Ekonominin gelişmesini de, işsizliğin sıfıra inmesini de sözde hepimiz istiyoruz. Ama bunları gerçekten isteyenlerle sözde isteyenler ancak uygulamada belli oluyor. İş yasalarının iş kazalarıyla ilgili olarak işverenlere yüklediği bazı ağır ve aşırı sorumlulukları, bir işe girişmeden önce her girişimci tam olarak bilmiş olsa, birçoğu kesinlikle girişimci ve işveren olmak istemezdi.
Zaten yasalardan bazılarının ne istediği de tam olarak belli değildir. Bir iş kazası olunca işvereni kesin olarak suçlu çıkarmayı kolaylaştırmak için mi acaba? Çünkü gerçekte de öyle olduğunu görüyoruz. Örneğin bir iş yerinde bulunması gereken uyarı yazılarını yetkili uzman nezaretinde, yerli yerine koysanız bile yeterli olmuyor. Bunun kesin bir standardı da yok. Allah korusun bir iş kazası durumunda bilirkişi veya mahkeme, işverenin mutlaka bir eksik veya yanlışını buluyor, adeta icat ediyor.
İnşaattan hiç anlamayan bir sanayici, yaptıracağı fabrika inşaatını yazılı sözleşmeyle bir Müteahhide yaptırsa, bu esnada inşaatta bir iş kazası meydana gelse, bu yasalar inşaatı yaptıran sanayiciyi de sorumlu tutuyor.
Kendisine teslim edilen emniyet kemeri, baret, maske, gözlük gibi koruyucu malzemeyi kullanmamakta ısrar eden işçi için işçi sicil defteri vs. gibi herhangi bir yasal yaptırım yok. İşten çıkarsanız, yerine siz işçi bulamıyorsunuz ama o hemen iş buluyor. Ayrıca bu tür koruyucu malzemeyi kullanmadığı için kaza yapan işçinin sorumluluğu da acımasızca işverene yükleniyor.
Müstakil işyeri olan bir firmanın elemanı sizin işyerinizde tamir, bakım veya montaj gibi bir iş yaparken kaza yapsa, siz o işten hiç anlamadığınız, orada bile bulunmadığınız halde, bu yasalar sizi de sorumlu tutuyor. Ayrıca kaza yapan işçinin her bir yakını ömür boyu ve tekrar tekrar aleyhinizde dava açarak sizi mahkemelerde süründürebiliyor.
Özellikle ileri ülkelere ait, küresel iş yapan, çok büyük hacimli firmalar, bünyesinde istihdam ettiği uzman danışmanlarla ve sermaye gücüyle bunları bir şekilde aşıyor. Ama onlara kıyasla çoğu henüz küçük ve orta ölçekli KOBİ durumunda olan bizim firmalarımız, onların imkânlarına sahip olmadığı için bu konuda çok zor durumlarda kalıyor. Hatta Türkiye’de yatırım yapmak isteyen ama bizim firmaların durumunda olan yabancı firmalar da bu yasaları ve uygulamaları görünce vaz geçiyor.
İş yerinizde bir kez kaza olmayagörsün. Öncelikle bazı medya kuruluşları hemen yargılamayı yapıp, iş kazası değil, iş cinayeti diye yayın yaparak, sizin önünüze takozu koyuyor, bunu hiç engelleyen yok. Hatta mahkemeler böyle yayın yapanlara ceza verecek yerde, bu yayınlar sebebiyle işverenin cezasını artırıyor, tersine dünya! Ayrıca bu yayınlar sebebiyle bilirkişilerden mağdur yakınlarına kadar birçok kişinin hedef tahtası oluyorsunuz, hayatınız kayıyor, hiç engelleyen yok.
Hiçbir dahliniz, suçunuz, kusurunuz, eksik ve yanlışınız olmasa, kusur tamamen çalışanda olsa bile suçlu olmanız için işveren olmanız yetiyor. Mevcut yasalardaki “Taksir” suçu bence bu anlama geliyor. Kusursuz kul olmaz derler, zaten çok eşelersen herkeste illa ki bir kusur da bulunabiliyor.
Yeni kabineden, özellikle de Çalışma Bakanımızdan bu yasa ve yönetmeliklerin adil hale getirilmesi hususunda beklentimiz vardır. Bu tür yasalar insanda, çalışanların oy sayısı işverenlerden fazladır diye, çalışanları kayıran, işverenleri horlayan, adaletsiz yasalar yapılmış kanaati uyandırıyor. Her konuda popülizm ve pozitif ayrımcılık yapılsa, adalet konusunda yapılmaması gerekir.
İş yasalarımızdaki eksik ve yanlışların tümünü yazacak olsak elbette bu sayfa yetmez, belki bir kitap bile almazdı. Maksadımız sadece bu konuya dikkat çekmektir. Çünkü bu yasalar müteşebbisi ürkütüyor, korkutuyor, cesaretini kırıyor. Bu yasalarla ekonomimiz, hak ettiğimiz seviyeye gelmez. Yeni bakanımız çok övülüyor. İnşallah övüldüğü gibi maharetlidir, göreceğiz. Bu övgüleri hak eden bir liyakat sahibi olduğunu ümit ederek, “Arife tarif gerekmez.” diyorum. Allah’a emanet olunuz.