Hz. Mevlana’nın Mesnevisinde aşka geniş bir yer verilmiştir. Ona göre aşk iki türlüdür: Maddi ve manevi. Maddi aşk insanın bu beyinin algılayabildiği cüzi akılın ürünüdür. Yani neyi görüyorsa onu sever, ona bağlanır ve esir olur. Manevi aşk ise bu beynin dışına çıkıp evrensel aklın algılayabildiği aşktır. Mevlana’nın hayatı da bu iki düzeyden ibaretti. Kendisi alim olarak maddi aklın eseri olmuş ve onun mengenesine sıkışıp kalmıştı. Şems gelince onu mengeneden çıkarıp sonsuzluğa götürmüştür ve tattığı aşk için şunları söylüyor:
Aşktan dolayı üstü başı yırtılan kimse
Bütün hırslardan, ayıplardan paklanmıştır
Ne varsa âlemde maşuktur, âşık ise perdedir
Canlı olan maşuktur, âşık olan ise ölüdür
Aşktan haberi olamayan kimse
Kanatsız kuş gibi çaresizdir.
(Mesnevi I / 22-30-31)
Hoş olan sarhoşluğumuzun kaynağı aşkımızdır, var ol!
Bütün hastalıklarımızın doktoru sensin, var ol!
Böbürlenmemizin ve kendimizi üstün görme hastalığın ilacı sensin
Eflatun’umuz da Calinos’umuz da sensin, var ol!
(M I / 23-24)
Aşktan dolayı acılar tatlı olur
Aşktan dolayı pirinç madeni altın olur
Aşktan dolayı tortular yok olur
Aşktan dolayı dertler, kederler yok olur
Aşktan dolayı ölüler dirilir, var olur
Aşktan dolayı sultanlar yıkılır, kul olur.
(M II / 1529-1530-1531)
Âşık olan topluluk bütün dinlerin ötesindedir
Âşıkların dini ve milleti sadece Tanrı’dır.
(M II / 1770)
Kim ki Aşkta hayat bulursa
Onda kulluktan başka her şey haramdır.
(V / 1666)
Yani kamil olan insan artık şahin gibi dağlardan daha yüksek üçer. Muhammed İkbal’in dediği gibi:
“Sen şahinsin (ey Müslüman) git kayaların yüksek tepelerinde yuvanı yap
Senin yuvan sultanların saraylarının kümbetlerine ait değildir”. Müslüman sonsuzluktan gelen ve sonsuzluğa giden inanca sahip olduğu için dar bir zaman birimine sıkışamaz.
Bu fakir Avrupa Birliği Türkiye Delegasyonu tarafında ve Konya Sanayi Odası tarafından Kapadokya’da düzenlenen “Kapadokya Avrupa Gençliği Forumuna” katıldığımda Ahmet Yesevi, Mevlana ve Yunus Emre’nin her zamankinden daha çok gere duyulduğunu hissettim. Foruma katılanlar arasında her ilimizden öğrenci ve yabancılar vardı. İslam fobisinin artığı bu günlerde bizim fevkalade hoş görülü dinimizi bu mutasavvıflarla yola çıkmamız lazım yurt içinde ve dışında. Gazneliler, Babürlüler ve Selçuklular tasavvufun sayesinde İslam’ı dünyaya yaymışlardı.