“Bütün insanlığın Mevlânâ’nın hoşgörü anlayışına ihtiyacı var”

Mustafa Balkan (Tarih Yazıları)
  • Eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek: “Mevlânâ’nın düşüncesinde insana gösterilen hoşgörüye insanlık hâlâ ulaşamadı. İnsanlığın bu anlayışa ulaşması için gerekeni yapmak görevi de herkesten çok bize düşüyor. Çünkü bütün insanlığın Hz. Mevlâna’nın hoşgörü anlayışına ihtiyacı var.”

 

 

Sözlükte “kolaylık göstermek, yumuşak davranmak, hatayı görmezlikten gelmek” anlamındaki müsâmaha kelimesi ahlâk terimi olarak insanlara yükümlülükler konusunda kolaylık göstermeyi, toplumsal yapıyı sarsıcı mahiyette olmayan hata ve kusurları hoş görmeyi, çeşitli düşünce, inanç ve davranışları özgürce dile getirmeyi ifade ediyor. Günümüz Arapça’sında müsamaha yerine daha çok tesâmuh, Türkçe’de ise hoşgörü kelimeleri kullanılmaktadır. Latince “tolerare” fiilinden gelen bu tolerans kelimesinin (Fr.tolérance) karşılığında kullanımı Osmanlıların son döneminde Batı’dan gelen tesirle olmuştur. Ancak tolerans kelimesi, hem sözlük anlamı hem de kültürel muhtevası bakımından müsamaha ve hoşgörünün içerdiği gönüllülük ve samimiyet karakterinden oldukça uzaktır. 

İslâm Ansiklopedisi’nde “Müsâmaha” ile ilgili şu ifadeler yer almakta: “Genellikle kötü veya olumsuz bir durum karşısında “tahammül etme, tâviz verme, felâketlere katlanma, sıkıntı çekme” anlamında pasif bir tutumu ifade etmektedir. Müsamaha ise kökündeki “cömertlik ve kerem” mânasının da gösterdiği gibi olumlu bir içerik taşımakta ve aktif bir tavrı ifade etmektedir. 

Kur’ân-ı Kerîm’de müsamaha kelimesi geçmez; ancak başta af ve onunla birlikte zikredilen safh kelimeleri olmak üzere hilim, silm, sabır, sulh, lîn (yumuşaklık) gibi kavramlarla İslâm’ın müsamahakârlığını ifade eden pek çok âyet bulunmaktadır. Müsamaha müslümanın temel ahlâkî özelliklerinden biri olarak gösterilmiştir. Konuya ilişkin âyet ve hadisler, İslâm medeniyetinde bir yandan İslâm ümmetinin kendi arasındaki ilişkilerin kolaylık ve hoşgörü temeli üzerine oturtulmasına, öte yandan değişik dinlere ve kültürlere mensup olanların inanç farklılıklarına saygı gösterilmesine temel teşkil etmiştir. İnsanların faaliyet alanlarına, sosyal çevrelerine ve konumlarına göre ferdî ve toplumsal düzeyde farklı müsamaha tarzlarından söz edilebilir.”

Müslümanlar kendi aralarındaki ilişkilerde de hoşgörülü ve kolaylaştırıcı olmaya özendirilmiştir. Allah’ın affının genişliğini ifade eden âyetler, O’nun kullarına müsamahasını göstermesi yanında dolaylı olarak insanları da müsamahakâr olmaya teşvik etmektedir (meselâ bk. en-Nahl 16/61; eş-Şûrâ 42/25, 30). Hz. Peygamber, tebliğ ettiği dinin iki temel özelliğinden birini “hanefiyye” (tevhidi esas alan dosdoğru din), diğerini de “semha” (genişlik, kolaylık ve rahatlık) olarak açıklamıştır. Ayrıca müsamahakâr kişileri Allah’ın rahmetiyle müjdelemiş ve bunların müsamahaları sayesinde cennete gireceklerini bildirmiştir. Bu hadisler, hem İslâmiyet’in yükümlülüklerde kolaylık yolunu seçtiğine hem de müslümanların beşerî ilişkilerde hoşgörülü davranmaları gerektiğine işaret etmektedir. Bazı hadislerde müsamaha konusu -alışverişte, evlilik külfetlerinde, cezalandırmada olduğu gibi- uygulama planında da ele alınıp teşvik edilmiştir. “Müsamaha et ki müsamaha göresin” meâlindeki hadis (Müsned, I, 248) müsamahanın beşerî ilişkilerde ilke olarak alınıp uygulanmasını isteyen dikkat çekici öğütlerdendir. Ebü’l-Hasan el-Mâverdî, Edebü’d-dünyâ ve’d-dîn isimli eserinde (s. 331-332) müsamahanın gönüller üzerindeki yatıştırıcı ve kaynaştırıcı etkisini, toplumsal barış ve sevgiye katkısını ifade ederken bunun gerekçesini, “ruhları kolaylık ve müsamaha ile yumuşatmanın yakınlaştırıcı ve rahatlatıcı davranışlarla kaynaştırmanın ahlâka en uygun tutum olduğu” şeklinde ifade etmekte, beşerî ilişkilerde benlik davasından uzak durup müsamaha yolunu seçenlerin hem ahlâkta ve edepte en güzel olanı yakalamış hem de insanların gönüllerinde en üstün mevkiyi kazanmış olacaklarını belirtmektedir.

