Ekonomist olmadığım için cari açık ile ilgili derin bir bilgi verecek durumda değilim. Çok sık duyduğumuz bir kavram olduğu için ülkemizin tüm vatandaşlarının anlayabileceği kadar kısaca açıklamaya çalışıp genel olarak “İSRAF” konusu üzerinde duracağım.
Ülkemiz kişi ve kuruluşlarının dış ülkelerde bulunan kişi ve kuruluşlarla yaptığı alış veriş neticesinde elde edilen gelir ile ödenen para arasında meydana gelen açığı cari açık diye anlıyoruz.
Mesela, 100 dolar tutarında mal satıp 120 dolar tutarında mal alıyorsunuz. Ortaya çıkan 20 dolar cari açıktır. Cari açık sürekli olduğunda borç artıkça artar. Bu borçları TL ile elde edilen gelirlerle ödediğimiz için dövizin aşırı yükselmesi devletin ve vatandaşın üzerine ayrıca bir yük getirmektedir.
Alınan borç paralarla birlikte dış borcumuz 450 milyar doları geçmiş durumdadır. Yani millet olarak çok borçluyuz. Bu borç durumu, sosyo-ekonomik kriz ile karşı karşıya kalmamızı kaçınılmaz hale getirmektedir.
-Kime borçluyuz?
Büyük oranda bizi ekonomik kıskaç altına almaya çalışan güç odaklarına borçluyuz. Bunlara karşı dik duruş gösterebilmemiz için cari açığı cari fazlalığa dönüştürerek borçlarımızı azaltmak mecburiyetindeyiz. Borçlu olan birinin dik duruş sergilemesi hayatın gerçekleri içinde mümkün değildir. Borçlunun boynu her zaman bükük olur!
-Borç nasıl ödenir?
1-Sanayi, teknoloji, tarım ve her türlü ihtiyaçlarımızı dışa bağımlılıktan kurtarıp kendi kendimize yeter hale getirerek veya en aza indirerek,
2-Petrol, doğalgaz, bor, toryum, altın vs. gibi zenginlik kaynaklarımız varsa (VARYOK) kullanabilir duruma getirerek,
3-Yukarıda sıraladığımız maddeleri yerine getirme imkanı ve iradesine sahip değilsek yapmamız gereken en önemli iş devlet ve millet olarak “İSRAF” etmemeye, tutumlu olmaya alışarak,
İsrafı önlemek inancımızın gereği olduğu gibi bugünkü şartlarda ekonomik zorunluluk halini de almış durumdadır. Bolluk içinde olsak hiçbir ekonomik sıkıntımız olmasa bile israfı önlemek hem dini hem de milli vecibedir.
-İsraf nedir?
İsraf; her türlü mal mülk, zaman, akıl, beyin gibi kıymetli şeylerin çarçur edilmesi boşa harcanmasıdır.
Hz. Allah(cc) ve Hz. Peygamber Efendimiz(sav)’in “israf etmeyiniz” kati emirlerine rağmen Müslümanlar olarak öyle israf içerisindeyiz ki yaşadığımız ekonomik sıkıntılar bunun en iyi göstergesidir. Ülkemin günlük ekmek israfı bile akıllara durgunluk verecek düzeydedir.
Bir ülkede zenginlerin israfı fakirlerin ihtiyacının kat kat üzerindeyse o ülke insanı her türlü krize müstahaktır. Açık açık söylüyorum zıvanadan çıktık!
Dünyanın en büyük üç ekonomisinden biri olan Japonya halkından utanmalıyız. Ülkenin en zengin insanları bile mütevazi bir hayat sürüyor; biz Müslümanlar ise har vurup harman savuruyor, lüks içinde yaşıyoruz.
Ondan sonrada yırtınıyor, kuyruğuna basılmış kedi gibi bağırıyoruz. Sadece ülkemdeki Müslümanlar için söylemiyor, tüm dünyadaki Müslümanlar için söylüyorum; tabi gerçek anlamda Müslüman varsa!
İthal edilen ürünlerin az bir kısmının dışında ülkemiz ve insanımıza hiçbir faydası olmadığı gibi büyük bölümü zaruri ihtiyaç dışı lüzumsuz ürünlerdir. Lüks ve gösteriş uğruna hem ülkemize hem de kendimize zarar veriyoruz.
Aklımızı başımıza alıp Müslüman gibi yaşama gayreti içinde olup Yüce Rabbi’mizin aşağıdaki emirlerini dikkate alalım;
“Ey Âdemoğulları! Her secde edişinizde güzel elbiselerinizi giyin; yeyin, için, fakat israf etmeyin; çünkü Allah israf edenleri sevmez.” (A’raf, 31)
“Saçıp savuranlar, hiç şüphesiz şeytanlarla kardeş olmuş olurlar; şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.” (İsrâ, 27)