Gülen Cemaatinin toplumla ters düşmezden evvel yaptığı en mantıklı şey, kitleleri çeşitli sebeplerle bir araya getirerek ideolojilerini ya da telkinlerini çok iyi şekilde onlara empoze edebilmesiydi…
Ne demek istiyorum?
Cemaat; aktif şekilde toplumun içerisindeyken her koldan birini bulur, kendilerine yakın olmayan kişileri dahi kendi arkadaşları kanalıyla yumuşatmaya çalışırdı. Sempatizanı değilse bile en azından bize zararı dokunmasın mantığını uygulardı.
Bunların yanı sıra insanları en rahat dini sohbet kisvesi altında haftada bir de olsa çeşitli ev veya komplekslerde misafir eder, bu sohbetlerde; bir merkezden idare edilen yapıların istekleri sohbetlerin sonundaki ‘istişare’ adındaki bölümde anlatılırdı. Kimi zaman dini gecelerde daha geniş topluluklar bir araya gelir birliktelik hep sıcak tutulurdu.
Peki şimdi durum nasıl?
Cemaatin bu ve benzeri uygulamalarına, muhafazakâr halkın büyük çoğunluğu çeşitli arkadaşları vesilesiyle en az bir kere uğramıştır.
Bu da insanların manevi duygularının sömürülerek nasıl farklı amaçlara hizmet ettirildiğinin göstergesiydi kuşkusuz.
Şunu ön kabul olarak sunup tezimize geçelim. Şu anda toplumda bu anlamda bir boşluk söz konusu…
İnsanlar Gülen Cemaati’nin verdiği hasarı öncelikle diğer cemaatlere de gitmeyerek, sohbetlerine katılmayarak sübvanse etmeye çalıştı. Lakin şimdi durum öyle değil. Yavaş yavaş farklı cemaatler sahaya inmeye ve saflarını daha da sıklaştırma gayretine başladı.
Burada ayırmamız gereken gerçekten “Allah Rızası” için gayret gösterip herhangi bir siyasi veya bürokratik istikbal gözetmeden devletinin ardında duran gruplardır. Allah onlardan razı olsun.
Şimdi hükümet bir zamanlar en yakınında tuttuğu Gülen Cemaati’ni ve uzantılarını tedavülden kaldırırken ‘ellerinde yetişmiş kadro olmaması’ bahanesiyle başka cemaatlerden kadroları, kritik noktalara getirme yoluna giderse aynı köşeden bir gol daha yemesi kuşkusuz kaçınılmaz bir sondur.
Öyleyse toplumda oluşan bu elektrik, bu enerji birikmesi nasıl giderilmelidir? Konuşalım.
Efsane de olsa biliriz ki Osmanlı’dan beri topluma hükmetme kabiliyeti oluşturmuş cemaat liderlerinin ya kendileri ya da sağ kolları devletin adamı olur. Böylelikle o kitleler her zaman kolay bir şekilde dizginlenebilir. Bunun sekteye uğradığı veya aşırı erk sahibi oluşumlarda bugün yaşadığımız sıkıntılar çıkmıştır ortaya hep.
Devletin, Diyanet gibi bir kurumu var elinde. Cemaatin, toplumun manevi enerjisini alarak yansıttığı ışığı ‘dini sömürü’ yapmadan en doğru şekilde yapabilecek kurumdur Diyanet.
Elbette bunun için diyanete daha fazla bütçe ve emek verilmeli. Camilerde cami hocalarının yaptıklarından bahsetmiyorum. Diyanet, bu işin resmi kısmında sıkıntılara yol açacaksa perde arkasında da kalabilir. Lakin Gülen Cemaati’nin ‘devletiyle ters düşmek’ dışında toplumu yönlendirmek ve din olgusuyla bir arada tutmak adına yaptığı iyi şeyleri, bir mekanizma şeklinde yeniden yapılandırmak ve devlet eliyle uygulamak gerekiyor.
Zira bu bir açık. Karın boşluğu. Bu açığı devlet herhangi bir politikayla dolduramazsa birileri gelip doldurur. Ve o birileri aşırı güç kazandığında da böylesi sonlar kaçınılmaz olur.
Son 3 yıldır Türk Devleti enerjisinin büyük bölümünü paralel yapılanma nedeniyle iç işlerine yoğunlaştırmış durumda. Tıpkı Osmanlı’daki taht kavgaları gibi…
Dışarıdaki okullar, dershaneler… Yani Eğitim, Para ve Din yapılanması 30-40 yılın emeği bir model ve sistemdi. İyi taraflarını alıp kullanmaktan zarar gelmez. Tabi devlet gözetiminde!