Tiyatronun önemi ve etkilerine, Güngör Dilmen’in emeklerine girmeden direkt Dilmen’in ‘Canlı Maymun Lokantası’ mevzuuna başlamak niyetindeyim. Oyunda yeni evlenen bir çiftin balayı için Hong Kong’a gitmeleri ile canlı maymun eti yeme ritüelinin çağrışımları ve perde arkasında yatan Batı doyumsuzluğu anlatılıyor. Kendi dünyasına yabancılaşma odağında doğu-batı, taklitçilik, ayrım, kapitalizm gibi zıtlıklar üzerinden verilir mesajlar.
İlk olarak vakayı bir özetleyeyim… Jonathan ailesi balayı için Hong Kong’a giderler ve burada maymun beyni yemeye karar verirler. Çağrışımların anlattıklarının temelinde efendi Batı ve onun hizmetkârı Doğu anlayışı hakimdir. Meselâ Batının doyumsuzluğuna/sınırsızlığına bir örnek cümle: “Biz Batılıların usundan bile geçmez böyle bir lokanta açmak. Gel gör ki en iyi müşterileri yine bizleriz.” Batı öyle aç gözlü ve sınırsız imkânlara sahip olmayı istemekte ve tüm bunlara diğerlerini düşünmeden sahip olma egoizmi vardır ki sahip olma, sömürme, yabancılaşma, doyumsuzluk vd. Batının tüm kodları oyundaki bu tek cümlede, tek diyalogda gizlidir adeta.
Aslında hayvanlara zarar vermek, onları yemek (kurbana tepkileri hatırlayalım bu arada) Batı uygarlığına ters iken Doğuda bunun kültüre dönüşmesi de bir ikiyüzlülük olarak anlaşılabilir. Göründüğü gibi olmayan; vurdumduymaz, dönüşte anlatacakları hikayelere bir hayvanın veya insanın yaşamından daha çok önem veren bir çift, geçmişte sirklerde çalışırken eşinin elini bırakıp ölmesine sebep olduğu için kovulan ve aynı zamanda her gelen turiste onların dinindenmiş gibi davranıp para kazanmaya çalışan bir adam, işler yolunda gitmeyince ailesine para göndermek için kendini feda eden bir maymun yakalayıcısı gibi detaylarla oyun güçleniyor. Tüm bunların ortak noktası almak istedikleri şey/ler için her şeyden; hayatından, dininden, ahlâkî değerlerden vd. vazgeçmeleridir.
Batının sözcüsü Bay Jonathan’ın karşısında Doğuyu temsil edense sessiz, sakin bir tip olan Bay Wong’dur. Oyuna tam anlamıyla zıtlıklar hakim demiştim. Wong’un karısı Bayan Lülü’nün sürekli tekrarladığı ‘Sarı Nehir’ ‘Canlı Maymun Lokantası’na zenginlik katan bir mitolojik boyuttur da ki bu konuya köşemin sınırları hasebiyle giremeyeceğim.
Peki finalde neler olur? Maymun kaçar, yakalayamazlar da kaçan maymunu. Wong çaresizdir, ailesine para göndermek zorundadır. Tam yirmi yedi kişi ondan gelecek paranın yolunu gözlemektedir. Bu yüzden masadaki maymunun yerine geçmek zorunda kalır. Düşündüklerini gerçekleştirdikten sonra bir bakım yapar kendine, lokantaya döner ve beynini yemek masasında bulur. Lütfen bugünün alışveriş/tüketim çılgınlığını, neticelerini; kimlerin efendi, kimlerin köle olduğunu şimdi bir kez daha muhasebe edin içinizde. Ipad, Iphone alabilmek için böbreklerini satışa çıkaranları hatırlayın misal. Kapitalizm, kimsenin gözünün yaşına bakmaz. Trajik bir ahmaklık değil de nedir?
Sanırım oyun hakkında bir fikir, yahut ilham verebildim. Sözlerimizi bağlayalım o zaman… Güngör Dilmen’in ‘Canlı Maymun Lokantası; sistemi ve sistemin kölelerini kıyasıya eleştiren, buna ironi boyutunda mizah da katan, Doğu-Batı sorunsalı dışında da toplumsal kaygıları olmayan, sürekli tüketen, hazcı, hedonist insanları hırpalayan, bunlar üzerinde düşünmeye davet bir tiyatro oyunu.
Eli, ayağı bağlı canlı maymunun beynini yemeye iten şey insanların (buna Batı olarak da bakabiliriz) bitmek bilmeyen doyumsuzluğu ve açgözlülüğüdür. Para için maymun yerine geçen Wong ise paranın köleleştirdiği bireylerin hazin sonudur. Anlık zevk ve aslında ihtiyaçları olmadığı halde aldıklarının faturasını nasıl ve ne şekilde ödedikleri tüm gerçeği fâş etmiyor mu zaten?
Hayatımıza çekidüzen vermek, sistemi ve efendilerini anlamak, maddeye değil ruha önem vermek elimizde; seçimimiz zaten lâyık olduğumuz hayata ulaştıracaktır.
Yarın da güzel bir tiyatro oyunundan bahsedeceğim. Yine kapitalizmin acımasızlığı, efendiler ve köleler merkezde. Evlâdıyla tröstler arasında kalan bir doktorun peşini öldükten sonra da bırakmayan muktedirler yarın bu köşede.