Çolak ustanın hikayesi

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde sessizliği, sakinliği ve huzuruyla anılan, tanınan bağlık, bahçelik içinden küçük nehirlerin aktığı güzel mi güzel bir şehir varmış. Bu şehrin eski eşrafından olan kocasını uzun yıllar önce kaybetmiş bir kadın, evinin her işine koşan bir karı kocayı neredeyse evlat bilmiş, onlarda yaşlı kadının bir dediğini iki etmezlermiş.

Bu karı kocanın beş altı yaşlarında bir kızları, iki yaşlarında da bir oğulları varmış. Yaşlı kadın her ayın ilk günlerinde kadının kocasını çağırır, iki akçe kesesi verirmiş. Bak dermiş bu birinci kese senin, diğeri karın ve çocuklar için, bu keseyi mutlaka hanımına veresin. Adam teşekkür eder keseleri alır gidermiş. Aradan bir hayli zaman geçmiş. Yaşlı kadın adamın karısını çağırmış. Kızım demiş seni çok solgun görüyorum. Şifahaneye neden gitmezsin. Bir de ne soracağım ben her ay senin ve çocukların için kocana bir akçe kesesi veririm. Onları biriktiriyorsun değil mi?

Kadın hanımım demiş ben öyle bir akçe kesesi hiç görmedim. Kocam Pazar alışverişleri hariç bana akçe vermez. Yaşlı kadın, hemen akrabasından birilerini çağırmış. Onlara demiş ki, şu benim yanımda çalışan adamı bir takip edin gün içinde ne yapar ne eder, nereye gider, kimlerle görüşür.

Adamlar ertesi günden itibaren düşmüşler adamın peşine. Aynı gün adamlardan biri hanımım demiş, bu adamın şehirde ikinci bir evi, hanımı ve iki de oğlu var. Çocukların biri yedi yaşında, diğeri üç ya da dört. Kadın çok zengin bir ailenin kızı. Anlaşılan her iki kadının birbirlerinden haberi yok.

Yaşlı kadın önce kadının kocasını çağırmış. Yazıklar olsun sana demiş. Sana güvendiğim yıllara da yazıklar olsun. Bu kızcağız hasta, çocukların perişan, sende ikinci karınla zevk ve safa içinde yaşıyorsun öylemi? Bir daha bu kapıdan içeri adım attığını görürsem kellen gider. Şimdi defol konağımdan. Adamın karısı olan biten her şeyi duymuş. Düşmüş bayılmış. Yaşlı kadın genç kadını şifahaneye göndermiş, hekimler tutmuş. Lakin ne yaptıysa olmamış. Kadın bir gece çıkmış şifahaneden, kalenin surlarından aşağıya bırakmış kendini boşluğa.

Kimsesiz olunca olayın üzerinde duran olmamış. Küçük kız ve kardeşi sarılmışlar birbirlerine ağlaşmışlar. Bir hafta kadar sonra, şehre kılıç ustası Çolak Usta namıyla bilinen bir adam gelmiş. Doğruca yaşlı kadını bulmuş. Ben demiş, ölen o kızcağızın ağabeyiyim. Niyetim kan dökmek değil, intikam almak değil, kız kardeşimin kocasının bütün ailesinin ocağını söndürmek değil. Eskiden olsa gözümü kırpmadan yapardım. Amma şu sabiler engel, bu çocuklar bana kız kardeşimin emaneti onları almaya geldim demiş. Çolak Ustanın şehre geldiğini duyan ölen kadının kocası almış karısı ve çocuklarını bir başka diyara kaçıp gitmiş gece yarısı.

Çolak Usta Sultanın yanında hatırlı, memlekette herkesin bildiği ve tanıdığı bir cengavermiş. Yaşlı kadın, benim rahmetli kocam da seni tanırdı Usta demiş. Çocukları başkası olsa dünyada vermezdim. Usta almış yeğenlerini tam şehirden çıkarken, Vali Paşa çıkmış gelmiş. Ustam demiş, her kimden şikayetçiysen elini kana bulama, gereğini ben yapayım. Yok Vali Paşam demiş usta, bu sabilerin gözü ününde öyle bir şey yapmak bize yakışmaz. Kız kardeşinin mezarı başında dualar etmiş, sarılmış yeğenlerine yaşlı gözlerini belli etmeden sürmüş atını.

Çolak Usta günler sonra yaşadığı şehre gelmiş. Konağında adamları hemen sarmışlar etrafını. Kahyasının hanımına, bacı demiş bu çocuklar benim yeğenlerim. Rahmetli kız kardeşimin emaneti, bu dünyada bu çocuklardan gayrı bir akrabam yok. Onlara iyi bakasın çocuklarından ayırmayasın. Kadın başım üstüne Beyim demiş.

Çocukların babası kaçmış olduğu diyardan birilerini gönderip şehrin ahvalini sormuş. Demişler ki, Çolak Usta yeğenlerini alıp gitmiş. Şehirde herhangi bir olayda çıkmamış.

Adam karısına şimdi dönebiliriz demiş. O katil öyle gözü dönmüş biridir ki ne benim ne senin sülalenden kimseyi sağ bırakmayabilirdi. Biraz yaşlandı galiba. Ya da başka bir niyeti var. Biz yine de bir süre daha bu diyarda kalalım.

Anlatırlarmış ki; Çolak Usta doğduğu şehirde bir kızı çok sevmiş, o kızın ailesiyle aileler arasında husumet olduğundan kızı alıp kaçarken, kız tarafından gelen atlılarla çarpışmış çolak kalmış kızda o arbede de hayatını kaybetmiş, Çolak Usta hayata kahretmiş, bir daha hiç evlenmemiş.

