Aysel Teyze 19 yaşında dul kalmış… Düşündüğünüz gibi değil, eşi ölmemiş. Aksine eşinden şiddet görmüş, çocuğu yok, tekrar evlenmeye de korkmuş. Kirada tek başına oturduğu evinde babasından kalan maaşla, kutu ve çiçek yaparak yıllarca karnını doyurmuş, yaşamını devam ettirmiş. Kendisi ile barışık kalıp, hayatı öğrenip kendini geliştirmiş. Ak saçları, düzgün lisanı ve modern kıyafetiyle 77 yaşında Aysel Teyzem…
Kendini 4-5 yıldır tanırım. Ağzından her seferinde, “Allah razı olsun… Buna da şükür, dualarımdasın” kelamları dökülür, elimi tutar ağlar. “Bir şey olsa bulamazlar beni, kimsem yok” derdi. Her hafta aramaya çalışır, halini hatırını sorar, arada bir de uğrardım. Bir gün “rahatsızım” dedi aradı, koştum gittim… İyi görünüyordu. Hastaneye gidelim dedim, “sen geldin iyileştim” dedi. Baktım iyiydi, yaşlılık psikolojisi kendini yalnız hissediyor diye düşündüm, birkaç kez aradım yokladım… Aradan bir hafta geçti ki; komşu kızı işyerime geldi… “Abla annemin selamı var, annem haber vermemi istedi. Aysel Teyze düştü, beyin kanaması geçirmiş, sol tarafı tutmuyor, 3-4 saat sonra fark ettik, kapıyı kırdılar, itfaiye… ambulans…”
Görüşmelerimizde huzurevini anlatmaya çalıştım, tercih etmesini istedim. Korkuyordu, son görüşmemizde bana söz verdi. “Birkaç gün gidelim seni bırakayım bir bak, sonra karar verirsin” dedim… Benim yapabileceğim, elimden gelen tek şeydi. “Huzurevine gitsem korkuyorum kızım, sen huzurevi açsan ben kalsam, sana güveniyorum” derdi.
Bu konuşmadan tam bir hafta sonra hastane ve arkasından kimsesi olmadığı için huzurevi… Artık huzurevinde… Yaşamın huzursuzluğunda ancak gidecek yeri olmadığı için huzurevinde… Huzurlu mu derseniz… Evini özlemiş, çiçeklerini…
İnsanoğlunda yaşın ilerlemesiyle birlikte yetilerde azalma oluyor, etrafında bir kişiye bir nefese mutlaka ihtiyaç duyuyor. Huzurevlerindeki yaşlılar yalnız değiller, çocukları var… Teyzelerden birisi dedi ki, “bir değil altı tane” dedi… Ve torunları var, parası olmadığında para istemeye gelen çocukları ve torunları… Zannetmeyin onlar kimsesiz… Hayatlarını adadıkları çocukları, eşleri var… Huzurevlerinde verimli ve üretken çağlarında bizleri yetiştiren, şimdi ise adım adım elden ayaktan düşen ve ömrün sonuna yaklaşan büyüklerimiz… Çocukları için zorluklara göğüs germiş, saçını süpürge etmiş, her şeye rağmen oğlum kızım gelecek diye yüzünde hüznün tebessümü, gözlerinde yalnızlığın umudu… Kapı ardından bakan, çaresiz anne ve babalarımız var…
Bir şekilde insan yaşam evresini tamamlıyor. Doğuyor, büyüyor, yetişiyor, yetiştiriyor ve Hakk’a doğru yürüyoruz. Günümüzde tedavisi mümkün olmayan hastalıklarında yakın bir gelecekte tedavisi mümkün olacak inancındayım… İnancımın olmadığı, tedavisinin mümkün olmadığı, tek konu var yaşlılık ve sevgi… Yaşlıların hastalıklarını bir kenara bırakırsak, onların psikolojisi ve sevgiye olan ihtiyaçlarına bakmak gerekir. Yaşlının evi saray da olsa, huzurevine de bırakılsa, yalnızlık duygusuna kapıldıysa ne yapsanız nafile… Ani bir çöküş ile ölümü bekleyebilir ya da ölür.
Bu dönemi geçirecek büyüklerimize belki de en iyi yapabileceklerimiz, onların bize hediyesi, yine kendi iyiliğimize olacak. Kendisini yalnız hissetmeyen, ailesinin, çocuklarının, yakınlarının yanında olacağını düşünen yaşlı birey kendisini daha güçlü hissedecektir. Çocuğundan gelecek bir sevgi sözü, yüz yüze olmasa bile şu iletişim çağında sevgi dolu bir ‘Alo’ sözcüğü, yaşlı büyüklerimize verebileceğimiz en güzel hediyedir. Büyüklerimizin yokluğunda vicdanınıza en güzel hediyede bu davranışlarınız olacaktır. Yaşlılarımıza göstereceğimiz ihtimam, çocuklarımızı büyütürken öğreteceğimiz en güzel ahlaki geleneklerimizdendir. Yaşatacağımız ne ise yaşayacağımız da bu olacaktır. Sevgiyle ve sevdiklerinizle birlikte kalın.