Gelelim günümüze… Günümüzde de insanlarımız birbirleriyle kardeş gibi değiller. Küçük yerler dışında aynı mahallede oturanların çoğu camide yan yana saf tutsa bile birbirlerini tanımıyor. Namazını kılan çıkıp gidiyor. Dışarıda, sağındaki ve solundaki birlikte saf tuttuğun insanları bir göster diye sorsak çoğumuz, kim olduklarını bilemeyiz. Caminin genişliğinin müsait olmadığı, camiye gelen cemaat fazla, havanın soğuk ve yağışlı olduğu zamanlarda safları sık tutmaya devam edelim. Hatta aramıza bir kişi daha alalım diye safları iyice sıklaştıralım. Ama cemaatin az olduğu zamanlarda da birbirimizi itip kakacak, namaza kendimizi vermeyi engelleyecek şekilde safları iyice sıklaştırmaya kalkmamak gerekir diye düşünüyorum.
Tüm bu bahsettiğim safla ilgili mesele, salgın öncesi saf düzenine ait. Koronavirüs ile birlikte ortaya çıkan yeni sosyal mesafe kuralı gereğince, kıldığımız cuma namazını da yeni saf düzenine göre kıldık. Sağ-sol, ön ve arka tarafımızdaki namaz kılanla aramızda en az 1,5 metrelik bir mesafe olmasına dikkat ettik. Yani safta bile aramıza mesafeler koyduk.
Burada değinmek istediğim husus, yaşadığımız bu olağanüstü ortam gidip normal yaşantımıza döndüğümüz zaman saf düzenimiz nasıl olacak? Yine eskisi gibi safları sıklaştıracak mıyız yoksa koronavirüsten bize, yeni bir saf düzeni mi kalacak? Ben bunun ortasının bulunmasını savunuyorum. Safların düzeni yine ip gibi olsun. Ama safların sıklığına gelince ne eskisi gibi sımsıkı olsun ne de koronavirüslü günlerdeki gibi aramızda uçurumlar olsun. Ortası derken saftaki iki kişi arasından bisiklet, motosiklet, taksi veya bir insan geçsin demek istemiyorum. Yan yana duran kimse, birbirini rahatsız etmesin, kişi rüku ve secdeye nasıl gideceğim diye namazda iken kara kara düşünmesin, namaza tam kendini versin istiyorum. Neden derseniz?
1.Bugün koronavirüs yarın bir başka salgın olmayacağına dair bir garantimiz yok. Sanırım bundan sonra bu ya da başka salgınlarla sık sık muhatap olacağız. Hiçbir salgın olmasa bile özellikle kış mevsimlerinde grip aramızda eksik olmaz. Biliyorsunuz gribin öldürücü yönü yok ama pandemi seviyesinde olmasa da bulaşıcı özelliği var. Kişi, grip olduğunu bilmeden yani etkisini daha hissetmeden yanındakine gribini bulaştırabiliyor.
2.Camiye gelenler içerisinde sayıları az olsa da soğan-sarımsak yiyip gelenler ve sigara içicileri olabiliyor. Bu durumdan rahatsız olan cami cemaati sayısı da az değil. Ben soğan-sarımsak yemedim diyenden bile yediği salatadaki soğanın kokusu geliyor.
3.Cemaate gelenler içerisinde, içinden okuduğunu sanan ama düpedüz cehri okuyan cami müdavimleri var. Bunların okuduğunu dinlemekten kendini namaza veremiyorsun.
4.Yine cami cemaatine devam edenler içerisinde namazdan önce karnını tıka basa doyurup namazda iken geğireceği tutan insanlar var. Yediği yemeğin kokusu ekşimiş bir şekilde sana öyle geliyor ki içinden “Ben nereden durdum bu adamın yanına” diyesin geliyor. Ayrıca namazı bırakıp bu adam ne yemiş olabilir diye düşünmeye başlıyorsun.
Hasılı saf düzeni ile ilgili kendi kanaatlerimi ifade etmeye çalıştım. Niyetim dinin bu konudaki nassına ve yerleşmiş saf düzenine aykırı bir görüş belirtmek değil. Bu yazdıklarım illa doğrudur iddiasında da değilim. Ne şekilde olması gerektiği hususunun işin uzmanları nezdinde seviyelerin korunarak konuşulmasını istiyorum. Doğrusunu Allah bilir.