“Onun yüzüne bakmak Anadolu’ya bakmaktır” demişti dostları. Kültür adamlarının, kültür elçilerinin, kültüre doğuştan sevdalı olanların yüzünde daima Anadolu’yu görürsünüz.
Özlerinde, sözlerinde, ortaya koydukları eserlerde buram buram Anadolu vardır hep.
Zeki Oğuz kardeşimiz bu anlatımlara, bu övgülere mazhar olabilen ender kültür adamlarından biriydi.
Kültür dairelerimiz, kültür kurumlarımız, kaç kere baktılar onun yüzüne, kaç kere baktılar onun gibi bu işe sevdalananların yüzlerine, kaç kere ellerinden tuttular kaç kere destek oldular kaç kere destek verdiler?
Kültüre âşık olan insanlar, şairler, yazarlar, sanatçılar, kültür adamları yalnız insanlardır. Anlaşılamayan, anlaşılmak istenmeyen insanlardır. Onları en iyi halk takdir eder, anlattıkları yöreler, şehirler, köyler, kasabalar, ilçeler, dağlar, ovalar, vadiler, nehirler, oralarda yaşayan insanlar bilir ve tanır.
Zeki Oğuz rahmetli de halkın içinde, halkın yanında, halkı anlatan halktan anlatan bir sanatçı, bir aşık, bir şair, bir yazar olarak yaşadı, araştırdı ve yazdı.
Kültüre aşıktı. Dağlara, taşlara, ormanlara, gezip dolaştığı yörelere aşıktı.
Kültür yöneticileri kültür sevdalılarının bu aşkını ne kadar görebildiler ne kadar farkındaydılar bu sorunun cevabı yok.
Feraset oturmuş iki gözü iki çeşme ağlıyorsa işte bu yüzdendir.
Kültüre sevdalı olanı ancak kültüre sevdalı olan anlar.
Zeki Oğuz kardeşimi anlayan anladı, sevenleri gözyaşlarına boğuldu, kahroldu.
Ve bu şehirde kaç Zeki Oğuz daha kaldı?
Kültür adamlarına, kültür sevdalılarına yaşarken değerini veremeyenler, vermek istemeyenler bu soruya ne cevap verecekler acaba?
*****
Konya kültür ve sanat dünyasının en sevilen simalarından biri olan Zeki Oğuz kardeşimde aramızdan ayrıldı.
Kültüre ve sanata damga vuran isimler yaprak dökümü misali sessiz sedasız çekip gidiyorlar.
Kültürü ne kadar seviyoruz? Ya kültür sevdalılarını? Ya kültüre bütün bir ömrünü adamış olanları?
Bu soruların cevaplarını samimi ve içten verebildiğimiz gün, kültür toparlanmaya başlayacaktır diye düşünüyorum. Tabi bir de gerçekten kültürü seven, kültürün içinden, bağrından kopup gelen insanların kültürle ilgili kurumlarının başına geçmesi ve kültüre kol kanat germesiyle…
Yıllardan beri dile getirdiğim konuyu tekrar gündeme taşıyorum.
Kültürümüze, sanatımıza, sanatçımıza, kültür adamlarımıza, kültür elçilerimize sahip çıkmamaya yemin etmiş gibi davranan kültür kurumlarımız, daha ne yapalım ki diye savunmaya geçebilirler.
Her kültür adamı, her sanatçı, her kültür elçisi bu dünyadan ayrıldığında boynu bir başka garip bükülüyor bu kadim şehrin.
Lakin görmüyorsunuz! Lakin duymuyorsunuz! Yaşatmıyorsunuz! Hatırlatmıyorsunuz! Anmıyorsunuz!
Sonra da bir çuval dolusu, -ecek ve -acak! Dün ne oldu da bugün ne olacak? Dün ne halloldu da bugün ne hallolacak?
*****
Vefa şehirlerinden, vefalı şehirlerden biri olan Konya, nerde kaldı kültüre ve sanatçıya vefa demeye devam ediyor. Var mı işiten? Var mı evet ben duydum diyen?
Kültür dairelerimiz, kültür müdürlüklerimiz bu vefanın neresindeler?
Çok üzüldük…Şehrimiz için değerdi…Çok hizmeti ve hakkı geçti demek vefa olmuyor. Mesaj yayınlamakta öyle…
Bu şehirde kaç Zeki Oğuz daha kaldı sorusuna bir cevap da…
Kültürün cefasını çeken, kültürü omuzlayan, sırtlayan, şehrinin dağında, taşında kültürün izlerini arayan, izlerini yakalayan, çeken, kovalayan fevkalade bir insandı rahmetli Zeki Oğuz.
