D. Mehmet Doğan hocamızı 11 Ağustos 2024 tarihinde önce Hacı Bayram-ı Veli’de cenaze namazı, sonrasında Taceddin Dergâhına defniyle ebedî istiraatgâhına uğurladık. Milletimizin neyi/kimi kaybettiğinin henüz farkında olmadığını, zamanla onun eksikliğinin ne anlama geldiğini anlayacağımızı düşünüyorum.
Kelimelerin kifayetsiz kaldığı, halen dinmeyen bir acının pençesindeyim yazık ki. D. Mehmet Doğan’ın olduğu tüm anlar gözümün önünden film şeridi gibi geçiyor. Taceddin Dergâhına erken gitmem hasebiyle gördüğüm kazılı istiraatgâhı beni bambaşka hissiyatlara yönlendirdi.
Türkçemizin, kültürümüzün ve dahi medeniyetimizin muhafızlarından D. Mehmet Doğan hocamızla alâkalı anlatılacak çok ama çok şey var. Hastaneye ilk yattığında ziyarete gitmeden önce yüz yüze son görüşmelerimizden birinde hakkında yüksek lisans tezi hazırlayacağımı söyldeiğimde çok sevindiğini hissetmiştim, bana yardımcı olacağı sözünü de vermiştim. Kısa bir süre sonra malûm süreç başladı. Dualarla iyileşmesini bekledim, olmadı. Onun yolunda onun için yapabileceğim her şeyi, daha doğrusu milletimiz için elimden geleni yapmaya çalışacağım.
Mayıs 2020 tarihinde Temmuz dergisinin 42. sayısında, 8 Haziran 2020 tarihinde ise KÜLTÜR ATLASI sayfamızda yayınlanan onunla yaptığım röportajın tamamını www.tyb.org.tr/kelimelerle-dostum-kelime-dostuyum-ben-43495h.htm linki üzerinden okuyabilirsiniz. Ben oradan kısa bir alıntıyla bu mütevazı yazımı bitirmek istiyorum.
Aziz hatırası hatırası önünde saygı ve minnetle eğiliyorum. Fatihalarımızı esirgemeyelim hocamızdan inşallah.
Milletimizin başı sağ olsun…
“KELİMELERLE DOSTUM, KELİME DOSTUYUM BEN!”
Sözlükler konusunu açmışken, sizin en beğendiğiniz, çok kullandığınız, konuşmaktan daha bir zevk aldığınız kelimeler var mı hocam, örnekler verebilir misiniz?
Kelimelerle dostum; kelime dostuyum ben! Her kelime için emek harcamaya değer. Onları anlamak kadar anlatmak, tarif etmek de önemlidir. Yıllarca kelimelere emek verdim. Dilimizin yapısına uymayan bazı uydurma kelimeleri de sırf kullanıldıkları için sözlüğe aldım. Ben zengin anlamlı, âhenkli kelimeleri severim. Mesela “kelime”yi severim. Onun anlam alanının genişliği, âhengi, derinliği yanında karşılık olarak uydurulan “sözcük” ne kadar zavallıdır! “Kelime”nin yüceliği yanında “sözün küçüğü” demek olan söz-cük nedir ki? Bir kimse sözcük kelimesi ile yetiniyorsa, dil zafiyeti içindedir diye düşünürüm. “Sözcük”ten önce tilcik uydurulmuştu. Unutuldu, birgün sözcük de onun âkıbetine uğrarsa, bunun dilimiz için sıhhat alâmeti olacağındanşüphe etmem. Buna karşılık, kulak tırmalayan bazı kelimeleri sevmem, kafama silah dayansa bile kullanmam. Bunlardan biri uydurma kelimelerin en zevksizlerinden “olanak”tır. “İmkân”ın güzelliğini bilen birinin “olanak”ı kullanabilmesine şaşarım. Hele “olanaksızlaşmak, olanaksızlaştırılmak” gibi çekimleri bir dilin taşımayacağı kabalıktadır.
D. Mehmet Doğan yıllardır ayakta, saygın bir isim. Bunun bir sırrı olmalı. D. Mehmet Doğan’ı var eden, yaşatan ilkeler nelerdir? Bunun dışında en çok hangi isimlerden etkilendiniz, kimleri kendinize yakın hissettiniz?
En mühim sırrım, sürekli çalışmak, mütemadiyen okumak ve yazmak... Ben beni bildiğimden beri yazmaya çizmeye çalışıyorum. Okumadan yazmak gibi bir alışkanlığım yok. Neredeyse bütün klasik metinlerimizi, yazarlarımız okudum,bazılarını tekrar tekrar. Modern dönemin edebiyatını, dil gelişmelerini takip ettim. Sahici şiiri, edebiyatı keşfetmekten hoşlanırım. Yûnus Emre’den günümüze edebiyatımızın verimlerini okumak anlamak ve bugün onları zihninde taşıyarak yazmaya çalışmak mücadelesi içindeyim. Zevkle okuduğum hayli yazar var. Âkif ve Yahya Kemal bunların başında gelir. Bizde edebiyat ve düşünce atbaşı gider, bunları okumak aynı zamanda bir fikir zemini üzerinden gitmek demektir. Çok isim saymak istemiyorum ama Haşim’siz, Tanpınar’sız, Necip Fazıl’sız, Tarık Buğra’sız bir Türk edebiyatı olamaz. Bu temel şahsiyetlere başka isimler de eklenebilir. Fikir dünyamızın büyüklerini de Nureddin Topçu başta olmak üzere, külliyat olarak okumaya çalıştım. Kendimi, dilimize, edebiyatımıza, düşüncemize ciddi mânada emek veren bütün yazarlara yakın hissederim.
Her yazarın bir yazış yöntemi, ortamı var. Siz nasıl çalışırsınız, yazarsınız, bunun belli bir ortamı saatleri var mı, bu konuda gençlere neler tavsiye edersiniz?
Her zaman, her yerde ve her şart altında okur ve yazarım. Gürültü patırtıya aldırmam, kapris nedir bilmem. Zaten çalışırken klasik Türk müziği dinlerim. Birden fazla kitabı birlikte-paralel okurum; bir kitapta tıkandığımda diğerine geçerim. Yazarken, bir çırpıda yazmam. Başlık ve ana fikir oluştuktan sonra yazmaya girişirim, birçok molalardan, düzetmelerden, çeki düzen vermeden sonra yazıya son halini veririm. Yayınlanana kadar bir yazıyı düzeltme, değiştirme hakkımı saklı tutarım!