Bu İngiliz benim elimi öper mi?

Erol Sunat

Bir zamanlar asırlık çınarlar gibi adamlar vardı. Vakur ve heybetli insanlardı. Mustafa Kemal Paşayı, İsmet Paşayı, Fevzi Çakmak Paşayı, Kazım Karabekir Paşayı, Celal Bayar’ı, Adnan Menderes’i görmüş, hatta bazılarıyla konuşmuş, fotoğraf çektirmiş insanlardı.

Bulundukları şehirler, ilçeler kasabalar onları tanır, bilir, sevgide ve saygıda kusur etmezdi.

Her birinin kendine has lakabı vardı.

Bir kahvenin önünden geçseler, kahve saygıdan ayağa kalkardı. Oturdukları masa onunla sohbet etmek için çevrelenir. O insanla oturmanın zevkine varırdı.

O insanlar ayaklı tarihti.

Yaşadıklarını, o anı, o günü yaşıyormuş gibi anlatmaları meşhurdu.

Doksanlı yıllara kadar birçoğu sağ ve ayaktaydı.

Duruşları bir başkaydı. İbretti.

Bugün sizlerle böyle birinin, Efe Dayı’nın hikayesini paylaşacağım…

*****

Seksenli yılların sonlarıydı. İngiltere de çalışan Birol isimli genç, Roy adında bir İngiliz arkadaşıyla kendi doğduğu İlçeye geldi.

Dayısı, eski İlçe merkezi denilen yokuşları dik bir mahallede oturuyordu. Daha o yıllarda seksenli yaşların başında, ancak dinç bir adamdı.

Ona Efe Dayı derlerdi...

Aslında babasının dayısıydı, Efe Dayı...

Birol ve arkadaşı Roy, yokuşları tırmanıp, dayının bulunduğu eve geldiler. Kapıyı vurduklarında, gözleri yavaş yavaş görme kabiliyetini kaybetmeye başlayan Dayı;

-Kimsin dedi, kimi arıyorsun?

Birol, dayım dedi, benim ben!

İhtiyar dayı, kartal kanadını andıran kollarını açtı ve delikanlıya öyle bir sarıldı ki, görmek lazımdı.

-Ulen Berol, sensin ha…Sen geldin ha demeye başladı.

Şive olarak, Birol’a, Berol derdi hep...

Dayı ve yeğen hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı.

Bu ağlama bütün özlem sözcüklerini adeta içine almıştı.

Roy isimli İngiliz genci, hiçbir anlam veremediği, bu görüntüyü şaşkın ama sessizce izliyordu.

Birol, dayısının yemek ısrarlarını reddederek, girdi koluna ve İlçe merkezine doğru Roy’la birlikte yürüdüler.

Bir lokantada karınlarını doyurdular önce...

İlçenin tam merkezinde asırlık bir çınar ağacı vardı.

Dayı oraya doğru yöneldi.

Ve tam çınarın önünde durdu.

Çınar, caddeye bakan, kalabalıklara ve gelen-geçene hâkim bir yerdeydi.

Efe Dayı, Birol’a dönerek;

-Berol dedi, bu İngiliz benim elimi öper mi?

Birol;

-Sormam lazım diye cevap verdi

Roy hala bir şeyler anlamaya çalışıyordu.

Birol, İngilizce olarak;

-Bak Roy dedi, bizim memlekette adettir, biz bir büyüğümüzden ayrılırken, elini öper öyle ayrılırız, ben şimdi dayımın elini öpeceğim, sende öper misin, yaşlı adam çok sevinir, mutlu olur...

Roy;

-Madem böyle bir adetiniz var, olur tabi dedi, önce sen öpeceksin değil mi?

- Evet...

Birol dayısının elini öptü kenara çekildi.

Dayı herkesin kendini seyrettiğine emin olduğu bir anda, sırtını asırlık çınara yasladı, elini Roy’a doğru öyle bir uzattı ki, İlçe çarşısında insanlar Efe dayıyı seyre daldılar.

Herkes kulaktan kulağa, yabancının bir İngiliz olduğunu öğrenmişti.

Hiçbir şeyden haberi olmayan Roy, delikanlıyı taklit ederek, büyük bir huşu içerisinde Efe Dayının elini öptü.

Elin İngiliz’i Efe Dayının elini öpmüştü işte!

Dayı mest olmuştu...

İzleyenlerde...

Olayı dikkatle takip edenler, başladılar konuşmaya;

Helal olsun Efe Dayıya be...

Nasıl da elini öptürdü İngiliz’e...

Pes valla!

Dayının duruşunu gördün mü?

Ne tarihi duruştu o öyle...

İngiliz de iyi çocukmuş be!

Aynen bizim gibi el öpüyor kerata!

Efe Dayı, konuşulanları duydukça, daha da gururlandı. Ayakları neredeyse yerden kesilecekti zevkten. İşte tam o sırada Birol’un sesi duyuldu:

-Biz gidiyoruz dayı ...

Dayı eliyle;

-Haydi gidin dedi, gidin artık...

Dayı arkasını dönmüş gözyaşlarına boğulmuştu. Kim bilir ne zaman gelecekti Berol...

Yokuş yukarı yürürken, geriye dönmeden hala sesleniyordu...

Haydi gidin, gidin…

*****

Efe Dayı, 1994 yılının aralık ayının ortalarında vefat ettiğinde 90 yaşındaydı...

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.