Bu sorunun cevabını verebilmek çok kolay gibi görünse de camii cemaatini artırmak hiçte kolay değil. Camii cemaatinin azalmasının nedenlerini net olarak ortaya koymadan çözüme dönük adımları atamayız.
Geçen hafta sosyal medyada “Camilerimizde cemaat periyodik olarak azalmakta olup çözümü olan söylesin” diye bir paylaşımda bulunmuştum. Bir kısmı eleştirel olsa da bir çok kişi çözüme dönük yorumlarla katkı da bulunmaya çalıştılar. Bir yorumcunun “namaz kılan kaldı mı ki camii cemaati artsın” yorumu biraz abartılı gelse de namaz kılanların her geçen gün azaldığı gerçeğine vurgu yapma açısından dikkate değer buldum. Bu acı gerçeği hepimiz kabul etmeliyiz ki namaz kılan insan sayısı günden güne azalmaktadır.
-Sorumlu kim veya kimler?
İlk etapta aklımıza Diyanet İşleri Başkanlığı gelse de aslında herkes sorumlu olup ortada bir suç varsa bu suça herkes ortaktır. Amacım, kişi ve kurumları suçlamak değil; cami cemaatinin periyodik olarak azalmasına ilişkin sorumluluğu olan tüm kişi ve kuruluşların sorumluluklarını hangi nispette yerine getirdikleri üzerinde durmaktır.
-Diyanet İşleri Başkanlığı sorumlu da Milli Eğitim Bakanlığı sorumlu değil mi?
En az Diyanet İşleri Başkanlığı kadar hatta daha fazla sorumludur. Yüzde 99’unun kendisini Müslüman olarak tanımladığı bir ülkede devlet dinimizi vatandaşlarına öğretmek zorundadır.
“12 Yıl Zorunlu Eğitimin” uygulandığı bir ülkede dinin öğretilmesi vazifesini sadece Diyanet İşleri Başkanlığına yüklemek doğru olmaz; bana göre en sorumlu Milli Eğitim Bakanlığı’dır.
Elbette ki, bireysel ve kurumsal olarak ele aldığında Diyanet İşleri Başkanlığı’nın mensupları müftü, vaiz ve imamların temel vazifesi İslam’ı yaşama ve yaşatmadır.
Bu vazifenin yerine getirilmesinde sıkıntılar yaşandığı gerçeğini görmezlikten gelemeyiz. Cumhurbaşkanımız “Camiler ve Din Görevliler Haftası” münasebetiyle yaptığı konuşmada “ülkemizde inancımızı yaşamak ve yaşatmakta başarılı olunamadığını” açık ve net olarak dile getirdiler.
Toplumun İslami yaşamakla ilgili içinde bulunduğu durum bu tespiti doğrulamaktadır. Bu vahim durumdan kurtuluş kolay değil. Sistemli ve planlı bir eğitim, emek olmadan bu iş olmaz! Ayrıca, emeğin, eğitimin yanında, maneviyat ehli insanların duaları ve gözyaşları da olmalıdır.
Maneviyat ehli, şuurlu, İslam’ı yaşama ve yaşatma davası olan din adamlarını, imamları çoğaltmadan camii cemaatini çoğaltamayız. Kendimde camii cemaatinden biri olarak bütün samimiyetimle ifade ediyorum; camii imamı ile camii cemaati arasında içten bir bağ olmadığı gibi sevgide de bir takım sıkıntılar yaşandığını küçük bir araştırmayla görebilirsiniz.
En önemli rahatsızlıklardan hatta tartışmalardan birisi, imamların izinli olduğu günlerde caminin altında, bahçesinde, yakınında ikamet ettiği ve evinde olduğu halde izinliyim diye camiye, cemaate gelmemeleri. Bu durum İslam’ın cemaate verdiği önem ve sorumlulukla hiç bağdaşmamaktadır.
-Caminin, cemaatin önemini, camiye gelmemenin mesuliyetini en iyi bilen imamlar bunu yaparsa diğer insanlara ne denilebilir ki?
Hz. Allah (cc) şahittir, imamlarımızın haftada bir gün izinlerinin olmasına karşı değil, bilakis olması gerektiğini savunan biriyim. Benim ve diğer cemaatinde rahatsızlığı evinde olduğu halde gelmemeleri. Bildiğim izinli olduğu günler camiye gelen imamlarımızda var, onların hakkına giremem, Hz. Allah (cc) razı olsun.
Bunları anlatırken cami cemaatinin azalmasının tüm mesuliyetini imamlara yüklediğim sanılmasın. Cami cemaatinin azalmasının en önemli sebebi Müslümanların dünyevileşerek namazdan uzaklaşmalarıdır. Namaz kılma oranıyla cami cemaatinin azalması aynı orandadır.
Zannetmeyiniz ki Cuma günleri camileri görüp camiler her vakit dolup taşıyor. Cuma günü camiye gelen cemaatin üçte ikisi imam selamı verir vermez hurra kapıya koşuyorlar! Sanki cami onları sıkıyor.
Ben onu bunu bilmem hiç iyiye gitmiyor ve üzerimize düşen sorumluluklarımızı da yerine getirmiyoruz. Böyle giderse gelecek nesillerimizi kaybedebiliriz.
Olmaz olmaz demeyin; neler oluyor neler; bugün dün olmadan yarını bugün yapalım ve unutmayın huzuru mahşerde hesap çok zor!