Düşünelim… Günlük hayatımızda karşılaştığımız birçok durumda verdiğimiz tepkilerin altında yatan öfke gerçekten haklı mı? Bizi kızdıran bir olay ya da bir insan için kırıcı sözler söylemek, kaba davranmak ya da kalp kırmak, bu kadar kolay mı olmalı? Üzerinde durup düşünmeye değer bir soru: Bu öfkeye değer mi?
İnsan, duyguları ile var olan bir varlık. Ancak bu duyguları yönetmek, insan olmanın ve olgunlaşmanın en önemli adımıdır. Öfke, bizi anlık bir tatminle rahatlatıyor gibi görünebilir, ama gerçekte ardında daha büyük bir hasar bırakır. Kırdığımız kalpler, kurduğumuz sert cümleler ve geride bıraktığımız huzursuzluk, bizi gerçekten mutlu ediyor mu?
Peki ya sabır? Belki de en zor erdemlerden biri… Bir an durup kendimize şunu sorabiliriz: Eğer sabır göstermeyi denesem, işler nasıl gelişirdi? Birinin hatasını hoşgörüyle karşılasam, onun yerine kendimi koysam ve empati kursam… O anki duygularım yerini daha olumlu bir anlayışa bırakmaz mıydı?
Unutmayalım ki, sabır ve empati sadece insanî değerler değil, aynı zamanda dini bir gerekliliktir. Dinimiz bize her zaman hoşgörüyü, affediciliği ve kalp kırmamayı öğütler. Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Mümin, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kişidir” buyuruyor. Elimizle ve dilimizle kimleri incittiğimizi sorguladığımızda, belki de kendimizle yüzleşmek durumunda kalırız.
Bu yüzden, öfkeyi bir kenara bırakıp, daha sakin ve daha anlayışlı bir yaklaşımı benimsemek hem ruhumuzun hem de çevremizin huzuru için en doğru yol değil midir? Kalp kırmak kolay, onarmak ise zordur. Her birimiz, çevremize bu bilinçle yaklaşırsak, hem kendi dünyamızda hem de toplumda büyük bir değişim yaratabiliriz.
Bugün bir kez daha düşünelim: Öfkemizle kimi incitiyoruz ve bu incitmenin bize ya da karşımızdakine nasıl bir faydası var? Sabır göstermeyi, empati kurmayı ve kırıcı olmamayı seçerek aslında hem kendimize hem de çevremize iyilik yapabiliriz. Asıl mesele, bu öfkeye gerçekten değip değmediğini sormakta. Çünkü cevap çoğu zaman hayır olacaktır.