Yazımın başlığından da anlaşılacağı üzere bugün kendi küçük, ağırlığı büyük bir insan için yazıyorum…
Berkin için yazıyorum…
Lütfen kendinizi Berkin’in annesinin ve babasının yerine koyun…
Gözlerinizi kapatın… Düşünün…
Çocuğunuzu ekmek almak üzere fırına yolluyorsunuz… Ama ekmek de yok… Çocuk da…
Sonra bir haber alıyorsunuz ve çocuğunuzu devletin ”kahraman” polislerinin biber gazı fişeği ile başından vurduğunu öğreniyorsunuz…
Aylarca direniyor evladınız… Aylarca eriyor yavrunuz…
O gözünüzden sakındığınız, kesip attığı tırnağa kurban olabileceğiniz kuzunuz günden güne eriyor…
Ekmek almaya çıktığında kırk beş kilo olan bedeni, zayıf düşüyor… Eriyor…
On beş kiloya kadar düşüyor…
Ve… Hayatınızdaki en değerli varlığınız; “polise emri ben verdim” diyen bir başbakanın “kahraman” polislerinin yüzünden artık yok…
O melek oldu…
Şimdi size soruyorum…
Nasıl susarsınız?... Nasıl haykırmazsınız?
Peygamberimiz Hz.Muhammed “haksızlıklar karşısında susan, dilsiz şeytandır.” Demişken siz böylesine haksız bir ölüm için susup, bahane ararsınız…
En kıymetliniz eriyip bitmişken siz hala nasıl sakin kalabilirsiniz…
Evet… Ne yazık ki Berkin’i kaybettik…
Mısır’da ölen Esma’ya ağlayarak şov yapanların ne yazık ki kılları kıpırdamıyor…
Esma için gözyaşı dökecek ekran arayanlar, ölenin adı Berkin olunca ölümü haklı gösterecek bahane arıyorlar…
Bu durumda da ölümleri siyasete malzeme yapanların samimiyeti sorgulanır…
Ben kendimde bu sorgulama hakkını görüyorum…
Çünkü Ben Esma için de gözyaşı döktüm… Berkin için de… Ayaz bebeğe de ağladım… Van’daki Muharrem’e de…
Evet, Kabataş’ta olduğu gibi orada olamayanların insanların uğramadıkları saldırı için yaygara koparanların ne yazık ki ağızlarından iki kelime çıkmıyor…
Siyasiler bangır bangır seçim şarkıları çalarken, ölüm gelip Berkin’in kapısını çalıyor…
“Seçimlere günler kalmışken sokakları ateşe veriyorlar” diye göstericileri eleştiren sayın başbakana sesleniyorum…
Bazı insanlar için oydan, seçimden ve siyasetten daha önemli duygular vardır…
Daha insani duygular vardır…
Bir çocuğun ölümüne ağlamak gibi…
Bir çocuğun ölümüne kim olduğuna bakmaksızın üzülmek gibi…
Bir ölüme kuru bir başsağlığı dilemek gibi…
Ama siyasal iktidar bir başsağlığını çok gördü…
Siyasal iktidar ne yazık ki insani yönden sınıfta kalmıştır… Bizim inancımızda, geleneğimizde hastalıkta, ölümde küslük olmaz… Siyaset yapılmaz…Önemli olan insani değerlerdir…
Eğer kim küçücük bir çocuk bedeni üzerinden siyaset yapıyorsa, siyasi malzeme yapıyorsa ilahi adalet ondan da bunun hesabını soracaktır…
Tıpkı 15 yaşındaki çocuğun ölümüne yol açan güvenlik güçlerine soracağı gibi,bu emri verenlere soracağı gibi…
Tıpkı insani duygularla cenazeye katılanlara “nekrofili-ölüsevici” diyen milletvekili gibi…
Tıpkı Dicle’nin kıyısında kaybolan koyunun hesabını Hz.Ömer’den sorduğu gibi…
Çocuklar öldürülmesin… Şeker de yiyebilsinler…
Çocuklar öldürülmesin… Ekmek de alabilsinler…
Hiçbir seçimin, hiçbir koltuğun bir çocuğun saçının bir telinden daha kıymetli olmadığını anlayabilen siyasilere kavuşmak dileğiyle yazımı başladığım gibi bitiriyorum…
Lütfen bu ölüme sesiz kalmayın…
Çocuklar uyurken susulur… Ölürken değil…