Çolak Usta, bundan sonra demiş neyim var, neyim yok yeğenlerimin. Onları yetiştireceğim. Elimden ne geliyorsa yapacağım. Babalarıyla olan hesaplarına da ben karışmam. Kendileri karar versinler.

Çocukların babası yıllar içerisinde öyle bir zengin olmuş ki, adeta neye elini değse altın oluyormuş. Şehrin en zengini olmayı bir hamlede geçmiş, kısa bir süre sonra memleketin sayılı zenginleri arasında ismi anılır olmuş. Kervanları, hanları, kervansarayları, konakları, yalıları pek çokmuş. Büyük oğlu, aynı kendi gibi hırslı, kazanmaktan ve altından başka hiçbir şeyi gözü görmeyen bir genç olmuş. Küçük kardeşi ise bedestendeki dükkanların başında dururmuş. Anaları ise her şeyin gizli sahibi olarak, kocasının ardındaki en büyük destekçiymiş.

Çolak Ustanın kız yeğeni küçüklüğünden beri kılıç ve oka merak salmış. Öyle bir cengâver olmuş ki, Çolak Usta işte demiş benim adımı yaşatırsa bu yaşatacak. Küçük kardeşi ise ilim tahsil etmek istemiş. Onu da Payitahta göndermiş.

O yıllarda kervanlara baskın veren, kervanları vuran malını yağma eden, insanları öldüren bir harami başı ve adamları türemiş. Ne yapılsa yakalanmıyor, ele geçmiyor, her çarpışmadan galip çıkıyormuş.

Çolak Ustanın kız yeğeni, Bey Dayım demiş bu görevi bana ver. Yanıma da on kadar da muhafız bakalım neler oluyor.

Haramiler, kızın babasının zenginliği ile ünlü kervanının yolunu kesmişler. Harami başı, kervancı başının yapışmış boğazına tam öldürecekken. Dur bakalım demiş yüzü örtülü bir cengâver. Harami başı kaldırıp atmış kenara kervancı başını, kılıçlar şakırdamaya, kıvılcımlar çakmaya başlamış. Kız öyle bir hamle yapmış ki, harami başı boş bulunmuş kellesi düşmüş yere. Kız hemen o kelleyi, mızrağının ucuna geçirmiş, haramilerin hepsi kapanmışlar yere. İşte o sırada saklandığı yerden çıkan, kervan sahibinin oğlu yani kızın kardeşi, yiğit demiş iyi iş başardın. Lakin bu işi başardın diye altın umuyorsan, bizde sana verecek altın yok. Kız, az önce demiş altın dahil canınızda gidiyordu. Neden saklandın o zaman, neden vuruşmadın korkak demiş. Bizim işimiz altın değil, bu haramileri yok edip yolları güvenli hale getirmekti. Daha bir kelime edersen senin de kelleni alırım. Genç adam kervanını toparlayıp giderken, kervancı başı, eline yapışmış kızın sağ ol demiş hem hayatımızı hem kervanımızı kurtardın. Allah ne muradın varsa versin.

Olay kısa zamanda duyulmuş. Kim bu yiğit, kim bu cengâver diye sultan dahi merak etmiş. Çolak Ustaya ustam demiş, şu yiğidi bir araştır, huzurumuza gelsin, yolların güvenliğini ona teslim edelim. Çolak Usta, gel bakalım yeğenim demiş, Sultan seni görmek ister. Kız cengâver kıyafetiyle Sultanın huzuruna çıktığında, Sultan hem şaşırmış hem de kızın yiğitliğini çok beğenmiş. Demek demiş Çolak Ustamın yeğenisin ha…Baban kim, kimlerden sağ mı? Kız olan biteni, araştırdığı ne varsa bildiklerini Sultana anlatmış. Peki demiş Sultan seni bundan sonra kervan yollarının güvenliğinden sorumlu yapıyorum. Savaşa çıktığımda birliğinle benim muhafızlığımı da yapacaksın. Kız saygıyla eğilip çıkmış dışarı. Sultan ve Çolak Usta bir süre baş başa görüşmüşler.

Birkaç hafta sonra kızın babası Sultanın huzuruna çağrılmış. Oğulları ve hanımıyla birlikte varmış huzura. Sultan sormuş, senin demiş bir hanımın daha varmış. Ondan da bir kızın ve bir oğlun olmuş. Ancak kadıncağız kendini şehrin surlarından aşağıya atmış. Çocuklara da dayıları bakmış. Geçen senin kervanını haramiler bastığında harami başının kellesini kim aldı bilir misin?

Adam nereden bileyim Sultanım demiş. Senin kızındı demiş Sultan, altından başka gözü hiçbir şey görmeyen oğlunda korkudan saklanmış kalmış bir yere. O kız şimdi memleketimin yollarının güvenliğini sağlıyor. Sonra çağırın cengaverimi demiş. Biraz sonra kız girmiş içeri. Sultan işte kızım demiş baban bu adam, ödlek kardeşini de zaten tanıyorsun. Bu kadında anaları. Ne diyeceksin? Kız daha ağzını açmadan, kızın babasının karısı Sultanım demiş, onların da babası, baba desin. Ölümlü dünya barışsınlar gitsin. Sultan o iş o kadar kolay değil demiş. Çolak Usta da bu sırada Sultanın huzuruna girmiş.

Sonra ne mi olmuş?

Şehir şehire, Çolak Usta Çolak Ustaya, Sultan Sultana, analar analara, babalar babalara, kardeşler kardeşlere, Bacılar bacılara, yaşlı kadın yaşlı kadına, harami haramiye, kervan kervana benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.