Ustalıktan kalfalığa, kalfalıktan çıraklığa doğru geri-geri gidilebilir mi? Ahilikte böyle bir şey yok elbet. Ancak Usta şehir, usta yetiştiren, yetiştirdiği ustaları Anadolu coğrafyasına gönderen şehir, bu geri-geri gitmeyi çağrıştıran olaylara sahne oluyor!
Çırak çıkmak işte böyle bir şey galiba!
Ahilik haftası başladı, aldığımız ödül “Yılın Türkiye Ahi Çırağı Ödülü”.
Ne oldu? Konya çırak çıktı! Geçen yılda aynı ödülü almıştık!
Yıllardan beri savunduğumuz şey, Konya’nın Ahiliğe sahip çıkması ve bu işten çırak çıkmamasıydı!
Çıraklık; Ahilik yolunun ilk basamağı. Eşiği, o kapıdan ilk atılan adım.
Çıraklıkta mesleğe ve sanata duyulan aşk var, sevda var, gönül vermişlik var, azim var, sabır var, sebat var, alın teri var, el emeği var! Küçümsemek asla haddimiz değil.
Lakin bu şehir Ustaların ustasının ağırlandığı ilk şehir. Nice kıymetli ustayı yetiştirip, kendi eliyle ustalık kuşaklarını bağladığı şehir!
Ahi Evran’ın Ahilik postunu ilk serdiği yer Konya!
Meslekleri bir araya topladığı ilk yer Konya!
Mesleğinde kendini gösteren ustaları sanatını Anadolu’nun diğer şehirlerinde öğretsin diye gönderdiği yer Konya!
Konya Ahiliğin merkezi!
Ocağı! Kaynağı! Bu şehrin taşı toprağı sanatla ve ticaretle yoğrulmuş!
Bütün Anadolu coğrafyasına örnek teşkil etsin diye Ahilerin, Ahi Evran tarafından birleştirilip, kardeş yapıldığı ilk yer Konya!
Karısı Fatma Bacının Bacıyan-ı Rum’u kurduğu yer, kadınları kardeş yaptığı el ele verdirdiği, kadınlara halı, kilim, heybe ve çorap dokuma gibi sanatları öğrettiği yer Konya!
Yıllardan veri vurgulamak istediğimiz şey şu; siz Ahi Evran olsaydınız, Anadolu’da Ahiliğin merkezi olarak neresini seçerdiniz?
*****
Ahi Evran’da gelmiş, Ahilik ocağını ilk önce Konya’da yakmış!
Çünkü Konya, Selçuklunun Payitahtı!
Çünkü Konya’dan daha büyük, daha gelişmiş, daha tanınan bir başka şehir yok Anadolu coğrafyasında…
O dönemin dünyasında iki göz alıcı şehir var, birincisi Bağdat, ikincisi Konya!
Konya’ya en yakın görünen şehir Kayseri, Kayseri’de o dönemde Konya’nın gölgesinde kalmış durumda…
Sivas gibi, Erzincan gibi, Malatya gibi, hatta Ahlat gibi şehirler, Konya’nın çok gerisindeler…
Sadece bulundukları yörelerin en büyük, en gelişmiş şehirleri hükmündeler.
Bu saydıklarımız içinde Kırşehir yok! Olması da mümkün gözükmüyor!
Çünkü, o dönemin Kırşehir’i çok daha küçük ölçekte bir şehir.
Konya, hanlarıyla, kervansaraylarıyla, köşkleri ve konaklarıyla ticaretin merkezi, sanatın ve mesleklerin merkezi, alimlerin, seyyahların sürekli uğradığı, ziyaret ettiği, kaldığı, misafir edildiği, Selçuklu sarayının ve Selçuklu Sultanlarının gönül kapılarını bu insanlara ardına kadar açtığı bir hoşgörü şehri!
Anadolu’da Ahiliğin merkezi tartışmasız Konya.
Lakin bu hakikat, günümüz Konya’sında kabul görmedi!
Görmeye de hiç niyeti yok!
*****
Payitaht Konya, ödül veren değil, ödül alan olmaya dünden razı! Seviniyor, niye seviniyor ona da bir anlam veremedik!
Çırak çıktığından haberi olmadığından olabilir mi?
Vefalı Kırşehir, sahiplendiği, sahip çıktığı, sonuna kadar ardında durduğu Ahi Evran’a öylesine sahip çıkıyor ki, bu vefakarlık her türlü övgüye değer! Ödül veren şehir, Kırşehir!
Bize gelince, bizde Ahi Evran’ın adını yaşatan ne var?
