Şehirlerdeki rengarenk çiçekleri gördükçe içim burkulur. Güzeldir ama sönecektir. Çiçeklerde bir gariplik bir yalnızlık sezerim.
Gurbetteki çaresiz insan,
Kafesteki zavallı kuş,
Akvaryumdaki yavru balık…
Ne fark var bunlar arasında? Hangisi ait olduğu yerde ve yaşamda bulunuyor? Hiçbirisinde renk, şekil, biçim çirkinliği yoktur.
Bu güzel varlıkların çirkin yerlerde tutulması çirkindir. Bunlar “KÜÇÜK MESELELER” diyerek belki de içinizden geçiriyorsunuzdur. Sahi sizin Büyük Meseleleriniz nedir? Ve nerede başlar? İnsanı en büyük varlık yapan hususiyetler boyunun uzunluğu mu? Bedeninin ağırlığı mı? Gözlerinin rengi mi? İnsan olmak küçük mesele değildir.
O zaman mesele nedir?
Nasıl insan olunur?
İnsan olmanın vasıfları nelerdir?
Vefası olmayan,
Şefkati olmayan,
Samimiyeti olmayan,
Gayesi olmayan,
Düşüncesi olmayan,
Cesareti olmayan,
İnancı olmayan,
Vicdanı olmayan,
Ahlakı olmayan,
Basireti olmayan,
Edebi, hayası olmayan,
Vatan sevgisi olmayan,
İNSAN OLAMAZ!
Günümüzde yukarıda sayılan hususiyetleri bünyesinde toplayabilen adam olma vasfını kazanan var mı?
Elbette vardır…
Ancak sayıları çok az, belki de biz fark etmiyoruz. İnanç denizinde kulaç atan bir inanmışı, o denizin kıyısına hiç uğramayan nasıl görsün?
Tevazunun erittiği ile gururun dirilttiği arasında ahiret ile dünya arası mesafe…
Beyinle düşünmek,
Mideyle düşünmek,
Yakınlık veya benzerlik var mı acaba?
Adam olmak için zor olanın tercihi şart çileyi kabullenmek gerekli, tehlikelerle boğuşmayı göze almalı…
Tarlasının büyüklüğünde yağmur, penceresi büyüklüğünde güneş isteyenler arasında adam bulmak o kadar zor ki. Adamlıkla aptallığın eşdeğerde sayıldığı çarpık bir dönemde yaşıyoruz. Bizleri midemizin açlık kuyusundan, bedenimizin şehvet çamurundan çekip çıkartacak kör cehaletimizi ilimle fenle aydınlatacak doğru yola yöneltecek adamlar bekliyoruz ya da umuyoruz.
Yorulduk be Reis…