Bugün 1 Nisan! Bildik bileli Şaka günü! Lakin, hiç birimizde şaka yapacak, şaka kaldıracak hal kalmadı! Hatta esprilere dahi en ufak bir şekilde tahammül edecek durumumuz yok!
Korona açtığı tahribatla, her gün daha çok can almaya, her gün daha çok canımızı yakmaya, sevdiklerimizi bizden koparmaya başladı.
Nisan ayı, Korona ile yapılan mücadelenin seyri hakkında, gidişatı hakkında, daha sonraki aylar neler olabileceği hakkında önemli ipuçları verecek!
Nasipse, her günü kolay geçmeyecek, upuzun bir Nisan ayı yaşayacağız!
Uzmanların ifadesiyle, virüsün en tehlikeli, en fazla can kaybıyla yüzleşeceğimiz ve yüzleşmeye hazır olmamız beklenen günleri Nisan ayı içerisinde.
Öngörüler böyle…
Dileriz can kayıpları, İtalya ve İspanya’da yaşandığı gibi olmaz!
Dileriz, sokağa çıkma yasaklarına, sadece 65 yaş ve üstü insanımız değil, istisnasız herkes uyar!
Bir kişinin yapacağı hatanın faturası yüzlerce kişiye çıkmaz!
Ümidimiz o ki, Nisan ayı, virüsle olan mücadelede kırılma noktası olsun!
Avrupa ülkelerinin, sağlık sistemleri çöktü.
Geç kalınmalar! Virüsü hafife almalar! Virüse serbest hareket alanı bırakma yanlışları!
Virüsün şakası olmadığını acı bir şekilde gösterdi.
Bugün şaka günü!
Virüse karşı bizimde şakamızın olmadığını gösterme günü olmalı!
Virüse karşı daha ciddi tedbirlerin alındığı, alınan tedbirlere aynen ve titizlikle uyulduğu günlerin devam ettiği bir ay olmalı Nisan!
Önümüzdeki günlerin neler getireceğini bilmiyoruz!
Bildiğimiz, ülkemizde alınan tedbirler bazında birçok ilimizin belde ve köylerinin karantina altına alınmış olmasının şöyle bir açıklaması var!
Alınan tedbirlere tam anlamıyla uyulmadığı takdirde, ülke çapında bir karantina uygulamasına geçilebileceği!
Bu durumu henüz göremeyenler, algılayamayanlar, hafife alanlar, kendince sınayanlar var!
Mart bizi fena sınadı! Dikkat edelimde Nisan, Mart’ı arattırmasın!
KORONAYLA MART’TAN NİSAN’A GEÇERKEN!
Mart ayı, kış mevsimi olarak hafif geçti. Belki de, Mart ayı ile ilgili söylenen birçok söz yalan oldu. Ancak, 2020 yılının Mart ayı dünya için, ülkemiz için kabus dolu bir ay oldu.
Bütün dünyada, Mart ayının her günü, ayrı birer ölüm günü olarak tarihe geçti.
10 Mart tarihinden itibaren de ülkemizde görünmeye başlayan,
Can yakmaya, can almaya,
Hanelere ateşler düşürmeye başlayan Mart,
Hastane kapılarından baktıran,
Can yaktıran, sevenleri sevdiğinden ayıran bir ay olarak geldi geçti.
Mart, yürekleri yaraladı, yaktı, dağladı ve deldi geçti!
Mart ayı, dostluğun, arkadaşlığın,
Hısım-akrabalığın, komşuluğun,
Yardımlaşmanın, bölüşme ve paylaşmanın da sınandığı bir ay oldu.
Birçok olay, insanları gönül kantarına çıkardı!
Sınıfta kalanlar,
Tel tel dökülenler!
Hısım-akrabalığı sorgulatanlar,
Kendince laf bazında,
Oyun kurma bazında,
Olay çıkarma bazında,
Laf taşıma, getirip-götürme bazında,
Sağa-sola sataşma bazında cambazlık yapanlar oldu!
