ÇATALHÖYÜK

Hasan Durucan

Konya’nın en anlamlı değerlerinden biri olan Çatalhöyük, 1958 yılında keşfedilmiştir. Hala çeşitli aralıklarla yapılan kapsamlı bilimsel kazılar, günümüzde de devam etmektedir. İlk ev mimarisi, ilk manzara resmi, ana tanrıça kültü gibi özgün buluntuları ve inanç eserleri ile insanlık tarihine ışık tutmaktadır. Konya çevresinde yerleşik düzen, Prehistorik dedikleri yani tarih öncesi çağdan başlar. Çatalhöyük’te de Neolitik, Kalkolitik ve Erken Bronz Çağı kültürlerine rastlanır. Konya ovasında, Konya’nın Çumra İlçesi’nin 10 km. doğusunda yer alan Çatalhöyük; tarih öncesi yerleşik düzene geçen, toplayıcılık ve avcılıktan kurtularak ekip-biçen ve üreten arkeolojik yerleşmelerin ilki ve en önemlisidir. 9500 yıllık geçmişi olan ve yaklaşık 8000 insanı barındırmış geniş bir Neolitik kasabadır. Sokakları olmayan bu büyük kasabada insanlar damlarda dolaşıyor, evlerine damlarda bulunan açıklıklardan giriyorlardı. Bu insanlar binlerce yüzyıl öncesinden günümüze kadar gelebilen evlerinin içindeki duvar resimleri, kabartma ve heykellerden anlaşıldığı üzere harika sanat ürünleri meydana getiriyorlardı. Çatalhöyük’te bulunan sanat eserleri, Asya insanının şehirde yaşamaya başladığı ilk dönemlere ışık tutmaktadır. Çatalhöyük’ün uluslararası ünü, yüksek bir yeteneğin ürünü olan bu sanat eserleri, karmaşık mimarî yapısı ve son derece gelişmiş bir sosyal yapıya sahip olmasından gelmektedir. Aynı coğrafyada 2000 yıldan fazla bir süredir var olan köylerden kentsel hayata geçişin de önemli bir kanıtıdır. Ortadoğu ve Anadolu’da diğer Neolitik alanlar bulunmuş olmasına rağmen, Çatalhöyük Neolitik Kenti, kalıntıların boyutu, yaşayan toplumun yoğunluğu, güçlü sanatsal ve kültürel gelenekler ve zaman içindeki sürekliliğin benzersiz bileşimi ile olağanüstü evrensel değer taşımaktadır. Bu özelliklerinin bir sonucu olarak 2009 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi'ne önerilmiş olup 2012 yılında da UNESCO Dünya Miras Listesi'ne alınmıştır.

MİMARİ

Tarihin en eski şehirlerinden biri olan Çatalhöyük’te, 3000 ilâ 8000 dolayında insan yaşıyordu. Şehrin fazlasıyla düzenli bir yapısı olmasına rağmen, bu nüfusu bir arada tutan merkezi bir sistemin ya da yönetimin varlığı bilinmemektedir. Şehri sınırlayan ve koruyan sur duvarları niteliğinde herhangi bir buluntuya rastlanmamıştır. Aileler yoğun bir şehir dokusu içinde konumlanmış küçük kerpiç evlerde yaşıyorlardı. Yaklaşık 80 yıl olarak tahmin edilen bir evdeki yaşam süresi bittikten sonra; bu evi toprakla doldurup, üzerine bir yenisini yaparak 18 bina katmanından oluşan höyük, 21 metre yüksekliğe ulaşmıştır. Bina yapımında kullanılan malzeme kerpiç, ağaç ve kamıştır. Bir oda ve bir depodan oluşan evlerin temel derinlikleri azdır. Duvarlar arasında ağaç dikmeler vardır. Bu dikmeler üzerine gelen kirişler düz tavanı taşımaktadır. Evler birbirlerine çok yakın inşa edilmiş ve her evin kendi dört duvarı vardı. Evlerin girişleri damında (çatı) düzenlenen bir açıklıktan taşınabilir merdivenle aşağıya inilerek yapılıyordu. Bu açıklıklar, gerektiğinde geceleri güvenlik ve mevsim değişikliği nedeniyle kapatılıyordu. Günlük hayat büyük olasılıkla hem damların üzerinde hem de kötü ışık ve havalandırma koşullarına rağmen, evlerin içinde geçiyordu. Her evde yükseltilmiş toprak platformlar bulunuyordu. Bunlar masa, divan ya da yatak olarak kullanılmış olabileceği gibi ölüler de buralara gömülebiliyordu. Odaların içinde dörtgen ocaklar, duvarların ön kısımlarında taban döşemesinden yüksekliği 10-30 cm. arasında değişen sekiler ve duvar içinde dörtgen nişler bulunmaktadır. Duvarlar sıvalıdır, sıva üzeri beyaza boyandıktan sonra sarı, kırmızı ve siyah tonlarda resimler yapılmıştır. Kutsal odalar diğer odalara nazaran daha büyüktür. Bu evlerin içinde duvar resimleri yanında orijinal boğa başı, koç başı ve geyik başlarının sıkıştırılmış kil ile konserve edilmiş trofeleri duvarlara aplike edilmiştir. Bunların yanında rölyef halinde insan figürleri ile hayvan figürleri de görülmektedir.

