Çılgın değilim, çılgınlık yapamam

Rasim Atalay

İktisat kelimesini, içinde barındırdığı mana ile birlikte rafa kaldırdığımız bir dönemi yaşıyoruz… Dolayısıyla topluma baktığımız zaman genel anlamda iktisatlı olmadığımız varsayımına da ulaşabiliyoruz.

O kadar uzaklaştık ki iktisattan, bugün pazara sunulan her şeyin bir karşılığı, her metanın, ürünün bir alıcısı var. Adama sorsan bu senin ihtiyacın mı, niye aldın diye, ‘indirimliyken kaçırmamak için aldım, koyarım bir kenara, lazım olduğunda kullanırım’ der…

Ne zaman kullanacak, nasıl kullanacak onu dahi bilmez ama yine de almıştır.

Bugün baktığımızda bir şeyleri üretmek ne kadar zorsa, tüketmek de bir o kadar kolay. Çünkü öyle geniş, öyle büyük bir pazar var. Pazarın da alıcısı öyle fazla ki, vitrine ne koyarsan gidiyor.

Tüketim çılgınlığının geldiği boyutu gözler önüne seriyor bu durum.

Aslında bu çılgınlığın özünde, her ne kadar paramızın kıymetini yitirdiğinden bahsetmiş olsak da alım gücümüzün artması yer alıyor.

Belki cebimizdeki parayla değil, bankalara ve kredi kartlarına güvenerek alıyoruz, borçlanıyoruz. Ama ne hikmetse borçlanmaktan da korkmuyoruz. Yani insanlar, paraya daha kolay ulaştıkça, tüketimi de o kadar hızlı arttı.

İçinde bulunduğumuz dönem, tüketim çılgınlığının Nirvana’ya ulaştığı bir dönem…

Çok garip bir şekilde, yıl başından sonra asgari ücrete yapılacak zamla birlikte insanların ihtiyacı olan ya da olmayan, her şeye büyük oranlarda zam geleceği yönünde bir kehanet var.

Bu kehanete sığınarak pazarlama yöntemleri de değişiyor. Bankalar, yüksek faiz çarklarından geçirip biledikleri kredi musluklarını, sırf insanlara daha çok tükettirmek için sonuna kadar açıyor. Banka seni borçlandırsın da, senin aldığın ürün işine yararmış, yaramazmış onların umurunda bile değil.

Bir de çılgın algılarımız var.

Yine yeni yıla odaklı olarak kurgulanmış, kaynağı belli olmayan bir sebepten yola çıkarak ‘Yeni yıl gelmeden alalım da yeni yılda borcunu öderiz’ mantığı, tüketimi çıktığı zirveden indirmeme konusunda destekleyici güç oluyor.

Tabi çılgın taleplerimiz, talep edilen ürünlerin fiyatını da tıkır tıkır yükselttiriyor. Online alışveriş mağazalarında günlük, saatlik ve hatta anlık fiyat değişiklikleri, fiyat artışları yaşanabiliyor.

Yetmiyor, semt pazarına gidiyorsunuz. Kuru soğan alacaksınız. Pazarcı, 3 kilo istemişseniz, ‘5 kilo al, haftaya kilosu 20’den 25’e çıkacak’ diyor.

Nereden biliyorsun çıkacağını diye sorduğunuzda ‘Belli duruyor işte, her geçen gün her şeyin fiyatı yükseliyor’ diyor. Aslında diyor ki abimiz, ‘Sen bugün ihtiyacından daha fazlasını al, tüketebilirsen tüket, tüketemezsen at çöpe gitsin. Ben daha fazlasını sattığım için, talep daha yüksek olduğu için fiyatı gönül rahatlığıyla yükseltebileyim!’

Dönüp dolaşıp şuraya getiriyor bu durum bizi… Hani derler ya, ‘Şıh uçmaz mürit uçurur’ diye… ‘Fiyatlar yükselmez, tüketici yükseltir’ boyutuna geliyor iş.

Ne yılbaşıymış bu arkadaş, ben anlamadım. Günlük sıcak satış yapıp parasını kazanan pazarcı esnafı da, mahalledeki bakkal da, büyük büyük marketler de, online alışveriş platformları da yılbaşı öncesinde aldın aldın, almadın yandın havasında.

Bir de çılgın indirimler var ki sormayın. Nasıl bir çılgınlıksa bu. 3 liralık malın etiket fiyatını 5 lira yazıp, 4 liraya indirdim diyen çılgın indirim yapmış oluyor.

Ben bu süreçte elimden geldiğince çılgınlık yapmamaya ve çılgınca tüketimden kaçınmaya çalışıyorum.

İhtiyacım olmayan bir şeyi ihtiyaçmış gibi sunanların suyuna gitmediğim için kafam da gönlümde de cebim de rahat. Tavsiye ederim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.