Bulgaristan-1: Komşu-Komşu

Seyahat notlarıma ilk komşu-komşu ifadesiyle başladım. Elbette bu ifadenin bende bıraktığı derin izleri var.

Seyahat notlarıma ilk komşu-komşu ifadesiyle başladım. Elbette bu ifadenin bende bıraktığı derin izleri var. Bulgaristan’a ilk seyahatim (transit geçişim) 1994 de Almanya’dan oldu. O zaman bu hat oldukça sıkıntılı, bunlar arasında en sıkıntılısı Bulgaristan geçişiydi. Bir yakınımı getirmek için Berlin’e uçakla gitmiş, dönüşü arabayla yapmıştım. Bu hat Avusturya, Macaristan, Sırbistan ve Bulgaristan üzerinden Türkiye idi. Seyahatimiz Edirne’ye kadar yaklaşık 36 saat sürdü, akşamüstü Edirne’ye girdik.

Arabayla ülkesine gelen Türk yolcular genelde kaygılarını bu hattı geçerken dile getirir, buna göre gece yatacakları yeri önceden ayarlayarak, belirli saatte yola çıkarlarmış. Bizimki de öyle oldu. Yolda 1 gece geçireceğimiz için duraklama yeri olarak Macaristan-Sırbistan-Macaristan sınırında bir petrol istasyonu seçilmişti. Türkler bu yolculuğu her sene yaptıkları için yol kurdu olmuşlardı. Bu nedenle de hangi güzergâhın ve nerede duraklamanın daha emniyetli olacağı konusunda bilgileri tamdı. Bu nedenle de yola tek başlarına değil, konvoy halinde çıkıyorlardı. O zamanda cep telefonu olmadığı için de telsizle haberleşiyor, bazen öne geçen araba bir tehlike görüyor veya polis kontrolü varsa arkada ki arabaya anons geçiyorlardı.

Derken Macaristan’ın sonuna doğru belirlenen yerde ki petrole gelindi, önceden hazırlanan azıklar açılıp bir şeyler yendi ve sivrisineklerin bolca olduğu ortamda ne kadar uyuyabilirseniz o kadar uyuma şansı oldu: Yarım yamalak 3-4 saat diyebiliriz. Bazen yarım uykulu insanların yıllardır yollarda yaptığı kazanın nedenlerinin dinlenmemiş zihne ve bedene bağlamak ne kadar doğru bilemem.

Sabah erken tekrar yola çıkıldı, bunun tek sebebi Bulgaristan hattının gündüz geçilerek akşam olmadan Kapıkule’ye varmanın hesabının yapılmasıydı. Nihayet öyle de oldu da gelinde yolculuk yapana sorun. Sırbistan sonrası Bulgaristan girişinden itibaren sorgulamalar ve gereksiz durdurmalar başlıyor. Bulgaristan gümrük kapısına varıldığında arabalar aranma bahanesiyle rüşvet, çikolata ve sigara veriliyordu. Bu arada yeşil pasaportum polislere çıkıştığımda “oğlum, deli misin” denilmişti.

O zamanlar Bulgaristan yolları delik deşik, kimi yerler dar, kimi yerler bakımsız. Polis kontrolleri sıkıntılı, gereksiz radar cezaları, telsiz istihbaratına göre polisten kaçışlar. Yol boylarında satış yapan güzel görünümlü Bulgar kızların ellerinde el yapımı kaşar (kaşkaval) peynirler, cevizler vs.

Türkiye gümrük kapısına (Kapıkule) ulaştık. Uzakta da olsa güzeller güzeli Bayrağımızı görünce duygulanıyor ve seviniyoruz. Her gün beraber olduğumuz Bayrağımızı görmek bize sıradan bir olay gibi gelse de buna Avrupa’da yaşayan insanımızın gözüyle bakmak bambaşka bir olay. Müthiş duygulanıyorlar ve ağlayanı da gördüm. Nihayet 2-3 saat sonra vatan toprağına ayak basıyoruz, devamında sınırda ki camide şükür namazı kılıyoruz.

Aradan bir 10 yıl kadar geçmişti. Bir kongre için davetli olarak Sofya da 1 hafta kalacağız. Merkezde eski askeri bir otele yerleştik, her yere yürüyerek gidiyoruz. Sonrasında çalışma, Sofya Üniversitesi hocalarına, lisansüstü öğrencilere verilen konferanslarla seyahatimizi tamamladık. Bu sefer Ülkenin daha da geliştiğini gördük. Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan ile işimiz artık düzelme yoluna girmiş.

Bulgaristan, Ülkemizin yedide biri kadar büyüklükte, esas geliri tarıma dayalıdır. Nüfusu 7.5 milyon kadardır. Bunun 6.5 milyonu Ortodoks Hıristiyan, 200 bini Katolik ve Protestan Bulgarlar, 750 bin kadar Müslüman Türklerden oluşuyor. Ayrıca 350 bin kadar Romanlar, az da olsa Ruslar, Ermeniler, Makedonlar ve Yunanlılar da yer almaktadır.

AB ne girdikten sonra 2 milyon kadar genç nüfus, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelere göç etmiş. Böyle devam ederse yakın gelecekte bu ülkede genç nüfus bulmak zor görülmektedir. Üniversite gençliğine sorulduğu zaman, okulu bitirdikten sonra Bulgaristan da kalmayı düşünmediklerini açıkça ifade ederler. Bunun nedenini de ekonomik şartlara bağlayarak 400 Euro yerine 2000 Euro almanın daha uygun olduğunu söylerler. Bu gerçekten sosyal bir çöküştür. Böyle durumlara yakinen şahit olduğunuz için İnsanın içinden “keşke’ li” sözcükler“ ister istemez onlarca defa geçiyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.

KÜLTÜR-SANAT HABERLERİ Haberleri