Nereye koyduk Ahi Evran’ın adını?
Nerede yaşatıyoruz?
Kırşehir sahiplendi, yükü bizim üstümüzden gitti diye sevinçten bir çiftetelli oynamadığımız kalmış vaziyette!
Ahilik haftasında gider varırız Kırşehir’e, bize ne ödül münasip görülmüş onu alır geliriz havasındayız!
Konya buna layık değil!
Konya bunu hak etmiyor!
Ahiliğin özü bu şehirde!
Üzeri küllerle kaplı közü bu şehirde!
Ne yapılacak?
O külü, o kül tabakasını o közlerin, o korların üzerinden kaldıracağız!
Kaldıracağız kaldırmasına da, ne böyle bir niyetimiz var, ne de bu yolda bir gayretimiz!
*****
Mevlânâ ile Ahi Evran’ı karşı karşıya getiren yazılar ve anlatımlar yüzünden, Ahi Evran’ı uzaklaştırdıkça uzaklaştırdık Konya’dan…Hem öyle bir uzaklaştırdık ki, Kırşehir onun değerini bizden başkası bilemez dedi, bastı bağrına Ahi Evran’ı.
Ahi Evran sadece Ahileri bir araya getiren biri değildi. Hürriyete aşık bir insandı. Anadolu’yu kasıp kavuran Moğollara iyi bir ders verilmesi gerektiğine inananlardan biriydi. Kırşehir’de çıkan büyük Türkmen isyanında en öndeydi. Karısı Fatma Bacı ve Mevlânâ’nın oğlu Alaeddin Çelebiyle birlikte özgürlük yolunda hep birlikte şahadet şerbeti içtiler.
Konya’nın, Ahi Evran konusunda hâlâ kafası karışık! Bu kafa karışıklığı, bu kafa karışıklığının yarattığı karmaşa bu şehre çok şeyler kaybettirdi. Aynı kafa karışıklığı Mevlânâ içinde ortaya konulmuş, zihinler bulandırılmaya kalkışılmıştı. Payitaht Konya, bu kafa karışıklıkları yüzünden çok şey kaybetti!
Bugün Ahilik haftalarında ve Ahilik konusunda çırak çıkmamızın temelinde bunlar yatıyor.
Ne zaman doğru ve olumlu adımlar atılmaya kalkılsa, bir kafa karıştıran, bir akıl çelen, bir zihin bulandıran çıkıyor ortaya…Sonra iki yakamız bir araya gelmiyor! Acaba diye başlayan şüpheler kemirmeye başlıyor içimizi!
Konya bu değil! Konya’nın kültürü bu türden ara bozanlara, Konya’ya rahat ve huzur vermeyenlere karşı koyabilecek güçte…Lakin inanmak isteyenler, neden olmasın demek için hazır bekleyenler var! Konya kendi değerlerine sahip çıkmadığı ve çıkamadığı için çok şey kaybetti. Nedense birçokları hiçbir şey yokmuş gibi bir duruş sergilemeye devam ediyorlar! Olan, onlara değil Konya’ya oluyor!
*****
Alternatif Şeb-i Arusları unutmadık, Mevlânâ’ya Moğol Casusu iftiralarının atıldığı günleri unutmadık, yakası açılmadık, edepsiz, seviyesiz anlatımları ve hikayeleri unutmadık! Ahi Evran’a karşı olan soğuk, donuk, hissiz ve ilgisiz yaklaşımları da…
Mevlânâ, Ahi Evran ve Şeyh Sadreddin Konevi aynı dönemin şahsiyetleri!
Onların birbirlerini sevdiği, sevebileceği, dost olabilecekleri neden hiç kimsenin aklına gelmez?
Neden insanlar bir yığın manasız, mantıksız, yalan-yanlış hikayeler uydurur, uydurulanlara inanma eğilimi içerine girerler!
Mevlânâ, Ahi Evran’a neden küssün, neden kavga münakaşa etsinler diyemeyen bizler, onları dövüştürmeyi, zaten küstüler, birbirlerini hiç sevmezlerdi gibi aslı astarı olmayan hikayeleri ortalara saçıp dökenlere inanma yolunu seçme gibi bir yanlışlığın içerisindeyiz!
Bir Allah’ın kulu çıkıp da, sekiz yüz yıl önce, nasıl gördün, nasıl şahit oldun, yanında mıydın, var mı elinde bir belge, vesika demez! Bunca garabetten sonra, Ahi Evran ve Ahilik noktasında çırak çıkmamız normal değil mi?