İnsanlara göre hayat, ıstıraplarla doludur. Zengin olanlar zenginlikleriyle, tatminsizlikleriyle ıstırap çekerler, yoksul olanlarda hayal edip elde edemedikleri ve imrenileriyle ıstırap çekerler. Yani herkes ıstırap çeker. Zenginler aile kavramlarından uzak oldukları için şefkat eksikliğinden, ailesi olmayan, sığınacak bir kucak bulamayanlar da bunların eksikliğinden.
Herkes hayatın gerçeklerini ve hakikatlerini göz ardı etmekte. Oysa hayat hakkındaki hakikatler ve gerçekler, insanın kulağına tatsız gelen ve kabullenmediği şeylerdir. Bunlar, hiçbirimizin istemediği ama hepimizin ihtiyacı olan, hepimizin karşılaşacaklarıdır.
Bunlar, bize kendimizi kötü hissettirse bile düşününce hayatımızı iyiye, güzele doğruya yönelttiğini ve bizi düzelttiğini görürüz. Her yıkılmanın ve başarısızlığın bizi güçlendirdiğini, karanlığa maruz kalmamızın pozitif yanını düşünmemiz ve karanlığı göstererek bizi aydınlığa yönlendirdiğini fark etmemizi sağlar.
Düştüğünüz ve zorlandığınız zaman, kendinizi kötü hissetseniz bile, bu durumun gerçekliğini görür, size yol gösterdiği için bütün bu olumsuzlukları olumlaştırarak seversiniz. Ama insan tatminsizlik ve güvensizlikle donatıldığı için belli bir süre ıstırap duyar. Aslında bu ıstırap çekme duygusu insana yaşadığı olumsuzlukların değişimi konusunda kendisine fırsat tanınması ve tercihini kullanması açısından olumluluk yansıtmaktadır. Aşırıya kaçmayan tatminsizlik düşüncesi, insanı çözüm üretmesine körükler ve hayatını devam ettirme konusunda çaba göstermesini sağlar. Çünkü insanın yaratılışında vardır tatminsizlik ve daha fazlasına sahip olma duygusu neye sahip olursa olsun tatmin derecesini sürekli yukarılara doğru çeker. Bu da problemler zincirlerini doğurur.
Hayat aslında sonsuz bir problemleri içinde barındıran bir tren katarı ve birbirini takip eden problemler dizisi gibidir. “Bir problemin çözümü, bir sonrakini ortaya çıkartır.” Yani problemler, hayatın kuralları olmazsa olmazlarıdır. Problemsiz bir hayatın varlığı da söz konusu değildir.
“Sakın problemsiz bir hayatın olduğunu düşünmeyin. Öyle bir dünya yok. Sizin sadece düşünmeniz gereken ve umut edeceğiniz şey, kolayca halledebileceğiniz, üstesinden gelebileceğiniz problemleri içinde barındıran bir hayat olmalı ve o problemlerin doğuracağı ıstıraplara dayanmasını bilmektir. Çünkü çözümlenemeyecek problemleri dert edinmek ve o problemlerin doğuracağı ıstıraplara katlanamamak mutluluklara engeldir. Yani buradaki anahtar sözcük “çözümlemek”tir. Problemleri ya çözümleyeceksiniz, ya da problem yokmuş gibi kaçmayı deneyeceksiniz. Ama kaçmaya çalıştığınız problemler sizi takip edecek, onlardan kaçamayacak ve mutsuz olacaksınız. O yüzden mesele problemsiz olmak değil, çözümlenemeyen problemleri dert edinmektir.
İnsanlar hiçbir zaman problemsiz olamaz, hayatlarına heyecan katmak için çözülmesi gereken bazı problemlere ihtiyaç duyar. Bunun anlamı da şudur ki, mutlu olmak, bir eylem, bir aksiyon gerektirir, bu bize aktarılanlarda değil, problemlerdedir. Çünkü problemleri çözmek süreli çalışmayı gerektirir. Yani bugünün problemlerini yarına bırakıp eylemsiz olduğunuz zaman çözümsüzlüğe yol açar ve mutsuz olursunuz. İşte gerçek mutluluğa ulaşmak, sadece hoşunuza giden bir hayatı yaşamak değil, sahip olduğunuz problemleri çözerken yaşadığınız zevktir.