“Bu cuma caminin hocası dedi ki;” diye başlayacağım ve birileri beni yine “camiye ve imamlara zarar” veriyorsun diyerek kınayacak, biliyorum. Amacım zarar vermek değil ama yine de hocanın söylediğini söylemeden geçemeyeceğim.
Hocanın söylediklerinden önce, asıl beni kınayan ve zarar verdiğimi söyleyenlerin kendilerini bir sigâya çekmelerini tavsiye ederim. Buna en başta kendilerinden, ardından da diyanetten başlayarak.
Bir önceki yazımda, “şimdi susmak ve söylenenleri duymak zamanı.” diye bitirmiştim yazımı. Maşallah ne dinimiz kaldı ne gafletimiz ne ayağımızın kayması ne de inancımızın sorgulanması kaldı.
Ülkede deizm almış başını gidiyor, eşcinsellik normal olarak kabul edilip, televizyonlarda itibar kazandırılan programlara ses edilmiyor. Peki, bunun gibi namussuz davranışlara diyanet ses etmeden, karşı koymadan, “bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” düşüncesiyle davranırsa, diyanetin işi ne? Ne mi? Tabii ki ticaret. Diyanet bir an önce ticareti bırakarak gerçek hüviyetine yönelmeli. Bir de yardım toplarken “yurt dışındaki yabancıların dine ısındırılması için faaliyetlerde kullanılacak” diye yardım isteniyor ya en çokta bunu garipsiyorum. Sen ülke gençliğinin durumuna bakar mısın bir kere. Ülkemde ki gençlikte ahlak kalmamış, edep hayâ gökyüzüne çıkmış, camilerse amelden kesilmiş insanlarla bir saf bile olmuyor. Ne yani bizim tükenmemizi görmezden gelerek, onları mı mamur edeceksiniz? Maalesef, ticaret yapmaktan, camileri ticaretinize alet etmekten bunları görmeye vaktiniz olmuyor. Nasıl göreceksiniz, galiba sizin de içiniz boşalmış, gençliğimizin içinin boşaldığı gibi. Yemin olsun bu yoldan çıkan gençler, sizin ticari kaygılarınızın peşinden gidip onlarla ilgilenmediğinizden dolayı, ahirette sizden davacı olacaklar.
Neyse söylenecek çok şey var da biz Cuma hutbemizde yaşananlara gelelim. Cuma hutbesinde hoca tam beş dakika süresince dedi ki;
“Diyanetin şu fiyattan başlayan Kudüs bağlantılı umre turları başlamıştır. (Aynen böyle, TUR. Mesele ticaret olunca, ibadetten çıkar, tur olur) Gitmek isteyene yardımcı(!) olurum” deyiverdi. ( nasıl yardımcı olacak onu da anlamış değilim) Sonrasında tam beş dakika reklamlara devam etti. Sonra da camiler için yardım adı altında Müslümanların ceplerine ellerini attılar, yardım taleplendiler. Camilerin, devletten en büyük ödeneği alan Diyanetin ticarethanesi yapılmasına ben hep karşıydım ve daima da karşı çıkacağım. Allah ömür verdiği sürece de bunu dile getireceğim.
Neyse konumuza dönelim. Hoca hutbeyi bitirip Diyanet tur reklamlarını da bitirdikten sonra tam hutbeden inerken (bunu hep yapmak istemişimdir ama bugüne kadar yapamadım) 30’lu yaşlarda bir genç ayağa kalkarak;
“Hocam, bir soru sorabilir miyim?” dedi.
“Çıkışta sorun” dedi hoca.
“Hayır hocam, şimdi sormak istiyorum, bunu cemaatinde duyması gerekir” diye ısrar edince hoca;
“Buyur sor” dedi.
Genç besmeleyi çekerek; Cuma suresi 9. Ayeti Kerimeyi okudu ve "Ey iman edenler! Cuma namazına ezan ile çağırıldığınız zaman derhal Allah'ı zikretmeye (hutbe ve namaza) gidin, alışverişi bırakın. Eğer bilirseniz, bu sizin için çok hayırlıdır. Namaz tamamlanınca yeryüzüne yayılın, işinize gücünüze gidin, Allah'ın lütfünden nasibinizi arayın. Felaha ermenizi ümid ederek Allah'ı çok zikrediniz." mealini verdi. Sonra da genç sorusunu sordu.
“Peki hocam, bu Ayeti Kerimede Cenab-ı Hakk Cuma vaktinde ticareti yapmaktan men ederken, siz niye böyle bir davranışla Diyanetin ticari reklamını yapıyorsunuz” dedi. Hoca şaşırmış, cemaatte şaşırmıştı bu haklı soru karşısında. Hoca hiçbir şey diyemedi. Sadece,
“Teşekkür ederim” diyerek minberden indi ve mihraba geçti.
“İşte böyle, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu.”
Cuma’dan çıkınca o genci bulup alnından öpmek istedim ama bulamadım. Üçler, beşler, yediler veya kırklara karıştı galiba. “Bir keramet var sanki o gençte” dedim. Yoksa bunu bizim gibi nemelazımcı, uyur dinler, kayıtsız biat eden sıradan insanlar yapamaz.