İslâm dini farklı inanç ve kültürlerden gelen kişilere karşı müsamahalı olmayı ilke olarak benimsemiş, Kur’ân-ı Kerîm’de ve hadislerde konuyla ilgili prensipler müslüman fertlerin, toplumların ve yöneticilerin inanç ve düşünce farklılıklarına karşı müsamahayı bir zihniyet şeklinde benimseyip yaşatmalarını sağlamıştır.”

 

MEVLÂNÂ’DA HOŞGÖRÜNÜN KAYNAĞI

Konya’ya her uğrayışında, saat kaç olursa olsun türbedarı uyandırıp, iki rekat şükür namazı kıldıktan sonra Hz. Pîr’in sandukasının önünde dakikalarca dua edip gözyaşı döken eski Kültür Bakanı Namık Kemal Zeybek, potaların altında düzenlenen bir Şeb-i Arûs günü “Kültür Bakanı” sıfatıyla yaptığı konuşmasında; “Hz. Mevlâna bir İslâm mutasavvıfıdır. Yani büyük bir Allah dostudur. Allah velisidir. Dolayısıyla İslâm tasavvufunun ne olduğunu kavramadan Mevlâna’yı anlamak mümkün değildir” ifadelerini kullanmıştı. Allah’a ulaşmanın diğer bir yolunun tasavvuf olduğuna dikkati çeken Zeybek, insana bakış açısını ve insanın değerini ve hoşgörünün kaynağını Mevlâna’ca şu sözlerle dile getirmişti:

“İnsan varlığın bir özeti. “Züpteî kâinat hoşca bak zâtına ki, züpteî âlemsin sen” diyor şâir.

“Kendine iyi bak. Sen; evrenin özetisin, özüsün. Hz. Mevlâna’nın dünya görüşünün insana verdiği şu değere bakın. İnsan, bizatihi insan olduğu için var edilenlerin en kutsalı. Meleklerden de üstün insan. İnsana benzer insandan başka hiçbir varlık yok. Eşref-i mahlûkat. Çünkü insan züpteî kâinat. Bütün kâinatın özeti. Ve insanda âlemde ne varsa; insanda var. Nûrlar âlemi, ışıklar âlemi insanda. Maddenin her hâli insanda. Üç hâli ve bütün bunların özeti; nefs. Tasavvufun amacı; insanı tekrar yükseltmek, geldiği yere gitmesini sağlamak, insanın aşağılık olan tabiatlarını düzeltmek.  Ama asıl önemlisi; tasavvufun Hz. Mevlâna’nın dünya görüşünde insandan başka kutsal hiçbir şey yok. Bir şiirinde diyor ki:

“Mızrak kalkanı nasıl delip geçerse bir anda öylece geçtim yüzyıllardan. Gördüm ki yüzbinlerce yıl bir almış gerçekte. Bütün insanlar bir tek insan. Bütün dinlerde aslında bir tek dinmiş.” 

İşte Mevlânâ’nın düşüncesinde insana gösterilen hoşgörünün kaynağı bu. Ve bu hoşgörüye insanlık hâlâ ulaşamadı. Bütün gelişmelere ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nerağmen. İnsanlığın bu anlayışa ulaşması için gerekeni yapmak görevi de herkesten çok bize düşüyor. Çünkü bütün insanlığın Hz. Mevlâna’nın hoşgörü anlayışına ihtiyacı var.”

 

YARIN: Sapık akımlar ve Mevlânâ…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.