Uzun uzun zaman önce memleketin birinde kendi halinde, kimseyle kavgası derdi olmayan, sakin, huzurlu kimsenin kimseye karışmadığı insanların yaşadığı bir şehir varmış. Olaysız bir şehirmiş. Ne kavga olurmuş ne münakaşa. Kimse kimseye şakadan bile olsa laf atmaz, takılmazmış. Ta ki, o adam o şehre gelinceye kadar.
Adam yalnız değilmiş tabi…Karısı, iki oğlu, kızı, iki de erkek kardeşiyle birlikte gelmiş şehre. Nereden gelmiş, ne için gelmiş, niyeti neymiş, şehirde ne kadar kalacakmış kimse merak etmemiş, kimse sormamış. Adam çömlekçilik yaparmış. Bayağı da iyi ustaymış. Kısa bir zaman sonra, herkes ondan almaya başlamış çömleğini, kabını kacağını. Çocuklar kavga etmeyi başlatmış mahalleli çocuklarla, karısı, dedikoduyu, laf taşımayı, şu sana şunu dedi, bunu dedi diye laf çarpıtmayı başlatmış oturdukları mahallede…
Adamın kardeşleri kavga etmeyi, tartışmayı, sataşmayı, maraza çıkarmayı getirmişler. Çömlekçide inatçılığı, ikna olmaz tutum ve davranışı, bağırıp çağırmayı getirmiş şehrin pazar yerine…
Ailenin en büyük çocuğu olan yaşı on sekiz civarındaki kız, herkesin beğendiği, terbiyeli güzel mi güzel bir kızcağızmış. Ahali, yeminle o kız bunların çocuğu değil, bunlardan değil demeye başlamışlar. Bu arada, şehre gelen kervanlar, o şehirden bir hatıra götürmek isteseler, mutlaka o çömlekçiye uğrar, şehrin hatırası diye o çömleklerden alırlarmış.
Aradan birkaç sene geçmiş. Çömlekçi maddi durumunu iyileştirdikten sonra, şehrin beylerinin ve ağalarının oturduğu mahalleden bir konak satın almış. Şehrin beyleri ve ağaları, bugüne kadar bize bir yanlışını görmedik demişler, madem bizim mahallemizde oturmak istiyor, gelsin otursun. Ağalardan birinin oğlu, hemen yanı başlarındaki konakta oturan Çömlekçinin kızına talip olmuş.
Çömlekçi, nasip kısmet demiş, bazı işlerim var demiş, amcaları başka diyarlarda onlar gelmeden olmaz demiş, Anası pek razı değil demiş. Ben garip bir çömlekçiyim, ağalarla nasıl yarışayım demiş.
Ağa, Çömlekçi demiş, bütün garipler senin gibi olsaydı keşke., ağaların beylerin arasında olmak için burunlarının dibinden konak almasını biliyorsun, bu iş böyle kızın varsa, bir isteyen olacak, gönül ferman dinlemiyor, oğlum, çömlekçinin kızından başkası olmaz dedi tutturdu, söyle bakalım derdin ne, niyetin ne, ne istiyorsun?
Çömlekçi, Ağam demiş, kız evi malum naz evi derler, ağalarında eli tutulmaz, kız istemeye gelindiğinde şöyle bir çömlek altın fena olmazdı. Düğünde de bir çömlek daha! Başkada bir şey istemem! Ağa sen demiş kızını bir çağırsana bana! Biraz sonra kız gelmiş, Ağa kızım demiş, baban neler söylüyor böyle…Kız, ağam demiş, bana kalsa ben bir şey istemem. Babamın ve anamın isteğine ise ne diyebilirim. Çömlekçinin ağadan nişan için bir çömlek, düğün için bir çömlek daha altın istediği şehirde duyulmuş. Şehir olmaz böyle şey demişler. Bu paragöz çömlekçinin gözü ne zaman doyacak, yazıklar olsun, böyle düğünde olmaz, böyle altında istenmez demişler.
Şehrin büyüklerinden biri olan ak saçlı, ak sakallı bir Bey, almış hanımını yanına, çalmış çömlekçinin kapısını. Çömlekçi aç hanım kapıyı demiş, Beylerin Beyi geldi. Şansımız döndü şansımız. Bu düğün, öyle bir düğün olacak ki, unutulacak gibi değil. Bey ve hanımı oturduktan sonra, Çömlekçi, bu garip emrinizde Beyim demiş buyurun sizi diniyorum. Tam o sırada içeriye çömlekçinin karısı girmiş. Beyim demiş, benim kocam az biraz utangaçtır, maruzatını söyleyemez, biz ağadan kız istemede ve düğünde birer çömlek altın istemiştik, nişanda yine bir çömlek olsun, lakin düğünde iki olsun dediydik, sizce de münasip midir?
Bey bizde demiş zaten onun için geldik. Bu altın işini bizde az bulduk. Siz kız isteme için iki çömlek, düğün için dört çömlek altın istemiş olun. Bana da bu şekilde anlatmış olun. Yalnız, ağa kız isteme ve düğünde altınları emanet olarak bana teslim edecek. Düğün bittiğinde, insanlar dağıldıın da, ben yine buraya geleceğim ve altı çömlek altını size teslim edeceğim.
