Günümüzde kapitalizm o kadar vahşi yaşanıyor ki; artık siyasiler ekonomiyi değil, ekonomi siyasetleri belirliyor. Dünya üzerinde nerdeyse yaşanan her kargaşanın altında mutlaka bir ekonomik çıkar savaşı hüküm sürüyor. Çevremizdeki bütün ülkeler bu çekişmenin ve hesaplaşmaların etkisi altında. Fatura bu ülke halklarına ve komşu olarak bize ödetiliyor. Güney komşumuz Suriye’de uzun zamandır süren iç savaşın ülkemiz ekonomisine ne kadar zarar verdiği ortada. Rusya, Ukrayna çekişmesinde ABD ve Avrupa Birliği’nin takındığı tavrı hepimiz görmekteyiz. Rusya’ya uyguladıkları ekonomik yaptırımlarla Putin’e olan halk desteğinin önünü kesmek istedikleri ve kendileriyle daha uyumlu bir Rusya istediklerini açıkça beyan ediyorlar. Oluşan bu gerginlikte Rusya’nın sadece rezervlerinde 100 milyar dolar erime oluştu. Rus bankalarının Avrupa’da işlemlerine kısıtlama getirildi. Yine İran’la işbirliği yapanlara uyarı yapanlar kendi şirketlerinin İran faaliyetlerini hiç sorgulamıyorlar. Çünkü ortada büyük bir petrol geliri söz konusu. Her şeyin yolunda gittiğini düşündüğünüz Irak’ta bir anda olup bitenlere bakın. Sadece ihracat geliri kaybımız üç ayda 1 milyar doları geçti. Tüm bu gelişmeler ışığında özellikle bu bölgelerle ticaret yapmaya çalışan üreticilerimizin ve ihracatçılarımızın ne tür zorluklarla baş başa kaldığı hepimizce malum. Bu tıkanıklığın ne kadar süreceği ve nasıl sonuçlanacağı da belli değil. Türkiye İhracatcılar Birliği’nin bir açıklamasını okudum. Kısaca bu tıkanıklığı AB ile olan ihracat pazarımızı genişleterek çözümü noktasında çalışmalara başlanacağını beyan ediyorlar. Ancak ortada bir gerçeklik var. AB üyesi ülkelere hangi malları satacaksınız. Bir çok üründe AB standartlarını karşılayamaz durumdayız. AB üyesi ülkelere özellikle birçok ürünü fason olarak imal edip ihracat yapıyor ve sonra aynı ürünü kutulu ve markalı biçimde daha yüksek fiyatlara ithal ediyoruz. Özellikle Irak pazarında sattığımız bir çok ürünü AB üyesi ülkelere satma şansımız neredeyse hiç yok. Daha somut bir örnek vereyim: Mesela alüminyum bir profil üretiyorsunuz. Bunun metal borsasında fiyatı belli. Hammadde ithal ederken ayrıca bir vergi vereceksiniz. Buna enerji ve işçilik ilave ettiğinizde bir maliyet ortaya çıkacak. Aynı ürünü herhangi bir Avrupalı firma Romanya’ya kurduğu tesiste sizden daha ucuza üretiyor. Sizin ödediğiniz fon ve vergilerin bir çoğunu onlar ödemiyor. Siz ve rakibiniz aynı pazara mal satarken siz neredeyse zarar ediyorsunuz ve pazarınızı kaybediyorsunuz. Rakibiniz ise sizden daha fazla para kazanıyor ve bununla teknolojisini ve ürün çeşidini artırarak sizden bir adım önde oluyor. Evet geçmişte güçlü devlet olmak güçlü ordu ile mümkündü. Bugün güçlü devlet olmak güçlü ekonomi ile mümkün. Artık zaman kaybetmeden Türkiye’nin uluslararası markalarını ortaya çıkarması gerekmektedir. Nitelikli işgücünün ve eğitim düzeyinin artırılması gerekmektedir. AR-GE yatırımlarına gereken önem mutlaka verilmelidir. Dış pazarlarda çeşitliliğin ne kadar büyük bir öneme sahip olduğu bugün daha iyi anlaşılmıştır. Bu bakımdan bütün yumurtaları tek sepete toplamak yerine riskler dağıtılmalı ve pazar çeşitlendirilmelidir. Bugün Rusya, başına gelecekleri görmüşçesine yıllardır eski Sovyetler Birliği ülkeleri ile gümrük birliği anlaşmaları yapmaktadır. Bugün itibarı ile Belarus, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan gibi ülkelerle malların gümrüksüz dolaşımı ile alakalı çeşitli antlaşmalar yapılmıştır. Yarın bir çok Türk üreticisi bu ülkelere sattığı mallarda yükselen vergiler nedeniyle rekabet etmekte zorlanacak ve bu pazarların küçüldüğünü görecektir. Fakat aynı pazarlara bu gün Avrupalı şirketler bizim fiyatlarımızın çok daha fazlası ile çok rahat bir şekilde mal satabilmektedirler. Yaptığım bütün araştırmalarda tüketici de oluşan kalite fiyat anlayışında Avrupalı rakiplerimizin bizden çok ilerde olduğunu üzülerek gördüm. Oysa tamamen aynı teknolojiyi kullanarak aynı kalite standartlarında malzeme ürettiğimizi biliyorum. Ancak aradaki o marka farkını ve önyargıyı yıkmak için markamıza daha çok yatırım yapmamız gerektiğini anladım. Türkiye dünyanın en zor coğrafyasında bulunuyor. Yüzyıllarca bedava işgücü ve değerli madenler için Afrika’yı sömürenler, Baharat ve İpek için Uzakdoğu ya gitmekten çekinmeyenler, petrolün keşfi ile Ortadoğu’dan hiç ayrılmadılar. O yüzden Türkiye daha güçlü olmak zorunda. Güçlü olmak için daha çok üretmek daha çok ihracat yapmak zorunda. 2023 hedefi olan 500 milyardolar ihracatı gerçekleştirmek için yüksek katma değerli ürünler üretmek ve kendi uluslararası markalarını oluşturmak zorunda. Bugün bir Güney Koreli şirket uluslararası arenada yıllık 45 milyar dolar ciro yapabiliyorsa bunu bizimde başaracağımızdan hiçbir şüphem yoktur.