- Cenab-ı Peygamber; “Üç kişiye acıyın: Bir kavmin aşağı bir hale düşen yücesine, yoksullaşan zengine, cahillere eğlence olan âlime. Taş ve dağ bile olsanız, bu üç bölük halka merhamet edin.” buyurdu.
Konya’nın yetiştirdiği büyüklerden ve hitabetiyle ünlü Tahir Büyükkörükçü Hocaefendi’nin “Mevlâna ve Mesnevî Gözüyle Peygamber Efendimiz” adlı Cağaloğlu Yayınları arasında çıkan 1963 baskılı kitabını, Bosna Pazarı’ndan 14.03.1993 tarihinde almıştım.
Konya’da o yıllarda Sırp zulmüne maruz kalan Bosna Hersek’teki Müslüman Boşnak kardeşlerimize yardım amacıyla başlatılan Bosna’ya Yardım Kampanyası’nda, Nüve ve Kemerli Çarşıları’nın altındaki otoparklarda “Bosna Pazarı” kurulmuştu. O yıllarda yardımsever ve cömert Konyalılar, sandıklarında sakladıkları eski eşya, eski el yazmaları ve kitaplardan tutun kılıç, kama, çakaralmaz tabanca ve tüfeklere varıncaya kadar satılması, elde edilen gelirinde Bosna’da Boşnak Müslümanlarına zulmeden Sırplara “kurşun” olması için ne varsa getirmişlerdi. Bosna Pazarı’nda beyaz eşyadan bisiklete ve otomobile varıncaya kadar yok yoktu.
Ben de Boşnak kardeşlerimize yardım maksadıyla Tahir Hocaefendi’nin bu kitabını almıştım. O güne kadar Tahir Hoca’mızın eserlerinin olduğunu bilmiyordum. Daha sonra “Hakiki Veçhesiyle Mevlâna ve Mesnevî” kitabıyla birlikte daha başka eserlerinin de müellifi olduğunu öğrendim.
Onun eserinden Peygamber Efendimiz’in yolumuzu nûrlandıran güzel kelâmlarından Mevlânaca bir bakış sunuyoruz:
“Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâm “Üç kişiye acıyın: Bir kavmin aşağı bir hale düşen yücesine, yoksullaşan zengine, cahillere eğlence olan âlime” buyurdu.
Cenab-ı Peygamber, canım hakkı için dedi, yoksul düşen zengine, hor ve hâkir bir hâle gelen yüce kişiye, yahut da bilgisizliği ile şöhret kazanan Muzar kabîlesinin arasına düşmüş saf ve temiz âlime acıyınız.
Hazret-i Peygamber buyurdu ki: Taş ve dağ bile olsanız, bu üç bölük halka merhamet edin.
Çünkü o, başlıkta bulunduktan sonra hor oldu. Öbürü, zenginken yoksul düştü, parasız kaldı. Üçüncüsü de, dünyada ahmak adamlar arasında belâlara uğrayan âlimdir.
Avcının biri bir ceylan tuttu. O merhametsiz herif ceylanı ahıra kapattı. Ahır öküzlerle, eşeklerle doluydu. Ceylan, ürkekliğinden her taraflara kaçmaktaydı.
Kimi zıddıyla bir araya koyarlarsa onu, ölüm azâbına uğratmış olurlar.
O göbeği miskli ceylan, günlerce eşek ahırında işkence çekmekteydi. Karaya vurmuş balık gibi can çekişmede, çırpınıp durmaktaydı. Pislikle misk, adetâ bir hokkaya girmişti.
Bir eşek diyordu ki: Ha, bu hayvanlar babası, padişahlarla beylerin huyunda, susun!
Başka bir eşek, onun gidip gelmesine bakıp alay ederek; ‘bir inci bulmuş, nasıl olursa ucuz satar’ diyordu.
Bir başka eşek de, söyleyin diyordu, bu nâziklikle padişahın tahtına çıkıp yaslansın.
O şefaatçi Yüce Peygamber, bu yüzden “İslâm, dünyada garîbdir” remzini söylemiştir.
Çünkü zâtı, meleklerle hemdem olmakla beraber, akrabaları bile ondan kaçarlar. Halk, onun suretine bakar, onu kendi cinslerinden sanır ama ondaki kokuyu duymaz.
Sen bir kadından, yahut paradan haber versen, hepsi malını, canını senin önüne döker.
Fakat Tanrıdan bal gibi haber verir, ey ahdi bütün kul, Allah’a gel dersen, bu ölümlü âlemden vazgeç de azık ve kâr âlemine git. Mademki bâkî olmak imkânı var, fânî olma diye öğütte bulunursan; senin kanına kasdederler. Fakat bu, din ve hüner taassubundan değildir. Sırf haset ve budalalıkdadır.
Hattâ mala, mülke sarılmaları yüzünden bu sözleri duymak, onlara acı gelir.
Eşeğin yarasına bir bez bağlansa o bez, yaraya yapışsa, sonra onu çekip çıkarmak istesen, eşek derhal acıdan çifte atmaya kalkışır. Ne mutlu o insana ki böyle bir işe girişmedi. Ehli fazilete karşı durmadı.
Pâk aşk, Hazret-i Muhammed’le eşti.
Allah aşk yüzünden ona! Sen olmasaydın felekleri yaratmazdım” dedi.
Hâsılı O, aşkda tek idi.
Onun için Allah Teâlâ onu peygamberler içinden seçti. (Mevlâna)”
NEFSİN HİLELERİ
Bütün putların anası, sizin nefsinizin putudur. Hâriçte görülen putlar, birer yılandır, halbuki nefis putu bir ejderhadır.
Nefis, çakmak taşı ile demirdir. Put ise, çakmak taşından sıçrayan kıvılcımdır. O kıvılcım su ile söner.
Su, ancak, dışarıda bulunan ateşi söndürür. O taşın ve demirin içine nasıl girer?
Nefsin ve şehvetin sembolü olan çakmak taşı ile demirden, küfrün ve bütün kötülüklerin kıvılcımları sıçrar. Dumanları yükselir.
Kaptaki, küpteki su bitse de, nefis çeşmesinin suyu tazedir, kesilmeden akar durur.
Put, testide gizli duran kara sudur. Sen nefsi, bu gizli kara suyun kaynağı sil...
O yontulmuş put, çamurlu, kirli kara bir sele benzer. Put yontan nefis ise ana yoldaki çeşmedir.
Bir taş parçası yüz testiyi kırar. Fakat nefs çeşmesinin suyu durup dinlenmeden akar.
Put kırmak kolaydır, hem de çok kolay, fakat nefis putunu kırmayı kolay sanmak, bilgisizliktir, bilgisizlik.
Nefsin her an bir hilesi vardır ki, onun her hilesi ile isyan denizinde yüzlerce Firavun ile o Firavun’a uyanlar batmadadır.
Sen, kurtulmak istiyorsan, Mûsâ’nın Rabbi’ne ve Mûsâ’ya sığın. Benliğe kapılıp, firavunluk ederek imanını kaybetme.
Ey kardeş! Sen Allah’ın emrine ve azîz Peygamberimizin sünnetine uy da, ten Ebû Cehli’nden ve nefsânî isteklerden kurtul... (Mesnevî, c. 1, 731-780)
YARIN: “Sahte şeyhlere dikkat!”