Çanakkale Zaferi’nin gerek Türk İslam ve gerekse dünya tarihi içindeki yeri tartışılmazdır. Savaşın nedenleri sonuçları ve süreçleri üzerinde değil; sorulması ve sorgulanması gereken bir kaç husus üzerinde duracağım.
Çanakkale Zaferi’nden her bahsedildiğinde samimiyetle ifade ediyorum iki husus hep aklıma düşer ve içim acır:
1-Bu büyük zaferin kazanılmasında en önemli pay sahibi II. Abdulhamit’ten hiç bahsedilmemesi, hatta bilinmemesi,
-Gerçi öğretilmeyen şey bilinir mi?
Çanakkale’ye gidip görenler bilir. Boğazı savunmak için yapılan ve büyük toplarla güçlendirilen tabyalar vardır. Bu tabyaların hazırlanması, Almanya’dan getirilen büyük topların buralara yerleştirilerek savaşa hazır hale getirilmesi II.Abdühamit tarafından yapılmıştır. Kendilerine çok güvenen İtilaf Devletlerinin donanmaları boğazı geçemediyse buradaki esas pay sahibi II. ABDÜLHAMİT’tir.
Sadece bu kadar değil; savaş sırasında İstanbul’da gözetim altında tutulurken bile bilgi, tecrübe ve kararlı tutumuyla savaşın gidişatına görüş ve tavsiyeleriyle büyük katkı yapmıştır.
2-Çanakkale Boğazını geçemeyen İtilaf devletleri 13 Kasım 1918 tarihinde İstanbul’u işgal ettiler ve 6 Ekim 1923 tarihine kadar kaldılar. Birçok insan gibi ben de hep kendi kendime sordum:
-Çanakkale geçildi mi geçilmedi mi?
Elbette ki tarihi olayları değerlendirirken birçok etkeni de göz önünde bulundurmak gerek. 1915’te geçilmenin sonuçları ile 1918’de geçilmenin sonuçları aynı olmayabilir. Neyse, sonuç olarak iki yıl sonra Çanakkale geçilmiş İstanbul’a girilmiştir. Başta İngilizler olmak üzere İtilaf güçlerinin İstanbul’da yaptıkları zulümlerin, öldürmelerin, namussuzlukların hattı hesabı yoktur.
-Öyleyse, ülkemizin geleceğine yön verecek olan genç fidanlar, beyinler neden yok olup gittiler?
-Diyeceksiniz ki, bu durumu bugün sorgulamanın ne faydası var?
Bütün mesele burada; esas sorgulanması gereken, ders alınması gereken zaman bu zaman! Geçmiş, geçmişten ders alınabilirse kıymetlidir. Geçmişten ders almayıp geçmişle övünmenin bir faydası yoktur. Bugüne gelelim:
Maalesef Çanakkale geçilmiş İstanbul’a girilmiştir! Bırakınız Çanakkale’yi, İstanbul’u; evlerimize, hatta beyinlerimize kadar girilmiştir.
-Övündüğümüz, övünmekten şişindiğimiz “Çanakkale Ruhu” nerede?
-Çanakkale Zaferi’nin kazanılmasında milletimize güç veren “İMAN” nerede?
-Dünya üzerinde hiçbir coğrafyada bu kadar şehidin bir arada bulunduğu yer olmayan Gelibolu Yarımadası ne durumda?
-Şehitlerimizin ruhunu incitiyor muyuz?
Her Çanakkale konusu açıldığında şunu dile getiriyorum: Gelibolu Yarımadası’nda bulunan yerleşim yerleri o bölgeden taşınarak bölge tamamen “Manevi Alana” dönüştürülmeli; bölgede özellikle içki ve içki gibi her türlü şehitlerimizi incitecek kötü fiillerin işlenmesine engel olunmalıdır.
Ya düşünün Allah(cc) aşkına! Her metrekaresinde şehitlerimiz yatmaktadır. Şehitlik makamı; Peygamberler makamıdır. Şehitlerimizin yattığı mezarlarda Peygamberler mezarı gibi kutsaldır. Bunu her Müslüman bir değil; bin kere düşünmeli!
-Uzatmayacağım; uzattıkça içim acıyor!
Müsaade edin şu kadarını da söyleyeyim: Müslüman bir ülkede: içki, zina, riba ve daha birçok Allah’ımızın yasakladığı fiiller aleni işleniyor; televizyonlarımız her türlü gayri ahlakı yaşamı teşvik ediyor; buna mukabil dinimiz İslam çocuklarımıza küçük yaşlardan itibaren öğretilemiyorsa ben değil siz söyleyin:
ÇANAKKALE GEÇİLMEMİŞ OLUYOR MU?