15 Temmuz 2016 tarihinden itibaren bir fetih havası yaşayan milletimle gurur duydum. Bir yiğit tankın önüne yattı, bir yiğit kurşuna karşı efsunlu gibi yürüdü bir yiğit şahadet şerbetini içeceğini bilerek ilk kurşunu sıktı ama kahpe kurşunlarla yere yığıldı. Onu görenler ne kaçtılar ne durdular ne de bir adım gerilediler. Sanki sancaktar gibi düşenin elinden sancağı alarak fetöristlere karşı koymaya, onlara müdahale etmeye devam ettiler. Birliklerini ve vatan müdafaasının ne demek olduğunu yedi düvele gösterdiler.
Cebren zapt edilen bir yerde halk, “ne bekliyoruz 500 kişiyiz, ateş açsalar 100’ümüzü öldürürler. 400 kişi bu zapt etmeyi önler” diyebilecek kadar ölümü göze alan cesareti gösterip, vatana, millete ve gerçek askerine sahip çıkma derdinde olan gözü pek yiğitler vardı.
Bir birliktelik vardı. Bir musibet bin nasihate bedelmiş demek ki. Sanki rehavete kapılan bu milletin kendine gelmesi için böyle bir musibete ihtiyaç varmış. Sanmayın ki hepsi camiden geldi. Kimi camiden, kimi meyhaneden kalktı geldi. Genç, kolu omzuna kadar jiletli ama boynunda Kelime-i Tevhid bayrağı. Anlatıyor, “ihtilal olunca sokağa, köprüye koştuk, sizin ayyaş dediğin insanlar. Hepsi aydınlandı, kimi Allahu Ekber sesleriyle vurularak toprağa düştü, çoğu da şuan hastanede yaralı yatıyor.”
İşte bu Türk milletinin kanında olan güç, yeri geldiğinde bir olma, birlik olma özelliğini ortaya koymaya yetiyordu. Konu vatansa gerisi teferruat, konu vatansa camiden de koşarız, meyhaneden de.
Bir Kuva-i Milliye ruhu hâkimdi. Darbecilerin ellerinde ağır silahlar, altlarında tanklar, uçaklar, helikopterler vardı. Buna karşı halk, elinde sopa, süpürge ve hepsinin elinde ki al bayraklarla, merhum Akif’in sözünü dinliyorlardı. “Siper et gövdeni dursun bu hayâsızca akın” diyordu ya Akif, işte vatan için hepsi göğüslerini siper ettiler. Kurtuluş Savaşı’nda Erzurum tarabyalarında Kara Fatmalar gibiydiler, direksiyona geçip meydanlara halkı taşıdılar. Çanakkale’ye giden 15’likler gibi meydanlarda 7’den 70’e insanlar vardı. Orantısız bir güç vardı ama “göklerden gelen bir emir, göklerden gelen bir yardım” vardı. İmanı kuvvetli olanın imtihanı ağır olurmuş. Bu milletin imanı o kadar kuvvetli ki, durum ve şartlar ne kadar çetin olsa da, konu vatansa orantısız güçler bile teferruat olarak kalır ve bu imtihana yılmadan katlanılır.
Birlik olunca ne güzelsin be Türkiye’m, muhteşemsin. Günlerce nöbet tuttun, günlerce meydanları boş bırakmadın. Sanki Uhud’da okçular tepesinin müdafaasının önemi gibi meydanlar da sizin okçular tepeniz oldu ve müdafaayı elden bırakmayarak, “Biz buradayız, siz neredesiniz, ezan dinmez, bayrak inmez” diye sloganlar attınız.
Amma velâkin senin yanında, istemeden de sana katılanları gördün mü? Düne kadar fetonun her dediğini aynen tasdik eden ve hala aynı yerde sayan onun askerlerinin aranızda kamufle olmaya çalıştığını gördünüz mü? Hadi onları geçtim, darbe gecesinden itibaren televizyon televizyon gezen fetonun sağ kollarını gördükçe bööööööğ diyesim geldi benim. İçim almadı. Daral geldi iyice.
