Yasaların torbalandığı, yargının paketlendiği, hükümetinse çuvalladığı bir süreci yaşıyoruz.
Bu noktada son çıkan sözde iş ve işçi güvenliğini içeren torbalaştıran yasada aslında ne hükümler var bir görseniz… Evlere şenlik…
Söz gelimi bir hukuk devleti olan ülkemizde artık yargı kararlarını yerine getirmeyen görevliler hakkında suç duyurusunda bulunulamayacak. Ancak ve ancak disiplin soruşturması yapılabilecek…
Veya… Göreve iadelerle ilgili yargı kararlarının yerine getirilmesi için idareye verilen süre bir aydan iki yıla çıkarılıyor.
Bu konuların sözde Soma için hazırlanan torba yasayla, iş ve işçi güvenliği ile ne ilgisi vardır?
Bu düpedüz halkı uyutmaktır… 12 Eylül referandumunda olduğu gibi vitrini halkın gözünü boyayacak maddelerle süsleyip perde arkasında asıl amaçlanan maddeler üzerinde oynanmaktadır.
Bu torba yasanın vitrininde Soma vardı… İş güvenliği vardı… İşçi güvenliği vardı…
Peki Soma’da yitip giden canlarla ilgili olarak bu yasada iş güvenliğine dair, işçi güvenliğine dair ne var? Hiçbir şey…
Mesai saatleri, maaş, kıdem gibi özlük haklarından başka madencilerle ilgili, Soma ile ilgili ne var? Bu torba neyin torbasıdır?
Sözde soma ile ilgili çıkan bu torba yasa, ne yazık ki ceset torbası haline gelmiştir.
Maden çalışanlarının özlük haklarından önce can güvenlikleri gelir… Sen hükümet olarak ölmüş vatandaşa özlük hakkı versen kaç yazar?
Hükümetin görevi öncelikle insanların çalışırken ölmesine seyirci kalmamaktır. Çalışırken ölmeyeceği, şehit mertebesine çıkmayacağı çalışma ortamları hazırlamaktır, tedbirler almaktır… Ölmüş vatandaşlarımız için özlük hakkını kim yapsın… Onları şehit saysan ne, saymasan ne?
Hükümet için; çalışırken insan hükmünde olmayan vatandaşın öldükten sonra şehit hükmünde olması hiçbir şey ifade etmemektedir…
Torba bu haldeyken siz hala bu hükümetten umutlu musunuz?
Cephanelik patlayınca askerliğin, maden ocağı çökünce madenciliğin, asansör düşünce işçiliğin fıtratında ölmek varken; neden hükümet olmanın fıtratında insanları düşünmek, ölmeden tedbir almak olmaz? Neden hukuksuzlukların üstüne gidilmek yerine hukukun etrafından dolanılır? Hükümet olmanın fıtratında bu mu vardır?
Yargının etrafından dolanma, hukuku ayaklar altına alma çabaları daha ilk yasa ile ayyuka çıkmışken siz hukuk devletinden bahsedebilir misiniz?
Hükümetin derdi yargıyı tamamen kontrol altına alarak yandaş hâkim ve savcıları yargıda konuşlandırmak. Zaten hemşehrimizin başbakan olarak atanması gerekçesi, liyakatten çok paralelle mücadele değil midir? Bunu atamanın sahibi söylememiş midir?
Yani başbakanın bir görevi tamamlamak adına orada bulunduğunu üzülerek görüyorum. Cumhurbaşkanının başbakanken tamamlayamadığı paralel yapıyla mücadeleyi tamamlamak ve cumhurbaşkanını devlet başkanı yapmak… Başkaca bir görevi yoktur hemşehrimizin…
O kadar ki; artık yargıya ayar verme çabaları neredeyse adalet bakanı delege avına çıkmış siyasiler gibi tüm hâkim ve savcıları arayarak oy isteyecektir. Adalet Bakanlığı makamı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu için baskı aracı kullanılmamalıdır. Aksi halde yargının bağımsızlığından söz edemezsiniz. Ancak yargının hukuktan bağımsız, siyasete göbekten bağımlı olduğunu söyleyebilirsiniz.
Geçmiş dönemlerde adalet bakanının bu kurul üzerindeki etkisini ve gücünü bağımsız yargıya müdahale sayanlar, son derece sert eleştirilerde bulunanlar bugün her nedense su yutkunu gibi durmaktalar. Bugün her ne hikmetse sesleri çıkmamaktadır.
Hatta yerel ve genel seçimlerde makarna kömür dağıtanlar; bugün hâkimleri ve savcıları kurul seçimi öncesi verilecek zam ile kandırmanın peşindeler… Eğer bir yargı mensubu, bir hâkim, bir savcı oyunu yapılacak zam sebebiyle değiştiriyorsa zaten kendi deyimleriyle vicdanlarıyla cüzdanları arasında kalmışlardır. Zaten bu anlamda karakter zafiyeti içerisindedirler.
Bizim yargımız bağımsız ise, bizim yargımız siyasallaşmamış ise ve siyasallaşmayacak ise bu seçimlerde siyasal iktidara biz satılık değiliz demelidir. Aksi halde hâkimler ve savcıların büyük bir çoğunluğu zan altında kalacaktır.