Küresel ekonomi yaklaşık 7 yıldır yaşadığı travmayı atlatmaya çalışıyor. Bir tarafta Amerikan Merkez Bankası yani dünyanın rezerv parasını yönetenler diğer tarafta Çin. Yani tüketim ve üretim ayağında sıkıntılar olan bir dünya ve arada ezilenler. Sanayi devrimi ve ikinci dünya savaşı sonrasında Amerika ve Avrupa’nın kendine göre oluşturduğu ticaret anlaşmaları, IMF, Dünya Bankası gibi kurumlar bu günün dünyasında artık çözüm üretmekten çok uzaktalar.
Artık bir tek açıklama yada veri aynı gün bütün dünya piyasalarını olumlu yada olumsuz etkileme gücüne sahip. Çin’in yaptığı devalüasyon yada açıkladığı büyüme rakamları en az Fed kadar dünya ekonomisini etkiliyor. Sadece üretim rakamları beklenenden küçük çıktı diye bir günde borsalarda yaşanan kayıp milyarlarca dolar ı geçti. “-Fed’e alışmıştık fakat Çin nereden çıktı?” diyebiliriz. 2008’e kadar ortalama %10’un üzerinde büyüme başarısı gösteren Çin Gayri Safi Milli Hasıla rakamlarına göre 2014 sonunda Amerika’dan sonra yerini almayı başardı. Yapılan araştırmalar Çin’in birkaç yıl içerisinde dünyanın en büyük ekonomisi olacağını gösteriyor.
Çin’e ait bazı rakamları burada sizlerle paylaşmak isterim bahse konu olan ülkenin büyüklüğünü anlamak açısından faydalı olacaktır. 2014 yılı ihracatı 2,3 trilyon dolar ve küresel ihracatın %13’ünü gerçekleştiriyor. Dünyada üretilen termal kömürün, alüminyumun yarısını, nikelin %47’sini, çinko, bakır ve demir cevherinin % 45’ini, petrolün ise %15’ini tüketen bir ülke. Tüm dünyada üretilen nükleer enerjinin % 5’ini kendi başına tüketiyor. Dünyada 35 ülke toplam ihracatının %15’ini Çin’e gerçekleştiriyor. Çin’e komşu olan Moğolistan ihracatının %88’ini Çin’e gerçekleştiriyor. Türkmenistan % 65 ihracatını Çin’e yapıyor. Güney Kore ise ihracatının %20’sini bu ülkeye gerçekleştiriyor.
Aynı zamanda Çin sadece geçen yıl yaklaşık 2 trilyon dolar ithalat yapmış bir ülke. Sadece komşuları Japonya ve Güney Kore’den yaptığı ithalat 350 milyar dolardan fazla. Amerika ve Almanya’dan yaptığı ithalat ise 270 milyar dolar civarında ki Çinli tüketiciler Alman arabalarına 2014 yılında 28 milyar dolar para ödemişler. Rusya ve Suudi Arabistan, Çin’e geçen yıl 80 milyar dolarlık petrol ve doğalgaz satmış.
Küresel ekonominin lokomotifi gözüken Çin, başarısını ihracat odaklı büyüme modeliyle bu günlere taşımayı başardı. Bir çok sorun halı altına süpürülse bile yavaşlayan dünya Çin’in büyümesini devam ettireceği öngörüsünü satın almaya devam etti. ABD ekonomisi küresel sistemin %28’ini oluşturuyor ve istenen ölçüde büyümeyi başaramadı. Avrupa ne durumda herkesin malumu. Çin 2010 sonrası aslında ihracat düştüğü için değiştirdiği maliye politikaları ile iç talebi canlandırmaya çalıştı ancak bu seferde bankacılık sistemine dair bir çok soru işareti ile yüzleşmek zorunda kaldı. Ağustos ayında para birimini devalüe ederek ihracat tarafında rekabetçi bir kur oluşturmak istedi ancak bu da özellikle birçok üründe rakibi olan Japonya, Kore, Singapur ve Tayland gibi bölge ülkelerinin ekonomilerinde sert tepkilere sebep oldu. Bu ay içerisinde açıklanan büyüme rakamları ise tüm dünyaya Çin’in artık eski büyüme rakamlarından çok uzak olduğu gerçeğini gösterdi.
Dünyanın fabrikası görünümünde ki bu ülkenin yavaşlaması küresel ekonominin daha da kötüye gideceği beklentilerini tetikledi. Son yılların en düşük seviyelerine gerileyen emtia fiyatları bunu teyit ediyor zaten. ABD nasıl kendi krizini tüm dünyaya bulaştırma başarısını göstermiş ise emin olun Çin de yaşananların bedelini de tüm dünya ödeyecek. Sadece Malezya ve Brezilya’yı örnekleyelim. Malezya, Çin’e 56 Milyar dolarlık petrol palm yağı ve kauçuk satıyor. Düşen talep ve fiyatlar Malezya’yı milyarlarca dolarlık gelir kaybına uğrattı. Bunun sonucunda değer kaybeden bir para birimi ve refah seviyesi. Brezilya 50 milyar dolar ihracatının 20 milyarını sadece demir cevherinden elde etmekte. Düşen fiyatlar sonucu yaşanan gelir kayıpları bu gün Brezilya halkı tarafından ödeniyor.
Kapitalist sistem bize uluslararası ticaretin artmasının sonucunda genel refah düzeyinin artacağını öğretmişti. Paradan para kazanma hırsı dünyada bırakın refah seviyesinin artmasını daha da kötüleşmesine sebep oldu. 2008 yılında tıkanan sistemin önünü açmak için ABD para bütün ayıpları örter felsefesi ile dünyayı paraya boğdu ancak o paranın refah düzeyinin gelişmesine hiçbir katkısının olmadığı bu gün daralan ticaret hacimlerinden ortaya çıkıyor. Artık biliyoruz ki küresel ekonominin başrol oyuncuları hapşırırsa dünya nezle oluyor. Bir Çin atasözü der ki:
Ateş kağıtla söndürülemez.
Hiçbir sistem ve altyapıya sahip olmadan küreselleşmeye çalışmanın ne gibi sorunlara sebep olduğunu bütün dünya ile birlikte yaşayarak öğreneceğiz.