Nasıl anlaştık mı?
Çömlekçi Beyim demiş benim aklım az biraz karışmadı desem yalan! Onu da hallederiz demiş, kız istemeden önce, birde düğünden önce birer kese altın göndersek olur mu? Bakın bu usulde bizim usulümüzdür, bizim adetimizdir. Koskoca Ağa ile akraba olacaksınız, arada ben varım. Ne eksikse, kefil benim. Yoksa benim kefaletim yeterli değil mi? Çömlekçi haşa Beyim demiş, o ne demek, arada sen olduktan sonra tamam o zaman! Bey ve karısı gittikten sonra, Çömlekçi ve karısı düşünmüş kalmışlar. Bu iş demişler hayra doğru gitmiyor. Öyle bir lüzumsuzluk yaptık ki, başımıza bir şey gelmese bari…
Sabahı zor etmişler. Sıkıntıdan dükkana dahi gidememiş çömlekçi. Öğleye doğru, konağın kapısı çalınmış. Çömlekçi kapıya vardığında, bakmış kapıda iki adam. Adamlardan biri, Çömlekçi demiş, bizi Beylerin beyi gönderdi, Aklına bir şey gelmesin çömlekçinin diyerek iki kese altını sana teslim etmemizi söyledi. Buyur şu iki kese altını.
Çömlekçinin kuşkuları dağılmış, ancak karısının daha da artmış. Kocasına Beyim demiş, bu altınlar hayra alamet değil, senin ve benim kafamdaki kuşkuları dağıtmak istiyorlar. Biz bu gece bu şehirden kaçalım. Biz buraya neden geldik? Aynı şekilde kızımızı istediler, biz yine böyle davrandık, aldık altınları kızı da vermedik., kaçtık geldik bu şehre. Altın lafını duyduk mu ne sen ne ben dayanamıyoruz, kıza da yazık. Bu Ağanın oğlunda gönlü var gibi.
Çömlekçi varsın olsun demiş. Bu sefer söz kıza karışmayacağım. Kalmak isterse kalır, kaçmak isterse gelir. Bende kuşku falan kalmadı. İki koca kese altın. Bak göreceksin devamı da gelecek. Bunu aşkın bedeli say, sevmenin karşılığı say, altınları almadan bu şehirden gitmem. Bey bana altınları teslim eder etmez, düşeriz yola…
Kız ana ve babasının bu konuştuklarını sonuna kadar dinlemiş. Ana ve babası altınları sayarken, konağın kapısından çıkmış, atmış kendini dışarı. Doğruca Beylerin Beyinin evine varmış. Beyin karısıyla görüşmek istediğini söylemiş. Ve başlarından ne geçtiyse her şeyi anlatmış Beyin karısına.
Beyin karısı, Beyi çağırtmış, Ağayı ve ağanın oğlunu buldurmuş. Kız şahit olduğu ve yaşadığı ne varsa onlara da anlatmış.
Bey, benim birçok şeyden haberim var kızım demiş. Çekirge bir sıçrar, iki sıçrar, üçüncüde yakalanır demişler. Baban birkaç şehirde aranıyor. Annen az olay çıkarmamış. Amcaların her şehirde huzursuzluk sebebi olmuşlar. Bu şehirde yaptıkları da ortada. Bu şehir yalnızca seni sevdi. Sende zaten onların kızı değilsin. Senin ailen nerede bilir misin? Sonra da anlatmış her şeyi…
Kız beyim demiş, onca şey anlattıktan sonra, ben ağanın oğlu olsam bu evlilikten vazgeçerdim. Bana bir babalık yapın, ben kendi aileme kavuşayım, bu insanlardan kaçıp gideyim diye ağlamış.
Bey, kızı şehirden ayrılan ilk kervanla göndermiş. Çömlekçi ve karısı birkaç saat sonra kızın kaybolduğunu anlamışlar. Sonrasında paniklemişler. İçlerine öyle bir korku düşmüş ki, işte şimdi demişler kıskıvrak yakalandık. Kaçacak bir yerimizde kalmadı.
Gece karanlığında Beyin adamları yıkmışlar konağın kapısını. Evde kim var kim yok, herkesi toparlamışlar, şehrin surları dışına çıkarmışlar. Orada onları bekleyen bir arabaya bindirmişler, araba karanlığın içinde kaybolmuş gitmiş. Anlatırlar ki; Ağanın oğlu, sevdiği kızın peşinden sürmüş atını. O diyarda o kızla evlenmiş, bir daha dönmemiş şehrine. Çömlekçiyi ve ailesini bir daha ne gören olmuş ne akıbetleri hakkında bir şeyler duyan. Sonra ki yıllarda, kim şehrin huzurunu bozmaya kalksa, kim çömlekçi gibi kafayı altına taksa, diyorlarmış ki, sen galiba çömlekçinin hikayesini dinlemedin, anlatalım da bir dinle…
Şehir şehire, Beyler beylere, çömlekçi çömlekçiye, kız kıza, çocuklar çocuklara, kardeşler kardeşlere, ahali ahaliye benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…