Bir çocuk var… 16 yaşında…
İdam edilen Erdal Eren’den bir yaş küçük; yaşama hakkı elinden alınan Berkin Elvan’dan bir yaş büyük…
Lise öğrencisi… 11.Sınıf öğrencisi…
Bu çocuk ders dinlerken gözaltına alındı… Bir lise öğrencisi dersteyken gözaltına alınabilir mi? Gözaltına alan birimler zaten bu çocuğu tanıyorlardı… Bu çocuğa “gel” dedikleri zaman gitmeyecek miydi?
Bu çocuğumuz ne yazık ki hukuka aykırı bir şekilde tutuklamaya sevk edildive hukuka aykırı bir şekilde tutuklandı…
Hiç kimsenin hiç kimseye hakaret etme hakkı ve lüksü yoktur…
Ne bir vatandaşın vatandaşa, ne de vatandaşın siyasilere ve cumhurbaşkanına hakaret etme hakkı vardır…
Tıpkı, cumhurbaşkanının, siyasilerin bir vatandaşa hakaret etme hakkının olmadığı gibi…
Cumhurbaşkanına hakaret suçunun unsurları olsa bile; bir çocuk hele hele hakaret suçundan dolayı tutuklanamaz… Tutuklanmamalıdır… Amacı gözdağı vermek olan ve kurulmak istenen korku imparatorluğunun temelini sağlamlaştırmaya çalışan bir tutuklamadır bu…
Ayıptır… Günahtır…
Olayın hukuki boyutuna burada çok girmek istemiyorum… Ancak bu olay Türkiye’nin tarihine geçecek kara bir lekedir…
Her dönemde cumhurbaşkanlarına, başbakanlara, siyasilere hakaretler olmuştur… Olmamalıdır belki ama olmuştur ve bundan sonra da olacaktır…
Önemli olan siyasilerin egolarını bir tarafa bırakıp daha hoşgörülü olmalarıdır. Siyasilerin, siyasetle uğraşanların her türlü eleştiriye açık olması gerekmez mi?
Hakaret yanlıştır ve suçtur… Eğer ortada bir hakaret varsa; amacını aşan ve hakaret unsuru taşıyan ifadelere maruz kalınmışsa, yapılması gereken soruşturma açılmasıdır, yargılama yapılmasıdır, eğer suç sabit görülürse şüphelinin cezalandırılmasıdır.
Bırakın bir çocuğu bu suçtan dolayı yetişkin bir kimse bile tutuklanamaz… Neyse ki, adalet kör topal ilerledi ve çocuğumuz özgürlüğüne kavuştu…
Benim şu andaki kaygım ise çocuğumuzun; rant peşinde koşan siyasiler, milletvekilleri, milletvekili aday adayları tarafından kişisel emellerine alet edilmesidir…
Çocuğumuzu artık rahat bırakalım… Onun bir çocuk olduğunu unutmayalım…Okula gitmelidir, dersleriyle ilgilenmelidir. Arkadaşlarıyla vakit geçirmelidir…
Onu kişisel ikballerimiz için harcamamalıyız ve bugünden itibaren çocuğumuzu ayrı kaldığı okuluna, derslerine kavuşturup eğitim ve öğretimine kaldığı yerden devam etmesini sağlamalıyız…
O, 16 yaşında bir sembol oldu belki ama unutmayalım ki, o bir çocuk…Bu yaşta çok ağır bir sorumluluğun altına girdi… Bu yükün altından onu hep birlikte kaldırmalıyız…
Mesleki ikbal uğruna, siyasi ikbal uğruna çocuğumuzu harcamayalım… O zaten gerek okuldan alınması ve gerekse cezaevinde kalması sebebiyle yeterince ağır bir travma yaşamakta; biz büyüklerin görevi ona yardımcı olmaktır, onun üzerinden nemalanmak veya nemalanmaya çalışmak değil…
Yani…
“Çocuklara kıymayın efendiler…”