Çok naif, çok kibar, bir o kadar sevimli ve saygılı bir insandı rahmetli…
Kültüre ve kültür sevdalılarına destek, kültür kurumlarının kapılarını kültüre ve sanata ardına kadar açmaktan geçiyor!
Bu şehirde, sanatı, sanatçıyı, kültür adamını, kültür elçisini tanımadan, anlamadan, bilmeden kültür denen o kutlu yolda nasıl yürüyeceksiniz?
Zaten yürünmüş olsaydı, böyle kahretmezdik. Böylesine duygulanmaz, gözlemiz dolu dolu böyle acılı satırlar yazmazdık.
Bu yürüme gece karanlığında mum olmadan, kandil olmadan, fener olmadan yürümeye benziyor.
Kültür adamları, sanatçılar, sanatkârlar o karanlıkları gün ışığı gibi aydınlatmaya devam ediyorlar. Engellere-çengellere, kara çalılara, dikenlere, duvarlara ve setlere rağmen.
*****
Kültüre sevdalanan insanlara ne yaşarken ne de bu hayattan ayrıldıktan sonra sahip çıkmayan, sırtını dönüp yürüyen, dostlar alışverişte görsün babından, vah…vah…tüh…tüh…deyip geçen kültür kurumları!
Çıkın o kurumlardan dışarı. Adımlayın bu şehri. Barışın artık kültürle, barışın artık tarihle ve bu işin sevdalılarıyla. Bu iş hiç zor değil. Bu şehirde var olan kültürel ve tarihi doku asırlardır ayakta.
Bu şehir bir uçtan bir uca tarih, baştanbaşa kültür, derin ve zengin medeniyetlerin tam merkezinde, şehrin kültür sevdalıları, kültüre aşık evlatları kültürü sevmeyenleri her defasında aşıp, öyle olmaz, böyle olur demeye devam ettiler.
Kültürü Çin seddine döndürme eğilimleri ise tutmadı.
Konya Kılıçaslanlar şehri. Türk Oğuzun, Kınık boyundan. Haçlı seferlerini durduran kahramanların efsane Başkenti. Bu şehirden öyle kültür elçileri, öyle kültür sevdalıları yetişti ki, kültür her daim kendine akacak bir mecra bulmakta zorlanmadı.
Varsın kültür daireleri, kültür kurumları kendince kültüre ve kültüre sevdalı olanlara kapı duvar desin.
O kapılar, o duvarlar kendi üzerlerine yıkılmış haberleri yok.
Yarın onları ne anan olacak ne de arkalarından bir yanan…Birde bakacaklar ki, bir onlar kalmış aldanan ve yanılan.
*****
Selçuklu kültürü, Selçuklu medeniyeti, sonradan olma, argo tabirle çakma medeniyet güncellemelerine her daim galip geldi.
Bu şehirde Seyit Küçükbezirci vardı. Bu şehirde Zeki Oğuz vardı. Bu şehirde Ahmet Özdemir vardı…
Bu şehirde kültür adına her köşede ayrı bir zenginlik olduğunu dahi göremedi o gözler. Ne kültürü ne sanatı ne sanatçıyı ne kültür adamını ne de kültür elçisini göremediler. Görmemekte de ısrar ettiler.
Bugün o görülmeyenler, o bilinmeyenler, o küstürülenler, o küsse de küstüğünü belli etmeyenler, etmek istemeyenler, vefakârlar, cefakârlar sadece bu şehrin topraklarına değil şehrin ve insanların kalplerine de gömülüyorlar. Hem de hiç çıkmamak üzere…
Yarın bir gün kültürle ilgili işlerden sorumlu olanlarda toprak olacaklar.
Ölüm sırayla gelen ve yaşanan bir akıbet! Kaçış yok, kurtuluş yok.
“KONYA SANATÇISI” payesi demiştik ya hani! Böyle ve benzeri payeleri bu insanlara sağlıklarında verin diye bu sütunlardan onlarca makaleyle ricacı olduk, duyurduk, yüz yüze anlattık ya hani!
Bu şehrin kültür sevdalılarına, sanatçılarına, sanatkarlarına verilmeyen değer mahşere mi kaldı demekten kendimizi alamıyoruz!
Yarın şehir davacı olacak hepimizden…Ve soracak! Ne yaptın benim için, beni sevenler için diye…
Ne diyeceğiz? Onu da o zaman düşünürüz mü? Siz önce bu şehirde kaç Zeki Oğuz daha kaldı onu düşünün!