Bu yazımızda da esir üzerinde durmaya devam edeceğiz. Şimdiye kadar açıklamalarımızda uzayın boşluk olmadığı, esirin uzayı dolduran bir madde olduğu, temel parçacıkların bu maddeden oluştuğu, parçacıklardan oluşan cisimlerin esir denizinde bir nevi yüzdüğünü belirtmiştik.
Bediüzzaman’ın belirttiği üzere esirin, Cenab-ı Hakk’ın kâinatı yaratma sürecinde ilk madde olduğu ve bu madde yaratıldıktan sonra yine bu maddeden temel parçacıkların (cevahir-i ferd) yaratıldığı görülmektedir. Bu temel parçacıklardan atom altı parçacıklar, bunlardan proton, nötron ve elektronlar, sonrasında da ilk atomlar (Hidrojen, Helyum) oluşmuştur. Sonraları daha yoğun maddeler oluşmaya başlamış ve yeryüzü (arz) oluşmuştur.
“Esîr maddesi yaratıldıktan sonra, Sâni'in ilk icadlarının tecellisine merkez olmuştur. Yani Esîri halkettikten sonra, cevâhir-i ferd'e kalbetmiştir. Sonra bir kısmını kesif kılmıştır ve bu kesif kısımdan, meskûn olmak üzere yedi küre yaratmıştır. Arz, bunlardandır.” (İşaratül-İcaz)
Bir bakıma esir, çok latif (ince), seyyal (akışkan) bir maddedir ve uzayı doldurmaktadır. Hadis-i şerifte uzay bir denize benzetilmiştir. Öyle ki kâinatta görünen her bir madde, bu esir maddesinden yapılmıştır. Gördüğümüz her bir nesne, esası esir olan maddenin, buhar, su, buz gibi farklı hallerinden ibarettir ve buzun su içinde olması/yüzmesi gibi esir denizi içerisindedir.
Semâ emvacı karardide olmuş bir denizdir” (hadis)
“Sema, dalgaları kararlı hale gelmiş (sakinleşmiş) bir denizdir”
“Demek anlaşılıyor ki, bir madde-i vâhidde teşkilât düşse, tabakata ayrılıyor. Öyleyse, madde-i esiriyede kudret-i fâtıra teşkilâta başladığı için, elbette ayrı ayrı tabaka olarak sırrıyla yedi nevi semâvâtı ondan halk etmiştir.” (Lem’alar)
“ Evet, nasıl ki; buhar, su, buz, gibi havaî, maî, camid üç nevi eşya aynı maddeden oluyor. Öyle de: Madde-i Esîriyye’den dahi yedi nevi tabakat olmasına hiçbir mani-i aklî olmadığı gibi, hiçbir itiraza medar olamaz” (Lem’alar)
Nasıl ki buhar, su ve buz aynı maddeden yapılmıştır. Esir maddesi de aynı şekilde yedi madde, yedi tabaka oluşturmaktadır.
Bediüzzaman esiri, mülk yani şu görünen maddi âlemin menşei, kaynağı görmekle beraber ahkâmı, hükümleri ayrı, işleyiş mekanizmaları ve kanunları farklı, ulvi âlemleri, sema katlarını da esir maddesine dayandırarak, bunların fizik ötesi kanunlara dayandığını, farklı uzay-zamanların bulunduğunu yıllarca önce ortaya koymuştur.
“Mâdem âlem-i ulvîde muhtelif teşkilât var, muhtelif vaziyetlerde muhtelif ahkâmlar görünüyor; öyle ise, o ahkâmların menşe’leri olan semâvât muhteliftir. İnsanda, cisimden başka nasıl akıl, kalb, ruh, hayal, hâfıza gibi mânevî vücudlar da var; elbette, insan-ı ekber olan âlemde ve şu insan meyvesinin şeceresi olan kâinatta, âlem-i cismâniyetten başka âlemler var. Hem âlem-i arzdan, tâ Cennet âlemine kadar her bir âlemin, birer semâsı vardır.“
“Yedi tabaka, her bir tabaka âlem-i Arzdan, tâ âlem-i Berzaha, âlem-i misâle; tâ âlem-i âhirete kadar birer âlemin damı hükmünde birer semanın bulunması, hikmeten, aklen iktiza eder ” (Lem’alar)
Bir bakıma esir, şu görünen maddi âlemle (mülk âlemi), göremediğimiz, nazarımıza görünmeyen âlem olan melekût âlemi arasında yer alan, mülk âleminin yaratılan ilk tecellisi olan, bir yönü atom altı parçacıklardan başlayarak arz gibi kesif maddelere doğru giden; diğer yönü, âlem-i berzah, âlem-i misal gibi farklı manevi, ulvi sema katlarına giden latif maddedir.
