Cemreler baharı müjdeliyor.
Her ne kadar yağışı az bir kış mevsiminden sonra yaşanan mevsim normalleri üzerindeki sıcaklıklarla birlikte bahar geldi diye düşünsek de gerçek mana da bahar cemrelerle birlikte gelir. Bahar kendi gelmeden önce de müjdecilerini yani cemrelerini gönderir bize.
Cemre çevremizi üç kez ziyaret eder, önce havayı sonra suyu ve nihayet toprağı. Bunlar sırayla önce havaya, sonra suya sonra da toprağa düşer ve yavaş yavaş ısınma toprakta başlar ve havaların ısınmasıyla süreç tamamlanır.
Cemrelerin düşüş sıralamasında önce hava ısınıyormuş gibi görünse de hava doğrudan güneş ışınları ile ısınmaz Meteorolojik olarak ısınma sıralaması toprak-hava-su şeklindedir.
Cemre kelimesinin anlamı ‘kor haline gelmiş ateş, köz’ Köz, yani kıpkırmızı ateş. Gerçekte düşen bir şey var mıdır, ne, nereye düşmüştür? Bu söz söylendiğinde bizler, tabii olarak bir şeyin bir yere düştüğünü düşünebiliriz Aslında düşen bir şey yok. Görünmeyen bir olay, aklımızın daha kolay kavrayabilmesi için böyle söyleniyor
Uzun süreli deneyim ve bilgi birikiminin bir ürünü olan halk takvimine göre; eskiler 365 günlük yılı 'Kasım' ve 'Hızır' günleri olarak ikiye ayırmışlardı Bu inanışa göre; Kasım 179, Hızır ise 186 gündür. Yılın kasım kısmı yani kış devresi 8 Kasım’da başlar, 6 Mayıs’a kadar sürer, 6 Mayıs’ta da Hıdırellez ile birlikte yaz devresi, yani Hızır günleri başlamaktadır. Bu nedenle 6 Mayıs’a kadar sobaları kaldırmamak, kaloriferleri her an hazır tutmak gerekir.
Her cemrenin arasında bir haftalık zaman vardır Halk takvimine göre Kasımın yüz beşinde (19-20 Şubat) birinci cemrenin havaya, yüz on ikisinde (26-27 Şubat) ikincisinin suya, yüz on dokuzunda da (5-6 Mart) üçüncü cemrenin toprağa düştüğüne ve yedi günlük aralıklarla buraları ısıttıklarına inanılmaktadır.
Çok eski yıllardan beri Tarım ve Hayvancılıkla uğraşan kesimler için halk takviminin yaşamsal önemi vardır. Örneğin toprak ısınmadan atılan bir tohum yeşermez Bu yüzden özellikle çiftçilikle uğraşan bazı büyüklerimiz cemre ve buna benzer olayları dikkatle takip eder, işlerini buna göre ayarlarlar.
Kasım günlerinin ortasını geçip yüz gün arkada kalınca halk arasında zorlu kış günlerini arkada bırakmanın bir ifadesi olarak 'geldik yüze, çıktık düze' denilirdi. Bahar günleri gelmeye, doğadaki canlılar uyanmaya, topraktaki bitkiler yeşillenmeye, meyve ağaçları çiçek açmaya, son cemre ile birlikte göçmen kuşları ve tabii ki başta leylekler bölgemize gelmeye başlayacaktır artık.
Cemre hadisesi her ne kadar folklorik bir inanış olsa da, doğanın uyanışına vesile oldukları için yenilenmeyi hatırlattıkları için ve bir kez daha Yaradan’ın hikmetini bizlere hissettirdiği için güzel bir inanış ve gelenektir.
Umarım bu sene cemre bütün insanlığın gönlüne düşer de yüreklerini ısıtıp, nefreti, öfkeyi, kini yok eder. Özellikle Ortadoğu coğrafyasındaki emperyalist güçlerin, canilerin ıslah olmasına, mazlumun, mağdurun, fakirin yoksulun yüzünün gülmesine vesile olur inşaAllah.
Yine cemrelerin Güzel Anadolu’yu vatan tutan, Türkiye’yi ana vatan belleyen herkesin yüreğinde sevgi, barış ve kardeşlik tohumlarının yeşermesine, milli birlik ve beraberliğimizin artmasına vesile olması en büyük arzumuz.
Gelin hep beraber bir sevgi şiiriyle dünyaya seslenelim:
Kavgayı, bir yaprağın üzerine yazmak isterdim,
Sonbahar gelsin, yaprak dökülsün diye.
Öfkeyi, bir bulutun üzerine yazmak isterdim,
Yağmur yağsın bulut yok olsun diye.
Nefreti, karların üzerine yazmak isterdim,
Güneş açsın karlarla erisin diye.
VE DOSTLUGU VE SEVGIYI;
Yeni doğmuş tüm bebeklerin yüreğine yazmak isterdim,
Onlarla birlikte büyüsün bütün dünyayı sarsın diye.
Kalın sağlıcakla.
ÇEVRECİ SÖZÜ; Yüreğinizden sevgi, yüzünüzden tebessüm hiç eksilmesin.