KÜLTÜR-SANAT

Bulgular, tarıma, hayvancılığa, ticarete ve sanayiye dayalı bir ekonominin varlığını kanıtlamaktadır. O dönemde Hasan Dağı’ndan elde edilen obsidyen ve Ilıcapınar tuz yataklarından sağlanan tuz hem kendi ihtiyaçları için kullanılmış hem de dışarıya satılmıştır. Maden işçiliğinin yanı sıra dokumacılık da çok gelişmiştir. Bulunan kumaş parçaları dokumacılığın en eski örneklerindendir. Kumaş dokumada kullanılan tezgâh ağırlıkları, ağırşaklar, dokuma tarakları oymacılığın da çok ileri olduğunu göstermiştir. El yapımı çanak çömlekler basit biçimli ve bezemesizdir. Ayrıca ağaçtan oyulmuş tepsiler, kâseler, ayaklı fincanlar, kutular bulunmuştur. Bunların yanı sıra taş ve kemik işçiliği, sepetçilik gibi sanat ürünlerine de rastlanmıştır. Çatalhöyük’te duvar resimleri en erken 10. en geç 2. tabakada bulunmuştur. En güzel ve gelişmişleri ise 7. ve 5. tabakalara aittir. Bu resimler Paleolitik Çağ insanının mağara duvarlarına yaptığı resimlerin bir gelenek olarak devamıdır. İnanç olarak avın bereketi için yapılan resimlerdir. Geç döneme doğru duvar resimlerinde ev sahnelerinin azaldığı ve kuş motifleri ile geometrik desenlerin ortaya çıktığı görülür. Çatalhöyük kazısında ele geçen heykelcikler bize ana tanrıça kültürünün (tapınma) başlangıcı ve zamanın inançları hakkında özgün bilgiler vermektedir. Pişmiş toprak ve taştan yapılmış bu heykelcikler 5 ile 15 cm. arasında değişen büyüklüktedir. Şişman, iri göğüslü, büyük kalçalı ve zaman zaman doğum yapar vaziyette tasvir edilmişlerdir. Bu özellikleri bolluk ve bereketi temsil etmelerindendir. Çatalhöyük’te ele geçen âlet ve malzemelerin hemen hepsi taş, pişmiş toprak, baltalar, sığ tabaklar, yüksek kabartma bereket tanrıçası motifleri ile süs eşyası olarak kullanılan bilezik ve kolyelerdir. Pişmiş topraktan iri taneli hamura sahip, çarksız, siyah ve kiremit renkli kaplar ve çanaklar bulunmuştur. Ayrıca ana tanrıça ve mukaddes hayvan figürü de pişmiş topraktan yapılmıştır. Kemikten yapılmış kesici ve delici aletler ile obsidyenden yapılmış mızrak ve ok uçları Çatalhöyük’te kullanılan en önemli malzemelerdir. Çatalhöyük, benzersiz sanatıyla tanınmaktadır. Evlerin duvarlarını kaplayan, karmaşık törenleri, manzara ve hayvanları, çeşitli geometrik şekilleri gösteren duvar resimleri ve kabartmalar, 9500 yıl öncesi insanının inanç ve düşünceleri hakkında bilgi vermekte, insanın yerleşik düzene geçip tarımla uğraşmaya başladığı ilk zamanlarda neler yaşamış olabileceğini göstermektedir. Duvar resimlerinin üzerindeki bazı desenler yerleşimden çıkarılan Neolitik baskı mühürlerin üzerindeki desenleri çağrıştırmaktadır. Güzellik baskı mühürleri de bulunmuş olup büyük bir ihtimalle bu mühürlerle insan ya da hayvan derilerinin üzerine desenler basılıyordu. Duvar resimlerinin yanı sıra Çatalhöyük’teki en ilgi çekici buluntular küçük figürlerdir. Birçok kadın, erkek ve hayvan figürü bulunmuştur. Bunların çoğu aslında cinsiyetsiz olup, insandan çok insansıdırlar

“10 Maddede Neolitik Yerleşim Çatalhöyük’ü Anlamak” başlığı adı altında Arkeolog yazar Erman Ertuğrul’un kaleme aldığı metin; kısa, öz ve net bilgiler vererek bizleri daha iyi aydınlatacaktır.

