Ortadoğu’da varlık gösterdiği ilk günden bu yana başta işgal ettiği Filistin toprakları başta olmak üzere bölgedeki Müslümanlara tetikçisi ABD’nin destekleriyle adeta kan kusturan katil terör devleti İsrail’in dünyanın gözleri önünde sergilediği vahşet artık sınır tanımaz bir hal aldı.
Bilindik tüm savaş kurallarını çiğneyen, insanlıktan nasibini almamış bir terör devleti olan İsrail’in içinde masumların, yavruların, yaralıların bulunduğu hastane katliamı, İsrail’in ne kadar zalim olduğunu bir kez daha tüm dünyaya göstermiş oldu.
Bununla da sınırlı kalmadı, lanet İsrail, Birleşmiş Milletlere ait bir okulu da vurdu…
Yetmedi, ekmek fırınlarını hedefine koydu…
Masum yavrucakları, sabi sübyanları, beşiğindeki bebekleri hedef alan, yasaklı fosfor bombaları atarak insanları katletmekle kalmayıp cesetlerini bile eritip yok eden katil İsrail bu tavrıyla aslında Filistin’in sadece bugününü değil, geleceğini de yok etmeyi amaç edindiğini bir kere daha gözler önüne koydu.
Ne acı ki, bölgeden alışageldiğimiz vahşet görüntüleri varken, bu kez durum daha da vahşiceydi ve sınır tanımaz bir hal almıştı. Sınır tanımayan ve zulmün her türlüsünü kendine hak, mazlum Müslümanlara reva gören dünyanın tek terörist devleti İsrail, uluslararası anlaşmalarla koruma altında olan ve savaş dönemlerinde dahi dokunulmazlığı bulunan hastaneleri, okulları ve insani temel ihtiyaçların karşılandığı fırınları dahi vurarak bölgedeki insanların sığınabilecekleri güvenli tek bir çatının dahi olmadığını demeye getiriyor.
Katliamı gerçekleştiren ve arkasında durup her türlü desteği sağlayanın hastanenin yerle bir edildiği gecenin sabahında buluşup kucaklaştı…
Masum yavruların parçalanmış cesetlerini, tedavi görmeye çalışan yaralı ve hastaların katledildiğini, şifa için hizmet veren doktorların öldürüldüğünü, hastanenin yerle bir oluşunu görünce keyfe gelmişçesine ve pis pis sırıtarak ve sıkıca kucaklaşarak verdikleri pozla, içinde zerre miskal vicdan bulunan tüm insanların lanet dileklerini aldı.
Tüm bunlar ve daha fazlası koskoca dünyanın gözü önünde yaşanan acı tablolardı…
Bir kere dinine, diline, ırkına, zürriyetine bakmaksızın insan vardı orada… Her şeyden önce katledilen insandı… Üstelik somutlaştırılmış hiçbir suçu olmayan insan… Beşikteki yavrucağın ne suçu olabilirdi ki? Kime ne yapmış olabilir de bu zulmü hak edebilirdi!
Dünyanın bu sessizliği de hiç hayra alamet değil.
Evet muhtelif zamanlarda, muhtelif yerlerde kınamalar, eylemler vesaire yapılıyor. Ama ses vermek bu demek değil ki?
Binlerce insan katledilmiş. Karşılığında? Kınıyoruz… Kınıyoruz da ne oluyor Allah aşkına?
Kınamak, eylem yapmak, yürüyüşler düzenlemek, sloganlar atmak sessiz kalmamak demek değil ki.
Çocuklar uyurken sessiz olunur, ölürken değil!
Kınayarak ayıbımızı örtemeyiz.
Sloganlar atarak İsrail lanetine sesimizi duyuramayız.
Birkaç kilometre yürüdük diye katilin tetikçisi ABD’yi korkutamayız.
Ve susamayız, vahşeti kabullenemeyiz, sessizce oturup vahşetin aktörünün keyfini bekleyemeyiz.
Başta 60’a yakın İslam devleti ve 80 civarındaki Müslüman toplumu olmak üzere tüm ülkeler, tüm insanlık, tüm dünya bugün yaşanan vahşetten sorumludur. Sustukça da sorumluluklarımız artmaktadır. Bunun vebalini, günahını çekemeyiz, hesabını veremeyiz.