Çocuklarımızdan Berkin Elvan öldürüldü, sonra Burak Can Karamanoğlu.
Analar, babalar, kardeşler ve çocukları sevenler acılı ve gözyaşlarını su gibi içiyorlar…
Ölen çocuklarımız üzerinden politika üretenler, çocukları suçluyor.
Çocuklardan katil yaratan, çocukların öldürüldüğü katillerin yaşadığı topraklar üzerinde yaşamak nasıl bir acıdır, kim tarif edebilir?
Tarifsizdir.
Bilemezsiniz ne diyeceğinizi. Fark etmezsiniz, sürekli soru sorarsınız kendinize, etrafınızdaki insanlar da size… İsyan etmenin günleri ve yaşamanızın karalarıdır, acılarıdır bütün bunlar. Sözlerin bittiği, artık yazıların yazılamadığı, bir yerde duruyorsanız demektir.
Tam bu anda yanıt veremediğiniz sorulardır şimdi hayatınız.
İşte yaşadığımız gerçek. Çocuklar toprağa düştü. Çocukları öldürdüler.
Cevap vermeyin, boğazınıza düğümlenen düğümlerin çözülmesi için ağlayın, tanımadığınız çocuklarınızın hayatı için ağlayın, kendi hayatınıza ağlayın.
Gözyaşlarınızı su gibi için…
Kızgınlık ve öfke işe yarıyorsa, isterseniz öfkelenin… Gidenler, gelmiyor.
Gazeteci Abdi İpekçi’nin 1 Şubat 1979'da öldürülmesinden yirmi yıl sonra sessizliğini bozarak konuşan kızı Nüket İzet İpekçi’nin sözlerini sürekli hatırlıyorum.
İpekçi; "Biz birbirini bilen kişiler, belli cinayet günlerinde bir araya toplanıp birbirimize hep bildiğimiz sözleri, duyguları, temennileri tekrarlıyoruz. Ve orada kalakalıyoruz. Bazen kendimizi güçlü kılmak için, öldürttürülmüş ölülerimiz için, karanlığa karşı ıslık çalarcasına "ölümsüzleşti" diyoruz. Bir daha onlara asla sarılamayacağımızı, asla konuşamayacağımızı bile bile "ölümsüzleşti" diyoruz. Benim bu lafa ne dilim ne de gönlüm varıyor..." demişti.(16 Ocak 2006 Bianet)
İpekçi'nin sözünü unutmuyorum; "Katiller kazandı. Biz kaybettik. Kutlu Olsun." demişti.
Bizlerden toprağa çocukların canları düştü. Devlete “başınız sağ olsun” demek bile düşmedi.
Katillerini cezalandıramayan, katilleri salıveren, elinden kaçıran ve katillerden kahramanlar yaratan bir coğrafyanın kanla sulanmış topraklarında çocuklarımıza iyi bir gelecek ve iyi bir hayat arıyoruz. Çok mu?
Önce çocukları öldürüyoruz... Neden?
Hukuktan, adaletten ve vicdanlardan uzaklaştırıldıkça, birbirimize sarılıp ağlıyoruz.
“Seydiköy’den Gaziemir’e” adlı kitapta 1922 mübadele hikâyeleri vardı. Hatırladım. Göçmenler zorluklarını ve mücadelelerini şöyle anlatıyordu: “…Kolay olmasa gerek. Zorluklar aşılacak “Göçmen gözyaşlarını su yerine içer” dedikleri gibi zaman akıp gidecektir. Evlatlar büyüyecek, torunlar sevilecek yaşam aynen devam ettirilmeye çalışılacak…”
Büyütecek evlatlarımı öldürdünüz. Bize cenaze törenleri ve yakılan ağıtların ardından gözyaşlarımızı su yerine içmeyi reva gördüğünüz bir devlet mi veriyorsunuz?
Biz mücadele ederiz, etmeyi biliriz. Adalet ararız. Hesap sorarız, hukukla direniş yaratırız. Ölülerimizi gömeriz ama mücadeleden vazgeçmeyiz ve asla affetmeyiz. Kim isterse bağışlasın, biliniz ki biz bağışlamayız.
Devlet, çocuk öldürür mü? Devlet kimseyi öldürmez, öldürmemelidir.
AİHS’nin yaşam hakkının korunması hakkındaki 2. maddesinin (1). fıkrasının ilk cümlesine göre devlete sadece kasten ve hukuka aykırı olarak öldürmekten kaçınma yükümlülüğü değil, ancak aynı zamanda kendi egemenlik alanında bulunan kişilerin yaşamını korumak için gerekli tedbirleri alma yükümlülüğü de yüklemiştir.
Devletin asıl görevi: yükümlülüğü, kişilere karşı saldırıları caydırıcı nitelikte somut bir ceza mevzuatı yürürlüğe koyarak ve suçların önlenmesini, bastırılmasını ve yaptırım altına alınmasını sağlayan bir uygulama mekanizmasına dayanarak yaşam hakkının korunması temel görevini yerine getirmektir. O halde Sözleşmenin 2. maddesi ayrıca, belli durumlarda, devletlerin, başkalarının cezai fiilleriyle yaşamı tehdit edilen kişileri korumak için koruyucu güvenlik önlemlerini alma pozitif yükümlülüklerini de içermektedir ( Dink – Türkiye Kararı)
Devlet kendi yetki alanları içinde bulunan ve bu topraklar üzerinde yaşayan herkese hak ve özgürlükleri verme ve korumakla görevlidir. Devlet, yaşama hakkını korur. Eğer bir kişi güç kullanımı sonucu öldürülmüşse, bu durumda devlet etkin bir resmi soruşturma açar ve sonuçlandırır. Bunu bir damla gözyaşının, bir içim su gibi çocukların hayatı için yapmalıdır.
Ne kadar tuhaf bir adalet, soruşturmalar hafızasız ve çocuklarımızı kim öldürdü bilinmiyor?
Ne kadar tuhaf bir soruşturma, çocuklarımızı kim öldürdü bulunamıyor?
Ne kadar tanıdık ve bildik bir ülke…
Ne kadar bildiğimiz, tanıdık bir tekrar…
Öldürülen çocuklarımız için aynı cümleleri tekrarlayarak yaşıyoruz, “katiller kazandı, biz kaybettik”…
Ne tuhaf, çocuklarımızı kaybettik ve yaşıyoruz…