“Elhasıl: Esîrden yapılmış; elektrik, ziyâ, hararet, câzibe gibi, seyyalât-ı lâtifenin medârı olmuş ve hadîste -2- işaretiyle, seyyarat ve nücumun harekâtına müsaid olmuş ve Samanyolu denilen mecerretü's-semâ'dan tâ en yakın seyyareye kadar, muhtelif vaziyet ve teşekkülde yedi tabaka, her bir tabaka âlem-i Arzdan, tâ âlem-i Berzaha, âlem-i misâle; tâ âlem-i âhirete kadar birer âlemin damı hükmünde birer semanın bulunması, hikmeten, aklen iktiza eder.” (Sözler)
“essema-u mevcun mekfuf” (hadis) (2)
(Semâ, kat kat dürülmüş kilitlenmiş bir dalgadır.)
İnsanın nasıl cismani, maddi varlığı yanında akıl, kalp, ruh gibi manevi varlığı varsa, kâinatın da maddi varlığı (mülk âlemi), yanında melekut âlemi, sema âlemleri vardır.
“İnsanda, cisimden başka nasıl akıl, kalb, ruh, hayal, hafıza gibi manevî vücutlar var… Elbette, insan-ı ekber olan âlemde ve şu insan meyvesinin şeceresi olan kâinatta, âlem-i cismaniyattan başka âlemler var. Hem âlem-i arzdan, tâ Cennet âlemine kadar her bir âlemin birer seması vardır.“ (Lem’alar)
Esir maddesinin nuraniyat ve ruhaniyata ilişkin bir başka hakikati, kalbi ve ruhi bir tefekküre medar oluyor, hayalen bizi de o ulvi alemlere misafir edip, hayali nazarımızda şehadet ettiriyor.
“Evet, nasıl cismânî şeylere cam ve su gibi maddeler ayna olup, cismânî bir tek şey o aynalarda bir külliyet kesb eder; öyle de, nurânî şeylere ve ruhâniyâta dahi, hava ve esîr ve âlem-i misâlin bâzı mevcudâtı aynalar hükmünde ve berk ve hayal süratinde birer vâsıta-i seyir ve seyahat sûretine geçerler ki, o nurânîler ve o ruhânîler, hayal süratiyle o merâyâ-i nazîfede ve o menâzil-i latîfede gezerler, bir anda binler yerlere girerler ve her aynada, nurânî oldukları ve akisleri onların aynı ve onların hâsiyetine mâlik oldukları için, cismâniyetin aksine olarak, her yerde bizzat bulunur gibi hükmederler. “ (Sözler)
Nasıl cam, su gibi maddeler cismani şeylere ayna olup onları nazara verir, farklı mekanlarda aynı anda onların aksini gösterir; hava ve esir gibi maddeler de nurani maddelere ve ruhaniyata ayna olup bir nevi onlar için seyahat ve seyir aracı hükmünde olup, o nuraniler hayal hızında farklı mekanlarda, menzillerde bulunabilirler.
Gelecek yazımızda higgs bozonu ve esir maddesi ile ilgili konularda buluşma ümidiyle Cuma’nız mübarek olsun.
"Ey Rabbimiz! Bizi doğru yola eriştirdikten sonra kalplerimizi sapıklığa meylettirme. Yüce katından bize bir rahmet bağışla. Muhakkak ki veren Sensin, dua edip istediklerimizi bize bağışlayan Sensin."
Âl-i İmrân Sûresi: 3:8.