Bu Vebali Ödeyemezsiniz!

Erol Sunat

Her deprem sonrasında tansiyonu düşürmek için, teselli etmek için verilen sözlerin unutulduğuna defalarca şahit olduk.

Her seferinde artık yeter, denmedi mi?

Dendi denmesine de, “hafızayı beşer nisyan ile maluldür” sözü her defasında yaşandı. Olan-biteni hiçbir şey olmamış, yaşanmamış gibi unuttuk gitti! Yine herkes bildiğini okudu.

Her deprem sonrasında;

Depremden sabıkalı Müteahhitler, ruhsat verme konusunda sınır tanımayanlar, ruhsat verilmesi için jet hızıyla karar alanlar,

Dostlar alışverişte görsün diye sözüm ona denetim yapanlar,

Çürük binalarda insanların oturmasına göz yumanlar,

Bir türlü yaptırım uygulamayanlar, imar barışını nalıncı keseri misali kendine yontanlar,

Velhasılıkelam depremlere davetiye çıkaranlar,

Kendilerine gelmelidirler denildi, açıklamalar yapıldı, önlemler alındı!

Ne mi oldu?

Yine her biri gemilerini havada, karada yürüttüler!

Bugüne kadar kimin yaptığı yanına kâr kaldı ki, sizinki kalsın!

Bu vebali ödeyemezsiniz!

Çünkü, bu vebalin altında kalacaksınız! İnsanların ahlarından kurtulamayacaksınız! Bunun hesabını ne bu dünyada, nede öteki dünyada veremeyeceksiniz!

 

*****

Bina yapılmaması gereken zeminler, çürük binalar, imar afları, tahliye edilmeyen yapılar, malzemeden çalan müteahhitler, ruhsat verilmemesi gereken yerlere ruhsat verenler, denetim elemanlarının yapmış olduğu denetimlerin yetersizliği, çok katlı binaların ilk katında mağaza gibi mekanların kullandıkları alanları genişletmek için kolon kesme hadiseleri depremle yerle bir olurken, yine canlar gitti, insanımızdan canından canlar gitti. İzmir en hüzünlü günlerini yaşayan şehirlerimizden biri oldu.

En son örneğini İzmir’de yaşadığımız deprem, deprem tedbirleri konusunda tel tel nasıl döküldüğümüzü ortaya koydu.

İzmir depremiyle birlikte;

Kentsel dönüşümün neden Müteahhitlere bırakıldığı, Belediyelerin oturulamaz raporu verilen binalara neden anında müdahale etmediği, zemin etüdü yapılmayan, yada yapıldığı halde dikkate alınmayan yerler üzerine neden ruhsat verildiği, denetim elemanlarının gerekli denetimi neden yapmadığı, yıkılan binalarda Müteahhitlerin neden eksik malzeme kullandığı, gündeme geldi…

Biz bu filmi daha önce görmüştük diyeceksiniz!

Aynı sorular Dinar depreminde sorulmuştu! Aynı sorular Marmara depreminde de sorulmuştu!

Aynı sorular defaten Van depreminde de soruldu! Yine aynı sorular Elazığ-Malatya depreminde de soruldu!

Ne değişti? Ne düzeldi?

Enkazlar kalktıktan sonra, toz-duman dağıldıktan sonra, ortalık yatıştıktan sonra ne mi olacak?

Yine eski tas, eski hamam! Kaldığımız yerden aynen devam!

Bütün bunları yaşamama adına, Büyükşehir Belediyelerimiz kadrolu olarak bünyelerinde neden Jeoloji Mühendisi ve Jeofizik Mühendisi bulundurmazlar bilen, merak eden var mı?

 

*****

Türkiye’nin en önemli gerçeklerinden biri olan deprem, yaşadığımız coğrafyayı tehdit ediyor.

Ancak biz, hem bu tehdide aldırmıyoruz, hem de yaptığımız işlerde samimi değiliz.

Malzemeden çalmanın, yetersiz malzeme kullanmanın adı hıyanetliktir.

Mesleğini kötüye kullanmaktır, bir başka ifadeyle hırsızlıktır!

Haksız kazançtır!

Harama el uzatırken insanları mağdur etmektir.

Söz verdiği halde, sözünü yerine getirmemektir!

Her depremde dökülen sıvalarıyla, un ufak dağılan kolonları ve duvarlarıyla, deniz kumuyla, yeterince kullanılmayan demiriyle bu işi yapan müteahhitler o binalarda ölen insanların vebalini taşıyabilecekler mi?