Birine ayrı, ötekine daha ayrı,
Bir diğerine çok daha ayrı konuşanlar,
Aşırtma vuruş yapanlar,
Kaçamadılar, saklanamadılar, meydanda kalakaldılar!
Güvenlerini, yakınlıklarını,
Sevgilerini, sevilir olma derecelerini,
Artıdan eksiye doğru götürdüklerinin farkına varamadılar!
MART AYI DEFTERİ, BAYAĞI BİR KABARIKTI!
En olmayacak şeyleri dayatanlar ise, henüz anlayamadıkları,
Kavrayamadıkları sevgileri kaybettiler,
Saygıları kaybettiler.
Hele birde nezaketsizlikleri, kaba-saba oluşları ve görgüsüzlükleri, her şeyin üzerine tüy dikti!
Yaşına, başına, haline ahvaline bakmadan, insanları kullanmak isteyen, kullandıklarını zanneden oturduğu yerden her yere gücü yettiğini zanneden sözde açıkgözler türedi!
Koronanın açtığı tahribatta dahi, kendi yapacağı reklamı, övünme ve gerinme fırsatını kaçırmayanlar ortaya çıktı!
Mart ayı defteri, bayağı bir kabarıktı!
Dostun dostuyla, kardeşin kardeşiyle, arkadaşın arkadaşıyla, komşunun komşusuyla, zenginin zenginliğiyle, akrabanın akrabalarıyla sınandığı bir imtihan ayı oldu adeta!
Önümüzde daha önemli aylar var diyebilirsiniz, demesine de, ne yazık ki, daha şimdiden böyle olumsuz haller, hikayeler, durumlar ve olaylar yaşandı.
“FELEK DOĞRUYU EĞRİYİ TARTAYDI, /HER İŞİNE GÜZEL DEMEK KOLAYDI!”
Dediğim dedikçiler, ortalığın durumuna aldırmadılar. Dünyada olanların, ülkemizde yaşananların, hemen yanı başlarında cereyan eden olayları,
Görmezden gelircesine imkansızı istemek gibi işlerin peşinde koştular.
Aba altında sopa göstererek yakınlarını, dostlarını, arkadaşlarını,
Dedikodu denen en pespaye silahla ateş hattına sürmek gibi bir yanlışın içine girdiler ki,
Ne kaybettiklerini,
Neler kaybettiklerini ancak Korona günlerinden sonra anlayacaklar!
Sonradan görmelerin, sonradan birkaç kuruş eline geçti diye, ayakları yere değmeyenlerin,
Cilası dökülen şımarıklıkları ise, Mart ayına damga vurdu.
Meğer, Felek sırtından kelek kesmeye ne kadar da meraklıymışız?
Bir zamanlar, “Ah felek zalim felek” diye meşhur bir şarkı vardı. Döneminde dillerden düşmezdi.
Ve o şarkı şöyle başlıyordu;
“Her şeyin yalan riya /Hayat sanki bir rüya /Bıktım usandım senden /Kavanoz dipli dünya”
Devamında ise şöyle devam ediyordu;
“Ah felek zalim felek / Kime ceket kime yelek /Herkese kavun yedirdin/Bana da yedirdin kelek”
“Ah felek zalim felek / Kime ceket kime yelek /Herkese urba giydirdin/Bana da yırtık bir yelek”
Felek deyince, Ömer Hayyam’ın felekle ilgili söyledikleri nasıl unutulabilir ki…
Ömer Hayyam, yüzyıllar öncesinden şöyle sesleniyor;
“Kambur Felek, sen ne konaklar yıka geldin; /Kin beslersin bize, zulüm eski adetin. /Şu kara toprağın göğsünü bir yarsalar, /Ne inciler yatar içinde bilir misin?”
Bir başka dörtlüğünde ise, anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az gibi seslenmiş ;
“Feleği döndürebilir misin muradınca? /Ne çıkar gök yedi kat değil sekiz katsa? /Er geç toprağa karışıp gidecek gövdeni / Ha ovada kurt yemiş, ha mezarda karınca.”