Ülkemde yeni dönemde de tarım politikaları ve tarımsal üretim yine gündemde. Her zaman ifade ettiğim gibi tarım her zaman günceldir ve hep öndedir. Bu seferki tartışmaların sebebi son günlerdeki döviz artışının, genel ekonomi ve buna bağlı olarak emtia fiyatları üzerine etkisidir diyebiliriz.
Fiyat oynamaları resmi veya stokçular aracılığı ile de olsa temel hammaddeler ve işlenmiş ürünler (gıda) üzerinde baskılar yapmaktadır. Bunlardan biri de buğday, un ve ekmek fiyatlarındaki oynamalara bağlı olarak un ihracatının az da olsa durdurulması uygulamalarıdır. Şimdi konuyu Türkiye iç ve dünya borsa fiyatları üzerinden ele alarak değerlendirmeye çalışalım ve Türkiye neden un ihracatını kısmen ve hangi emtia üzerinden durdurdu görelim.
Dünya borsasında bugünlerde yerinde teslim, 1 kalite buğdayın ton fiyatı 240-270 USD arasındadır. Bunun ülkeme yansıması, doları 6 TL olarak değerlendirecek olursan, ithal buğdayın FOB (üretildiği yerde gümrük teslimi) fiyatı TL üzerinden 1440-1660 TL/Ton, değirmenlere maliyeti ise ortalama 2000 TL/Ton demek olur. Buğdayın iç piyasa fiyatı ise üst seviyede alacak olursan 1500 TL/Ton demektir. Buna göre normal bir akılla düşünelim ve karar verelim.
Bir tüccar olarak düşünecek olursak ihracata gidecek un için elbette maliyeti 1500 TL/Ton olan yerli buğdayı hem de hiç zahmete girmeden alır ve işlerim. Bu duruma göre ucuz hammadde temin ettiğim ve dünya ile rekabette öne geçtiğim için, ne kadar yerli üretim buğday varsa onu kullanırım.
Devlete göre ise yerli buğdayın tamamının una işlenmesi 81 milyon vatandaşın buğdaysız kalması, bir kısmını işlenmesi ise fiyat dalgalanması demektir. İthal ederek una işleyelim karşılığı tonu 200 dolara işleyerek sattığım buğdayın yerine yerel ihtiyaç için 250 dolara buğday alarak iç tüketimi karşılama anlamı çıkar ki, bunun anlamı Nasrettin Hoca’nın “dostlar alışverişte görsün” fıkrasını getirir.
Türkiye’nin hemen her bölgesinde üretilen buğday Türk insanı için ekmek, aş, gelecek; yokluğu ise kıtlık demektir. Buğday ekim alanımız, üretimi ve verimi, özellikle iklimsel değişimler nedeniyle yıllar itibariyle dalgalanmalar gösteriyor.
Buğdayda ekim alanlarındaki daralmaya karşın verimlilik, istikrarlı bir grafik sergilemese de, genellikle artış eğilimindedir. Bu sayede ekim alanındaki daralmaya rağmen üretim 20 milyon ton civarında kalmaya devam etmiş, son 10 yılda 17-23 milyon ton arasında kalmıştır. Üretim 2012’de 20 milyon tona, 2013’te 22 milyon tona ulaşmıştır. 2015’te 22.6 milyon ton olan üretim 2018 de 19.5 milyon tondur ve bu üretim değeri ihtiyacımız kadar demektir.
Buğday ekim alanlarının son yıllarda azalış göstermesinde en büyük engel sulu alanların çiftçi için getirisi yüksek ürünlere ayrılmasıdır. Aslında bu politika yanlış değildir, Türkiye tarımda yapılması gereken atılımlardan biridir. Dünyada ticaret var ise ülkemde de yapılması gereken, ürün bazında politikalar ve duygusallıktan ziyade ülkesel üretim, toplam getirisi yüksek ürünlere yönlendirilmeli olmalıdır. Bu da üretici ve milli gelire katkısı fazla olan üretim demektir. Öte yandan sulu alanlarda şansı olmayan buğday üretimi, nadas alanları ve tarımda kullanılmayan alanlara kaydırılmalıdır.
Türkiye, dünya buğday ticaretinde ithalatçı durumdadır ancak ithalat, buğday yetersizliğinden ziyade, mamul madde ihracatçılarının kaliteli buğday ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Mamul madde, diğer bir deyişle un ve makarna ticaretinde ise Türkiye, dünyanın en önemli ihracatçısıdır. TUİK’ e göre 2010’larda 2 milyon ton un ihraç eden Türkiye, 2014’te 2.2 milyon tonluk un ihracatına karşılık 931 milyon dolar gelir elde ederken, 2017’te 3.5 milyon tona, değeri ise 1 milyar doları aşmış bulunmaktadır.
Buğday-un ve ekmek vazgeçilmezdir ama ekonomik kurallar bu üçlünün tılsımını bozabilir. Döviz artışı yerli üretimi tetikleyen en önemli unsurlardan biridir. Bu iyi değerlendirilmelidir. Buğday fiyatlarında artışın un ve ekmeğe yansıması da çok abartılmamalıdır. Önemli olan getiridir.
Ülkemizin üretimsiz, buğdaysız, gıdasız kalmaması dileklerimle, kalın sağlıcakla.