 

1- Dönemin En Kalabalık Yerleşimi

Çumra’da Konya Ovası’na hakim bir noktada yer alan Çatalhöyük, günümüzden 9.000 yıl önceye tarihlenen bir Neolitik Dönem yerleşmesidir. 2.000 yıl boyunca kesintisiz yerleşim gören Çatalhöyük, dönemin en büyük ve en kalabalık yerleşimlerinden biri olarak kabul ediliyor. Buradan bulunan Neolitik ve Kalkolitik dönem buluntuları, binlerce yıl önceki Orta Anadolu yaşamını anlamamız için pek çok veri sunuyor.

2- Mezopotamya Dışında Büyük Bir Yerleşim

Elbette ki Çatalhöyük’ten daha eski neolitik yerleşimler de var. Örneğin Mezopotamya’da yer alan Eriha, Çatalhöyük’ten 1000 yıl kadar daha eski fakat Çatalhöyük, barındırdığı nüfus ve yüzölçümü bakımından çok daha değerli olarak görülüyor. Dönem içerisinde Çatalhöyük’te en az 8.000 insanın yaşadığı düşünülüyor. Burası sadece nüfus büyüklüğü ile değil, bu dönemde mezopotamya dışında böylesine büyük bir yerleşimin olması dolayısı ile de oldukça şaşırtıcı bir yer.

3- Neolitik ve Kalkolitik Dönem Tabakaları

Çatalhöyük doğu ve batı doğrultusunda yanyana iki höyükten oluşuyor; doğudaki Neolitik, batıdaki ise Kalkolitik döneme tarihleniyor. MÖ. 7.400 ve MÖ. 6.200 yılları arasında tarihlenen 18 adet neolitik yerleşim katmanı bulunuyor. Batı höyüğünde ise MÖ. 6.200 ile MÖ. 5.200 yılları arasına tarihlenen Kalkolitik tabakalar yer alıyor.

4- Çatalhöyük Ev Düzenleri

Çatalhöyük’teki konutlar birbirine bitişik olarak planlanmış ve konutların kapısı çatılarda yer alıyor. Çatılara tahtadan yapılmış bir merdivenle çıkıldığı düşünülüyor. Yan duvarların iç taraflarında ocak ve oval biçimli, üstleri düz fırınlar bulunuyor.

 

5- Ölülerle Beraber Yaşam

Her konutta en az bir platform var ve ölülerini bu platformların altlarına gömüyorlar. Yani konutlarda ölülerle beraber yaşam söz konusudur. Bu durum ata kültü ile ilişkilendiriliyor. Ölülerin yanlarında ise diğer dünya inancını gösteren ölü hediyeleri bırakılıyor.

6- Sanat İle İçiçe

Çatalhöyük evlerinin duvarlarında çok çeşitli resim panoları mevcuttur. Bazılarında geometrik bezemeleri kilim desenleri, içiçe daireler, av sahneleri, dans sahneleri, yıldızlar, akbabalar, leoparlar, kuşlar, geyikler gibi birbirinden çeşitli betimlemeler yer alıyor. Duvar çizimlerinin sıklaştığı alanlar, ev içi insan gömülerinin de bulunduğu yerler. Dolayısı ile bu resimlerin de ölülerle bir ilişkisi olabileceği düşünülüyor.

7- Evlerde Yer Alan Boğa Başları

Evlerin içinde boğa başları ve boynuzları gibi inançlarına işaret edebilecek bazı kabartmalar bulunuyor. Kille defalarca sıvanmış boğa başlarından bazıları bir dizi halinde sıralanmış olarak da görülebiliyor.

8- Çok Sayıda Figürin

Çatalhöyük’te bulunan sanat eserleri arasında pek çok farklı hayvanın betimlendiği figürinler var. Aynen Göbeklitepe’deki gibi burada da leoparın önemli bir hayvan olduğu görüşü hakimdir.

9- Eşitlikçi Yaşam

Çatalhöyük’ün kalabalık nüfusuna rağmen burada eşitlikçi bir yaşam sürüldüğü düşünülüyor. Merkezileşmiş bir yönetimin olmaması, bir yönetici ya da ruhani sınıfı temsil eden anıtsal yapıların olmaması da bu görüşü doğrular niteliktedir.

10- Kadın Figürinleri

Çatalhöyük’te pişmiş topraktan yapılan pek çok kadın figürini bulunuyor. Bu kadın heykelcikleri genellikle, genç kadın, doğuran kadın ve yaşlı kadın olarak betimlenmiş. Her ne kadar bu figürinler toplum tarafından ana tanrıça olarak bilinse de, toplumda prestij elde etmiş yaşlı kadınları temsil ettiği düşünülüyor.

(Konya İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü, Arkeolog yazar Erman Ertuğrul’dan alıntılar yapılmıştır.)

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.