O binalara ruhsat verenler, bina sağlamdır diye rapor tanzim edenler bu vebalden kaçacaklarını mı zannediyorlar?

Nereyi tutsanız elinizde kalıyor! Lakin kim aldırıyor!

 

*****

Bu ülkede her an her yerde deprem olabilir. Yıkıcı depremler 6 ve üzeri şiddette olan depremler. İsterseniz bazı depremleri hatırlayalım;

Cumhuriyet tarihinin en büyük depremi 8 şiddetinde ki Erzincan Depremiydi. 26-27 Aralık 1939’da gerçekleşmiş 40 bine yakın insan hayatını kaybetmişti.

Erzincan, 53 yıl sonra  13 Mart 1992 tarihinde 6.9 yada 7 şiddetinde bir deprem daha yaşamış, beş yüz kadar insanımız hayatını bu deprem sonucunda kaybetmişti.

19 Ağustos 1966 tarihinde Türkiye'nin Doğu Anadolu Bölgesi'nde yer alan Muş ilinin Varto İlçesinde meydana geldi. Büyüklüğü 6,9 olan deprem sonucunda 2.394 kişi hayatını kaybetti.

24 Kasım 1976 tarihinde, Richter ölçeğine göre 7.5 yada 7.2 şiddetinde olduğu belirtilen ve Van iline bağlı Muradiye, Erçiş ve Özalp ilçeleri ile Ağrı iline bağlı Diyadin ve Taşlıçay ilçeleri dolaylarını da etkileyen deprem, 3.840 kişinin ölümüne, 497 kişinin yaralanmasına ve 9.232 konutun tümüyle yıkılmasına yada onarılamayacak düzeyde hasar görmesine yol açmıştı.

1 Ekim 1995 Dinar depremi 6.1 şiddetindeydi 90 insanımız hayatını kaybetti.

17 Ağustos 1999 yılında gerçekleşen Marmara depremi 7.5 şiddetinde gerçekleşmiş, İstanbul’da, Gölcük’te, Düzce ‘de, Sakarya’da, İzmit’te resmi açıklamalara göre yirmi bine yakın insanımız hayatını kaybetmişti.

23 Ekim 2011 Van ve Erciş depremi gündüz vakti 7.2 ile vurdu geçti. Açıklamalara göre Van merkezde 93, Erciş’te 45 olmak üzere 138 vatandaşımız hayatını kaybetti.

24 Ocak 2020 Elazığ-Malatya depremi 6.5 şiddetindeydi. Elazığ’da 37, Malatya’da 4 insanımız hayatını kaybetti.

30 Ekim 2020 İzmir depremi 6.6 şiddetindeydi. Şu ana kadar 83 insanımız hayatını kaybetti.

 

*****

Bütün bu depremler sonrasında birtakım tedbirler alınmasına alındı amma, arkası gelmedi. İnşaat sektörü her deprem sonrasında dibe vurdu.

Her defasında yeni şanslar verildi, yeni imkanlarla ayağa kaldırıldı.

Ancak, nankörce davranıp, bunun kadrini-kıymetini bilmemeye devam ediyor!

Bu ülkede elbette dürüst, temiz, namuslu müteahhitler var. Sözümüz onlara değil. Onların yaptığı binalar sapasağlam ayakta…

Her deprem sonrasında, patlayan kolonlar, yıkılan duvarlar, dökülen sıvalar, malzemeden çalındığını gösteren manzaralar, say say bitmiyor.

Bir türlü gözü doymayan insanların hata üstüne hata yapmasına rağmen, yine aynı işlere devam etmeleri, yaptıkları işten men edilmemeleri bizim açmazımız.

Bu insanlar, bir daha Türkiye’nin hiçbir yerinde müteahhitlik yapamaz diyemiyoruz:

Ruhsat vereni kapının önüne koyamıyoruz. Ona o görevi verene ne yapıyorsun diyemiyoruz.

Doğru, düzgün iş yapan, yüreğinde Allah korkusu olanların yanında değil de, sahtekârların,  insafsızların, vicdansızların, kanun nizam tanımayanların yanında yer almaya devam ediyoruz.

Her deprem sonrasında yaşanan manzaralar birbirinin kopyası adeta…

Satın aldığımız, yada kiraladığımız dairede, güven ve huzur içinde deprem korkusu yaşamadan aynen Japonya misali yaşamak istiyoruz. İstediğimiz çok şey mi?

Söyleyecek laf bulamıyorum inanın.

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.