Bundan uzun uzun yıllar öncesinde, bilinmeyen bir zaman diliminde, memleketin birinin, önemli bir şehrinde, virüs başı cümle virüsü ve avanesini toplamış başına.
Demiş ki; Bizim işimiz bulaşmak, hele ki siz bir bulaşın, ondan sonra, çekilin bir kenara olanı-biteni temaşa eyleyin. Bulaşanların cümlesi, birbirlerine bulaştırırlar da, yine de ne olduğunu nereden geldiğini bilmezler, anlamazlar.
Önemli olan bulaşılacak mekanlar. Bu şehir kalabalık olmayı, kalabalıklar içinde sohbet etmeyi, buluşmayı pek sever. Kahveler, kafeler, pazarlar, marketler, caddeler insan kaynar.
Sokaklarda evlerin önünde mahallenin bütün kadınları her gün toplaşırlar, saatlerce konuşurlar, konuşurlar, maksat iki lafın belini kırmak derler, yani tam bizlik.
Memleketin ileri gelenleri, büyükleri, karar filan aldılar ya. Yalan olmasın, önce bayağı bir endişe duydum. Bize bu memleketten ekmek yok galiba diye de düşünmedim desem yalan.
Kahveler, kafeler kapandı, pazarlar, marketler şöyle oldu-böyle oldu. Millet elini ayağını sokaklardan çekti. Memleketin yaşlıları kapandılar evlere.
Ya uyarlarsa, ya hiç çıkmazlarsa ne olacak bizim halimiz diyordum ki, neşem yerine geldi!
Hava ısındı diye, hava güzel diye, attı millet kendini dışarı. Genci, yaşlısı, 65 yaştan fazlası. Görünmeden çıkıyorlar, çaktırmadan ara yerlerden hava alacaz diye, yeşillik alanlarda yine topluca buluşuyorlar. Mangal yakıyorlar, çayları demliyorlar. Mesafe denen kavramı unutup oturmuş yarenlik ediyorlar.
Bu ne demek biliyor musunuz? Kalabalık demek, bize ekmek çıktı demek, ekmek!
En büyük avantajımız, bizi tanıdıklarını sanıp, hiç tanıyamamaları!
Onlar aslında bizi hiç tanımıyorlar.
Bizimle nasıl mücadele edeceklerini sorun,
Ezberden bilenleri var, bin kere sorup, unutanları var.
Ben öyle virüsün… diye başlayıp sövüp-süpürenleri var.
Biz neler gördük arkadaş, bu ne ki, bitten, pireden güççük virüs-mirüs bize hiçbir şey yapamaz diye meydan okuyanları var.
Biz daha yola çıkmadan birkaç sıfır öndeyiz, bunu hiç unutmayın demiş ve eklemiş;
Bu şehirde istisnalar hariç hijyene uymazlar!
Sabunla araları iyi değil!
Temizlik maddeleri hikaye!
Virüs geliyor diye, marketlerde gıda ve temizlik maddelerine hücum ettiklerine aldırmayın. Çoğu gösteriş! Şu kadar şundan, bu kadar bundan aldık diye birbirlerine hava atacaklar!
Mesafe diyorlar ya, bunlarda mesafe hak getire…
Bir metre, bir buçuk metre, bir metre bilmem kaç santim filan diyorlar ya…
Hepsi hikaye!
Hele eski dostlukları,
Askerlik hatıraları,
Yatılı mektep arkadaşlıkları,
Aynı dairede çalışmışlıkları filan varsa,
Sarılacaklar, gözleri dolacak, vay gardaşım diye bir başlayacaklar,
İşte o ortamlar var ya o ortamlar, tam bizlik!
Bu arkadaşların kadını, kızı, erkeği, yaşlısı konuşmadan yapamazlar.
Tanıdıklarına sarılmadan edemezler.
Elini uzatmayanı ayıplarlar, kınarlar, gönül korlar!
Ha… bak birde maske mesesi var.
Bu arkadaşlar zora gelmezler!
Dayatmaları sevmezler!
İkazlardan hazzetmezler!
Şöyle yapın, böyle yapın diyeni akıl veriyor gibi görürler!
Maske tak denildiği andan itibaren,
Ayıp olmasın babından yüzlerine geçirirler maskeyi,
O maske çenelerinin altında durur,
Ardından da, ben maske takacak adam değilim, dostlar alışverişte görsün babından taktık işte diye övünürler.
Evden çıkarken maskeyi takarlar, iki adım sonra çıkarır, öyle dolaşırlar..
Bu açıdan merak etmeyin işimiz çok kolay, çok.
Sokağa çıkmayın denildi mi, inadına çıkar bunlar!
Pazara gitmeyin desen, pazara diye yola düşerler.
Onlarda bu inat olduktan sonra, yaşadık gitti!
Hele o yaşlılar yok mu, yaşlılar?
Bu arkadaşlar yeminle tam bizlik!
Bak biz mikropken, mikropluk yaparken, adımız bugüne bugün virüsken yine de üzülüyoruz!
Arkadaş kalbin var,
Şekerin var,
Astımın var,
Tansiyonun çıkmış bilmem kaç, ne işin var çarşıda-pazarda, yolda-belde?
Otur güzel, güzel evinde…
Ne mümkün!
Yaşlılar evlerinde diyorlar ya…
Yemin olsun yalan…Sıkıldım diyen dışarda…Bunaldım diyen pazarda…
Mapus muyuz arkadaş diyen atmış kendini sokağa…Bu arkadaşlara Polis, zabıta filan da kıyamıyor.
Hadi babam, hadi amcam, hadi dayım, hadi annem, hadi teyzem girin evinize diyorlar.
Diyorlar ama, dayılanmak, efelenmek, diklenmek, her lafa alınmak, kazı koz anlamak bu kesime has, bu kesime özgü davranış biçimi olunca ne yapacaklar?
Yazarsan yaz, beni cezaylan mı korkutacan! Senin yaşın kadar ceza yedik biz! Sürgün, vurgun yedik, demirden korksak, trene binmezdik anladın mı, diyenleri var!
Ne desin Polis, ne yapsın zabıta?
Adam sekseni aşmış, elinde baston, zor yürüyor. İkna olma konusu sıfır.
Hem suçlu-hem güçlü birde etrafa çatıyor, diyor ki, Evden iki adım dışarı çıkmışım, hemen gördüler!
Şunlara bak arkadaş, benden başka görecek, bulacak adam yok mu?
Bizi bugüne kadar ne virüsler, ne tehditler gördük!
Ben kuru gürültüye pabuç bırakacak adam mıyım? diyen de bu arkadaşlar.
Bakın virüs kardeşlerim!
Bu insanlara bulaşmayalım diyorum,
Diyorum amma, bana bulaşacak virüsün… diye ağızlarını bir açıyorlar, bazen korkuyor, bazen ürperiyor, bazen de bulaşmayayım şunlara diyorum. Bazen de günah benden gitti, dediğim zamanlar oluyor.
Tedbirde kusur eylemezlerse ne alâ!
Ederlerse, bizden günah gitmiş sayıla!
Mikrop mikroba, virüs virüse, memleket memlekete, şehir şehire, insan insana benzer.
Sürçü lisan eylediysek affola…
Dileriz ki, herkes sağlık kurallarına uya, Hekimlerimizi dinleye,
Sokağa çıkmaya, virüse, mikroba bulaşmaya, kimselere bulaştırmaya…
“Evde kal, güvende kal” ve “Hayat eve sığar” sözlerine sonuna kadar uya!
Bir daha ki sefere, daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah!