Dün sabah gazeteye girerken son derece mutlu idim. Trafikte bile sinirlenmemiştim. Dahası daha gün doğarken hatun ile sabah yürüyüşünü yapmış, kahvaltımı her gün olduğu gibi “zenginler” gibi yapmıştım. Şükürler olsun sağlıklı, mutlu, huzurlu heyecan dolu kafamda da bir sürü yazılacak ve yapılacaklarla geliyordum.
Bir ara kırmızı ışıkta yanımda sarı bir taksi durmuştu. Kafamı çevirince tanıdım. Halen taksicilik yapmakta olan Osman Babaoğlu abimi görmüştüm. Hemencecik o saniyelerde selamlaştık. Ne güzel bir şeydi insanın böyle candan dostları olması.
Tam masaya oturmuş bizim yeni yayın ekibinin müdürü Zeliha’ya bir şeyler söylüyordum ki iki gözü iki çeşme genç ama gelecek vadeden muhabirimiz Derya Demir geldi.
Derya ağlıyordu. Onun üzüntülü dünyasını dağıtmak için hemen bir gün önceki haber hatasından dolayı fırçaladım ve “Hadi üç çay getir önce sonra ne olduğunu anlatırsın” dedim.
Çay gelinceye kadar da tekrar bilgisayara döndüm dünden aklımdaki not etmek istedim.
Neler yazacaktım?
İTTİFAK Holding Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Korkmaz abimizin anlattıklarını yazacaktım, TİMAV Başkanı Abdullah Bülent Ecevit’in Balkanlar programına değinecektim, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgesinden Dr. Abdullah Ağralı ile ilgili dönüşümleri dile getirecektim, hatta bizim Murat Dönmez’in fotoğrafları çekip bana gönderdiği o pembe kağıtlardan söz edecektim.
………………….
Ama bizim Derya çayları getirirken de ağlıyordu.
Yine sinirlendim “Otur bakayım ne var sabah sabah ne oluyor?” dedim.
Derya “abi önce sosyal medyada yazdım sinirlerim çok bozuk bir bakar mısın?” deyince, bilgisayardan bizim Derya’nın hesabına baktım.
Derya sabahın köründe yaşadıklarını şöyle paylaşmıştı;
“Bu tarz şeyleri sosyal medya hesaplarımda pek fazla paylaşmıyorum ama bu sabah yaşadığım bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu sabah gözümün önünde iki kız sabah sabah içip dolmuşa binen biri tarafından taciz ediliyor, birinci kız adamı uzaklaşması için uyarıyor. Adam güç bela kızın en az 10 kere ikazı ile bir arkaya geriliyor. Ardından oturan bir kızı taciz etmeye başlıyor. Kızımız maalesef sesini çıkartamıyor. Dolmuşta onca erkek var ağzını açıp tek bir şey diyemeyince ben dayanamayıp, adamı ikaz ettim. Ancak adam beni terbiyesizlikle, iftira ile suçluyor. (Allah’tan ki kızlar beni savundu).
Tüm bu olaylar yaşanırken dolmuştan bir adam da çıkıp adamı ne uyardı ne de dolmuştan indirdi. Halimiz içler acısı maalesef. Biz bu tür varlıkları izin verdiğimiz sürece başımıza kim bilir neler gelecek. Hepinize sevgiler...”
…………
Ne acıdır ki bu bizim toplu taşımalarda gördüğümüz, bildiğimiz, iğrendiğimiz ama ne buna maruz kalanların ne de görenlerin tepkisiz kaldığı bir durumdu.
Şaşırmamıştım.
Bu kez Derya ağlayarak yazamadıklarını da anlattı.
Şaşırmıyordum.
Sonra Derya’ya arka arkaya sormaya başladım;
“Derya tacize maruz kalan kızlar hiç tepki verdi mi?”
-Biri verdi abi
“Peki bağırıp şoförü uyardı mı?”
-Hayır abi..
“Sen niye karıştın sana ne Derya… Millet seyrediyor sen niye karışıyorsun?”
-Abi öyle şey olur mu? Bugün ona yarın bana. Bu nasıl bir şey?
“Derya o tepki veren kızla birlikte niye şoförü uyarmadınız? Durun polisi arayacağız demediniz? Ya da niye en yakın karakola gider misiniz? Demediniz…
Kızla birlikte niye o dolmuştan inip plakasını almadınız?
Niye inip 155’i aramadınız?
Kızın telefonunu aldın mı?”…
………….
Derya başını öne eğdi ve sessizce tüm bu sorularıma hep “hayır” diyordu.
Sanki o sabah yaşanılanların ve dinlediklerimin hırsını bizim garip Derya’dan çıkartıyordum…
Tabii bizim kız bunlardan hiçbirini yapmamış yaşadıklarının şoku ile yapması gerekenleri dahi yapmamıştı.
Daha sonra Derya’ya nasihatler ettim.
Biz gazetecilerin duygusal olma şansı yoktu. Kavgada bile kavgaya girme ya da seyretme şansımız olamaz. Önce olayı belgelememiz gerekirdi.
Derya bu yaşadıklarını, gördüklerini belgeleyebilseydi ya da o kızcağız ile birlikte olup davacı olsalardı biraz olsun o terbiyesiz ahlaksızların üzerine gidebilirdik. Şimdi!!!
Şimdi bizde bizim toplum bizim millet gibi sadece seyrediyorduk ya da dinliyorduk.
Bizim Konya’da böyle bir durum için genelde şöyle derler; “Otur ağla, dön ağla, yan ağla, donunu bağla…”
……………
Evet bizim masum temiz kızlarımız, kadınlarımız, yaşlılarımız maalesef bu Allah’tan korkmaz sapıkların zaman zaman tacizlerine maruz kalıyorlar. Ama aile içi baskısından, ama eş baba korkusundan, ama mahalle dedikodusundan korktukları için vık dahi diyemiyorlar.
Davacı olsalar polisin karşısına geçip bana şöyle şöyle yaptı diye nasıl anlatacaklar?
Anlatsalar ne olacak?
Karakoldan birlikte yan yana çıkacaklar.
Mahkemelik olsalar ne olacak?
Utançları ve yaşadıkları yanlarına kalıp daha büyük bunalımlara girecekler.
Bu sapıkları asacaksın.
Çünkü toplumun içindeki bu münafıklar ne acıdır ki yaptıkları yanlarına kar kalarak tertemiz kadınlarımızın rüyalarına kabus gibi giriyorlar.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Ölüm hiçbir zaman, iyi karşılanan bir misafir değildir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Başkent Hastanesi önünde ışıklarda yolun her cephesinde sağa uygunsuz park yapıp akan trafiği tıkamadığımız zaman daha iyi ADAM oluruz.