Limon sıkmada üzerimize yok. Hele şu son günlerde limon sıkmadığımız ne kaldı ki…
Hayatın açmazına,
Hayatın çıkmazına,
Her türlü acısına,
Dinmeyen sancısına,
Geçmeyen ağrısına,
Bitmeyen sıkıntısına,
Çözülemeyen derdine,
Çok bilinmeyenli denklem misali problemine,
Birebir geldi limon!
Limonsuz bir hayat düşünemiyorum diyenlere ne demeli!
Neredeyse garibi ejderha diye tanıtacaklar!
Küçücük fıçıcık, içi dolu turşucuk diye bilmecelere konu olan, edilen limon ben neymişim demiyor bereket versin!
Enflasyonla birlikte limon ara ara alıp başını gitmedi değil!
Hele ki Pandemi döneminde.
Marketlerde yeri sağlam!
Pazarlarda çokta ucuz sayılmaz!
Mecaz tarafında ise sudan ucuz!
Bedava yani…
Ne demiş atalarımız?
Bedava sirke baldan tatlıdır!
Mecaz limon ise ballı kaymak tatlısı gibi bir şey!
Çaya çorbaya limon diye lafa başlamak adetten olmuş.
O adet yetmemiş olacak ki, lafa da limon sıkmışız!
Bugünlerde laflar acı, laflar zehir zemberek!
Acısını alır diye mi limon sıkarlar, anlayan beri gelsin!
Aslında acı lafa şeker katmak lazım,
Şekeri şerbet yapıp üzerinde gezdirmek lazım amma,
Biz limon sıkmak gibi bir formül geliştirmişiz!
Sıkmışız lafa limonu, laf dağıtmış, mevzu dağılmış!
*****
Ne diyorduk?
Madem elimizde limon gibi bir nimet var, madem ki her derde deva!
O zaman lazım olmadığı yerde yok, alanda …
Gündeme limon…
Aşıya limon…
Enflasyona limon…
Kırmızı renge limon…
Koronaya limon…
Mutasyonlusuna limon…
Bu kadar tesirlisi, bu kadar etkilisi yok diye mi düşündük, böyle bir tevatür mü var!
Bilende yok, diyende …
Virüsü öldürür mü?
Durdurur mu?
Virüs yandım anam mı der, yandım Allah mı?
Virüse limonu bolca sıkalım da, canına okuyalım kendini bilmezin!
Gerçi limon bu…
Nelere şifa olduğunu tam olarak bilmiyoruz!
Siyasete dahi sıkanlar var!
Limonsuz iyi gitmiyor diyorlar!
Vardır bir bildikleri!
Limonlu siyaset, bir ara pek bir meşhurdu.
Limon sıkmanın daha ötelerine gidilmiş, konu limon gibi sıkılmaya kadar getirilmişti!
Limonun ne suçu, ne taksiri varsa artık!
*****
Bizim millet, limonu portakal, mandalina gibi yer diyene zor rastlarsınız!
Neredeyse mümkün değil!
Kolay kolay yiyemez!
Limonun lafını duysa dişleri kamaşan insanlar nasıl yesin limonu!
Limonu bildik bileli çaya sıkar!
Çorbaya sıkar!
Salataya torpilli tarafından sıkar!
Mercimek köftesine sıkar!
Etli ekmek ustaları etli ekmeğe limon sıkılmaz deseler de, herkesin gözü limon arar, limon yok mu diye sorar!
Sonra yaygın olarak balığa sıkar!
Lafa turp sıkmak diye bir tabirimiz var!
Turp mu daha geçerli, limon mu?
İkisi birden daha mı etkili olur?
Lafa ve özellikle bedava tarafından olanına bayılmamız meşhur olduğundan, hangisi etkiliyse onu sıkın diyeceğiz amma,
Limon daha keskin, daha tesirli, daha etkili diyenler çok daha fazla olduğundan,
Siz siz olun onları dinleyin, limon sıkın!
*****
Gelin size limonla ilgili gerçek bir hikaye anlatalım;
1975 yılında vefat eden ve Üçler Mezarlığında medfun bulunan, uzun yıllar önce Konya’da Ovalıoğlu Camiinin bahçesinde ki, küçük ve basit izbede tek başına ikamet eden Ahmet Haki Efendi’de geçimini sağlamak adına, o günün Konya’sında limon satardı.
Kuvvetli Arapçası ve Farsçası vardı.
Meşhur dörtlüklerinden biri şöyleydi;
“Men Hakiyem nâr istemem / Aldatıcı yar istemem /Virane kalsın bu gönlüm / Tamire mimar istemem”
Devrin birçok ismine bilhassa Farsça öğretmiş, bunun karşılığında bir kuruş bile talep etmemişti.
Gönül adamıydı.
Çok merhametli, çok izanlı bir insandı.
Anlatıldığına göre, herkes gibi sebze halinden aldığı limonun üzerine çok az bir kâr koyar, öyle satardı.
Limon satan civar esnaflarının istisnasız hepsi, kızarlardı Ahmet Haki Efendiye.
Müşterimiz ona gidiyor, herkes limonu ondan alıyor diye.
Söylemedikleri laf kalmazdı.
Oysa Türkistan Mücahidi, divan sahibi, güçlü Divan şairi, gönül eri, Ahmet Haki Efendi, ayakta kalmak için muhannete muhtaç olmamak için, kimseye el-avuç açmamak için limon satardı!