Hayatta varoluşumuzun en önemli hakikati nedir sorusuna herkesin vereceği cevap farklı olabilir. Mutlaka kişinin sahip olduğu değerlerin, yetiştiği kültürün veya inandığı dinin, yakın bulduğu ideolojinin etkisi altında bir cevap verecektir. Benim burada vurgulamaya çalıştığım en temel olarak insan hayatta olmasının amacı nedir diye sorsalar “Önce kendi varlığının devam etmesi ardından ise kendi neslinin devam ettirilmesidir” diye cevap veririm. Bundan sonra başka hayat amaçları sıralayabilirsiniz hatta sıralamalısınız diye düşünürüm.
İşte en önemli varoluş amacımız kendi neslimizi devam ettirmek için insanlar evlenir, aile kurar ve çoluk çocuğa karışırız. Hatta birçok anne- baba bunu “Ben çocuklarım için yaşıyorum” diye ifade eder. İşte hayatımızın en önemli sebebi saydığımız çocuklar bu yaklaşımla hayatın merkezine gelir oturur. Artık kendi için yaşayan değil nesli için yaşayan bir insan tipi oluşuverir. Elbette çok önemli çocuk sahibi olmak ama bunun bazı sonuçları dikkate alınınca bu ana fikrin önce çocuklara zarar verdiği ayan beyan ortadadır.
Çocuk merkezli aile fertleri önce kendi hayatlarını ihmal etmeye başlarlar. Ben yapamadım, çocuklarım yapsın, ben giyemedim çocuklarım giysin, ben yaşayamadım çocuklarım yaşasın düşüncesi önce kişinin kendi hayatını ihmaline sebep olur. Tabii ki bu durumu fark eden çocuklar için ise oldukça kullanışlı bir avantaj sunar. Önce anne- babaya tamamen yaslanan ve kendi ayakları üzerinde durmaktan aciz bir insan tipi ortaya çıkar. Halbuki biyolojik kader olağanüstü durumlar istisna tutularak düşünülürse böyle tecelli etmez. Anne baba günü geldiğinde çocuklarından önce ölecek ve çocuklar yalnız başlarına kalacaklardır. O güne kadar hayatta kalma becerisi geliştirememişse çocuklar için artık hayat oldukça zor hale gelecektir.
Bu durum çocuklar için ilk başta avantajlı gibi görünse de onlar için de faydalı olmayacaktır. Ebeveyn için ise hem hayal kırıklığı oluştururken hem de pişmanlıkları beraberinde getirecektir. Siz çocuklarınız için hayatınızı feda ettiğinizi düşünürken onlar ölümünüzün ardından miras hesapları sırasında aslında anam babam pek de bir şey bırakmamış diyecekler. Sizin tadamadığınızı tadan, gidemediğinize giden, giyemediğinizi giyen ve içinde emeği olmayan çocuk için yaptıklarınızın önemi olmayacak ya da eser miktarda olacaktır. Ayrıca tatmin eşikleri yükselirken azla yetinmeyi, elindekinin kıymetini bilmeyecektir.
Peygamberimiz Muhammed as. “Analar efendilerini doğurduğunda yerin altı üstünden daha hayırlı olacaktır” hadisinin üzerinde düşünmeyi gerektirir. Yani çocuklarımızın her dediğini yerine getirmeye kalkarsak onlar istemeseler bile bizi köleleri gibi sayabilirler. Bu istemsiz olarak gerçekleşir. Burada asıl yapılması gereken şey onlara en küçük yaştan itibaren bazı sorumluluklar vermek, sonra bu sorumlulukları yaşlarına ve gelişimlerine göre artırmak gerekir. Sonra onlara merak etmeyi, hayal etmeyi, azla yetinmeyi, elindekilerin kıymetini öğretmek ve kendilerini tanıtmak onların iyi insan olmalarında öncelikli konulardır. Yoksa modern dünyada tüm imkanlarınızı seferber etseniz tüm enerjinizi onlara harcasanız çocukların isteklerini karşılamanız ve beklentilerini gidermeniz mümkün değildir.
Çocuklarımız normal şartlar altında bizden beklentilerini şöyle özetleyebilirim. Öncelikle her çocuk sevgi ve ilgi ister. Arabası ve işiyle ilgilendiği kadar çocukları ile ilgilenmeyen ana-babalar tanıyorum. Sevgi ve ilgi çocuğun duygusal gelişiminde en kritik kavramlardır. Çocuklar, güvenli ve istikrarlı bir ortamda yaşamayı beklerler. Belirgin kurallar, sınırlar ve tutarlı disiplin, çocuklara güvende olduklarını hissettirir. Yine çocuklar duygusal anlamda anlaşılmak ve desteklenmek isterler. Problemleri hakkında konuşabilmeyi ve duyguları konusunda güvende hissetmelidirler. Ayrıca çocuklar, hayatları boyunca eğitim ve rehberlik alarak gelişmek isterler. Anne-baba, çocuğun akademik ve sosyal gelişimine rehberlik etmelidir. Diğer yandan çocuklar, kendi yeteneklerini keşfetmeleri ve bağımsızlık kazanmak için fırsat isteyebilirler. Ek olarak çocuklar, duygusal ihtiyaçlarına saygı gösterilmesini ve empatiyle yaklaşılmasını beklerler. Çocuklar, anne-babalarının zamanlarını onlara ayırmasını ve etkinliklerine katılmalarını isterler. Çocuklar, temel ihtiyaçlarının karşılanması ve rahat bir yaşam sürmeleri için maddi destek beklerler.
Kısacası çocuklar günümüz dünyasında ana babadan her şeyi isteyebilirler. Çünkü internet yoluyla her şeyden haberdarlar. Ama imkanlarımız tüm bunları karşılamaya yeterli mi? Bir kısmını karşılamamız mümkün ama hepsini karşılamaya kimsenin gücü yetmez. Gücümüz yetmiş olsaydı onlar emeksiz zengin, gayretsiz şöhret, bedeli ödenmemiş bir itibar sahibi olurlardı ki bu hayat tatsız tuzsuz, yavan bir hayat olurdu. Karşılanmış olan isteklerinin hiçbirinin anlam ve önemi olmazdı. Nihayet hayatın anlamını keşfedemeden ölen nesiller olurlardı. Örnek mi istiyorsunuz? Çoğumuzun öykünerek hatta hayranlıkla baktığı bazı batı toplumlarına bakıverin. Gerçekten bize gösterildiği gibi mutlu mu yaşıyorlar? Eğer mutlu iseler neden anormal davranışlar gösteriyorlar. Çılgınca ve hatta sapkınca saydığımız deneyimlerin peşinde koşuyorlar?