Adamlar dün ortada yoktular. Ama dün bu oyunun hazırlığında varlardı belki. Finans sağladılar, akıl yürüttüler, destek verdiler. 40 yıldır fetonun CIA kontrolünde olduğunu, yok o bunu başaramaz, üst aklın olduğunu ve ona tabi olduğunu saatlerce anlatıyorlar. Ulan be ……. adam (bir kelime yazacaktım ama terbiyem el vermiyor) düne kadar neredeydiniz? O, 40 yıldır onların idaresindeyse, siz ondan ayrılalı belki 3-5 yıl olmuştur. Peki siz o zamana kadar kimin emrindeydiniz, kim tarafından kullanılıyordunuz? Sizde ayrılana kadar vatana ihanet içerisinde, 35-40 yılı onun emrinde geçirmediniz mi? Onun hizmet ettiği guruba hizmet etmediniz mi? Yani aynı yolun yolcusu değil miydiniz? Şimdi arıldınız duruldunuz, dip köşeye kuruldunuz mu yani? Yoksa saklambaç mı oynuyorsunuz? Hiç biriniz zerre kadar samimi değilsiniz. Hatta dökülen kanlardan sorumlusunuz.
İnandık mı bunlara? Tabi ki hayır. “Yok feto şöyle düşünüyordu, yok fetonun amacı buydu.” Cemaat olarak sapıklıklarını, kirli çamaşırlarını ortaya döküyorlar. Peki anladık da, o süreç içerisinde sen neydin, neredeydin, hangi eylemlerde bulundun, hangisine karşı çıktın, hangisinin yanlışlığını söyledin? Devlete zarar veren ajanlıklara sen ne kadar alet oldun? Kaçta kaçını devlete bildirdin? Yoksa menfaatin bitince mi, devran dönünce mi kuyruğu kıstırıp kaçtın? Şimdi bunları anlatman seni aklayacak mı? Oh ne âlâ memleket. Yoksa kendinizi uyku moduna alıp, meydan boşalınca uyanacak mısınız?
İşin acı tarafı, bir öğretmen, bir doktor sehven de olsa feto grubunun sendikasına aidat yatırdı diye, sırf devlet zorda kalsın, kurunun yanında yaş da yansın diyen işgüzar veya gizlenmiş fetörist idareciler tarafından açığa alınıyor. Amaç devleti zor durumda bırakıp, cadı avı yapılıyor, zulüm yapılıyor algısı oluşturulmaya çalışılıyor.
Yok öyle arkadaş. Bu ve bunun gibi rahatsızlıklar yaşanırken, siz rahatça televizyonlarda ahkâm kesemezsiniz, kesmemelisiniz, izin verilmemeli. Siz onları anlatarak kurtulamazsınız. Onlar herkesin şuan zaten bildikleri. Siz yaptıklarınızdan bahsedin. Gizleyip aşikâr edemediklerini aşikâr ette, gerisini halk, gerisini devlet düşünsün.
Devlet, bunları acil alıp konuşturmalı. Birlikte oldukları yılların hesabını sormalı ve bunları medya maymunluğundan, bizleri de bunların kendilerini aklayıcı, kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi göstermelerinden kurtarmalı.
Ey vatanı ön planda tutup şahadet şerbeti içen ve gazi olan kardeşlerim. Var olduğumuz müddetçe sizleri unutmayacağız. Siz şehitlerimize Rabbimden rahmet, gazi olan, hastanede tedavi gören kardeşlerimize de Rabbimden acil şifalar dilerken, minnettarlığımız ve saygımız sonsuz olacaktır.
Sizin bıraktığınız yerden nöbetimiz, vatan müdafaamız devam edecek inşallah.
DARAL GELDİ
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.