“Kimim ben? Hayatını, Türk irfanına adayan,
münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi.”
Cemil Meriç, Jurnal,18.06.1974
İlk defa –yirmi bir yaşımda- okuduğumda, uzun süre tesirinden kurtulamadığımı anımsıyorum. On bir bin kitabın sıkıştığı bir beyinden çıkan cümleler alevden birer mızrak gibi saplanmıştı şuuruma. Beni bir boşluktan alıp daha derin bir boşluğa atıvermişti… Anlamış mıydım? Hayır. Sevmiştim ama… Uzun yıllar boyunca beni nerelere ve kimlere göndermedi ki… Doğu ve batı, dün ve bugün, müsteşrikler ve müstağripler… Hiç bitmeyecek bir okul oldu bana “Bu Ülke”.
Cemil Meriç’i Türk gençleri tanımalı ve anlamalı. Zira onu tanıyınca, beraberinde bütün bir fikir hayatımızı da tanımış olacaklar. Ve onu anlayınca… Düşünmenin çilesini anlayacaklar. “Bu Ülke” nin çocuklarına birkaç damla irfan kırıntısı verebilmek için, en verimli çağında-38 yaşında- gözlerini kaybedecek lakin durmayacak, usanmadan irşada devam edecektir. Geride bıraktığı 800 kadar makale ve bir düzine telif eserle on yıllardır “Bu Ülke ”ye hizmet etmeye devam ediyor.
“Bir Mabed İşçisi” adlı eserinde Dücane Cündioğlu:
“Modern manada bir bilim adamı değildi. Klasik manada bir âlim de değildi. Belirli bir branşı olan bir akademisyen de değildi. Peki, o halde, gerçekte neydi Cemil Meriç? “Diye sorar.
Bu soruya, ülkemizde mürekkep yalamış zevatın vereceği pek çok cevap vardır kuşkusuz. Birçoğu da doğrudur üstelik. Hazret bu soruyu kitabın önsözünde sorar fakat cevabı için “bir kuş ürkekliğiyle” yoğun bir araştırma ve birkaç cilt kitap yazmak zorunda kalacaktır. Nihayet…
-O bir fikir adamıydı, bir mütefekkirdi.
Cemil Meriç, insanın kendisini tanımasının irfanın en üst mertebesi olduğunun farkındadır. Eserlerinde kendisiyle boğuşur gibidir adeta. Kendi deyimiyle “Acılarını dev aynasında büyüten rezil bir hassasiyeti” vardır.
“Bu Ülke” den bir Cemil Meriç geçti demiştik…
“Bu Ülke”, onun çığlığıdır.
“Bu sayfalarda hayatımın bütünü, yani bütün sevgilerim, kinlerim, bütün tecrübelerim var. Bana öyle geliyor ki, hayat denen mülakata bu kitabı yazmak için geldim: etimin eti, kemiğimin kemiği.”(Jurnal, 15.04.1974)
Konu kendini tanıma/tanıtma olunca böylesine tutkuyla sevdiği kitabında kendisini nasıl tanıtıyor, bakalım:
“12 Aralık’ta (1916) doğan çocuk itilmiş kakılmış, düşman bir dünyada dostsuz büyümüş. Daima başka, daima yabancı… Hasta bir gurur, pencerelerini dış dünyaya kapayan bir ruh…”
“Kasabanın çocukları hep korkunç. Bol bol dayak yiyor, hep hakarete uğruyorum. Şikâyet edeceğim kimse yok. Mektep bahçesinde çocuklar oynuyor… Ben yine yalnızım ve yabancıyım, yabancı yani düşman. Dilim başka ve gözlüklerim var… Kendimden utanıyorum.”
Kendisine karşı hep acımasızdır. Fakat gitgide bir yol ayrımına geldiğinin farkındadır. Hayatını tümden değiştirecek bir karar verir ve bir türlü alışamadığı dış dünyadan kitapların dünyasına sığınır.
“Düşman bir çevrede ister istemez kitaplara kaçıyorum.”
“…Ya Reyhaniye kahvelerinde ömür çürüten, vaktiyle lisede okuyan ve çalışan fakat istidadı olmadığı için vazgeçen, basit, adi bir genç… Veya gözlerini, hayatını hakikat uğruna feda ederek nesl-i âti destanlarına bir zafer ve fedakârlık numunesi olacak hakiki bir insan…”
Ve İstanbul…
“Yıllarca aç kaldım. Koca bir şehirde yapayalnız… Ama beni isyana sürükleyen açlıktan çok tek oluşumdu.”
“Kitap bir limandı benim için. Kitaplarda yaşadım. Ve kitaplardaki insanları sokaktakilerden daha çok sevdim.”
“Sessiz, uyuşuk, kendi kendine yeten bir hayat. Ve ebediyete yönelen bir ihtiras, ebediyete ve kâinata. Kelimeler dünyasının sultanı olmak, zindanımda, hayır fildişi kulemde, sanatın ve düşüncenin gökdelenlerini inşa etmek… Kader buna izin vermedi. Nemesis’in parmakları gözlerime uzandı.”
“Gözlerimi, yani her şeyimi kaybetmiştim. Tekrar çarka takıldım. Ölümü bir münci olarak arıyordum. Meselelerimi ancak o çözebilirdi, korkak olduğum için intihar edemedim.”
“Örneğim yoktu. İrfanı, toprağı dişlerimle ve tırnaklarımla kazarak yedi kat yerin dibinden çıkarmıştım. Çölün kumlarında altın zerreleri arayan adam…”
Cemil Meriç, fikir hayatımızda oldukça mühim bir yer işgal etmeye devam ediyor. Eskimiyor, bilakis yenileniyor kendi içinden. Bizi okumaya, düşünmeye teşvik ediyor. Cemil Meriç külliyatı ya da onun biyografisi hakkında yeterli malumat bu sütunların sınırlarını aşar, malum. Eserlerinin hülasası olarak görülebilecek “Bu Ülke” üzerinden onun davetini bir kez daha yinelemek istedim.