz buğulanıyor, konuşamıyoruz.
Enflasyon bizde konuşacak hal mi bıraktı desek, enflasyon da kim oluyor, sizi ezmeye onun gücü yetmez deniyor.
İnsanlarda diyorlar ki; madem öyle, cebimizdeki para, bir kilo fasulye almaya neden yetmiyor?
*****
Bir zamanlar fakir-fukara yemeğiydi fasulye. Bir tabak kuru fasulye ile en az yarım ekmek yerdi insanlar. Fasulye ile bir ekmek yiyeni görmüşlüğü, bilmişliği vardı bizim neslin.
Ekmek deyince bugünkü ekmekler aklınıza gelmesin.
Bizim nesil bir tanesi 820 gram gelen ekmekler gördü. Çeyreği 205 gram gelirdi ki, bugün tanesi alırken düşündüren rakamlara satılan 200 gram denilen, 180-190 gram anca gelen ekmeklerden daha ağırdı. 820 gram ekmeği bir başına yiyen babayiğitler vardı.
Ekmek arasının ne olduğu bilinmezken, ekmek bıçağı ile fırından yeni çıkmış taze bir ekmek yarılır, suyu süzülmüş bir kepçe, lakin bol kepçe kuru fasulye o ekmeğin arasına konur, afiyetle yenirdi.
Sonra da çok şükür bugün de karnımız doydu denirdi.
Fasulye bambaşka bir nimetti.
Çok çocuklu bir evde pişti mi, bayram var demekti.
Hele yanında da birkaç baş kuru soğan oldu mu?
Başkaca ne istenirdi ki…
Fasulye milli yemeğimizdi…Yanında pirinç pilavı ya da bulgur pilavı da varsa, insanlar ne kırmızı et ararlardı ne de beyaz et…
*****
Analarımız öyle güzel pişirirlerdi ki fasulyeyi…
Yetmişli yılların başlarında Bursa Eğitim Enstitüsünde yatılı okuduğum yıllarda, eve her geldiğimde, rahmetli annem, sevdiğimi bildiğinden kuru fasulye pişirirdi.
Özlemişsindir diyerek…
Rahmetli babaannemin evinin avlusunda bir ocak vardı. Üçlü bir sac ayağı olan, altında meşe odunlarının yandığı üzerine mutlaka bir güvecin konduğu. Babaannem için güveçte pişen yemek olmazsa olmazdı. Bütün yemekler güveçte pişse de, fasulye bir başka pişerdi sanki. Ya da bize öyle gelirdi. Odun ateşinde ağır ağır. O fasulye pek bir tatlı olurdu. Bize de böyle bir fasulye ne yedim ne de onun kadar lezzetlisini gördüm demek kalırdı.
Ocaktan mıydı? Odun ateşinden mi?
Güveçten mi?
El lezzetinden miydi? Fasulyenin cinsinden miydi?
Yoksa, hepsi birden bir araya geldiği için mi, bir efsane olurdu o fasulye…
*****
Fasulyenin bugün geldiği nokta yürek burkan bir manzaraya işaret ediyor.
Fasulye o türküde olduğu gibi yedi buçuk lira değil artık.
Çocukluk yıllarımızda dinlediğimiz o türküde söylenen rakamın on misline yakın…
Yani ateş pahası…
Almaya kalkanın birkaç kez düşündüğü bir fiyat.
Bu fiyata o fasulyeyi fakir alabilir mi?
Ya fukara?
Açlık ve yoksulluk sınırlarının paramparça olduğu bu dönemde en azından fasulye ile mutfakların arasına girmemek lazımdı. Fasulyesiz mutfak inanın öksüz kalmış gibi…
İşte onun içindir ki, fasulyenin fiyat bazında durduğu yer insanları fena düşündürüyor.
Çok değil Pandemi öncesinde, hatta o günlerde on lira civarındaydı fasulye.
Biraz fazla almaya kalktınız mı sekiz liraya, yedi buçuk liraya kadar alabilirdiniz.
Alım gücünün geldiği içler acısı nokta fasulye ile insanımızın yollarını ayırmak üzere olduğu bir dönemi işaret ediyor.
Fasulyeye hasret kalacağımız, hatta hasret kalmaya başladığımız günler çoktan başladı. Uzatmaları oynadığımızın farkında olmasına farkındayız amma ne fasulye bizden geçebiliyor ne de biz fasulyeden…
*****
Böyle giderse fasulyenin kilosunu yüz lira civarında alabilirsiniz diyenlere ise artık şaşırmıyoruz.
Çünkü pazarları yarım kilosu şu kadar diye konan etiketler doldurmuş durumda.
Yarım kiloluk fasulye, nohut, mercimek ve pirinç paketleri sanırız çok kısa bir süre sonra karşımıza çıkacak.
Yarım kilosu 40 lira, 45 lira hatta 50 lira olan fasulye paketleriyle karşı karşıya gelmek içinde çok fazla beklemeyeceğiz gibi görünüyor.
Fasulyenin 72 buçuk liralık fiyatını görenler ne oluyor, neler oluyor, bu kadar da olmaz dediler.
Sözleri marketin içinde yankılandı. Katılanlar oldu. Düşünüp kalanlar oldu. Fasulyeye doğru uzanan olmadı.
Yaşlı bir kadın, bugün almazlar, yarın almazlar dedi, öbür gün birileri almaya başlar, varsa paranız sizde alırsınız.
Fahiş zamların durdurulması için radikal kararlar alınması lazım diye söylenen biri de hiçbir şey almadan çıktı gitti marketten.
*****
Bu fasulye 72 buçuk lira…
Nasıl kaynar, nasıl oynar bu fiyat görüldükten sonra bilen yok.
Ne dersiniz?
Bir Deli Selim daha çıkar, bir türkü daha yakar mı fasulyeye?
İki yakası bir araya gelmeyen, yakası yırtıla-yırtıla bir hal olan biz Deli Bekirler de fasulyeye uzaktan el sallayıp mı geçeriz?