“Ağrımaz başımızı ağrıtmak” gibi bir deyim vardır literatürümüzde. “İşgüzarlık” kelimesi ise sanırım bu deyimin tamamlayıcısıdır.
2011 yılında Suriye’de başlayan Beşar Esad ve rejim karşıtı olaylardan, tabiatıyla iç karışıklıklardan siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel boyutlarıyla en çok etkilenen ülke maalesef bizim ülkemiz Türkiye olmuştur.
Üzerimize farz olmayan konulara balıklama atlama huyumuz ve merakımız, bu meselede de getirisi, götürüsü hiç hesaba dahil edilmeksizin aceleye getirilmiş, sayıları resmi olarak 2 milyonu, gayri resmi olarak ise 5-6 milyonu aşan büyük bir nüfusun ülkemiz sınırları içerisinde değişik yörelere dağılmaları sonucu kargaşaya ve karışıklıklara sebep olmuşlardır.
Başta Suriyeliler olmak üzere Iraklı, Afgan, İranlı, Afrikalı pek çok siyasi sığınmacı ve mülteci ile birlikte ülkelerindeki ekonomik şartların zorlamasıyla Türkiye’yi tercih eden göçmen sayısı da adeta rekora koşmaktadır…
Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği (UNHCR)’den yapılan açıklamaya göre;
Türkiye en çok mülteci ve sığınmacı barındırmasına karşılık, Birleşmiş Milletler’in yardım kaynaklarından sadece % 5 pay alabilmiştir. Oysa ekonomik olarak çok dar ve kıt imkanlara sahip olan ülkemiz, kendi ihtiyacı olan insanından sakındığı ve kıskandığı 6 milyar doları aşkın borç, harç önemli bir para kaynağını İslami ve vicdani duygularla davetsiz bu misafirlere seferber etmekte, başta Suudi Arabistan, İran, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Katar gibi petrol zengini pek çok Arap ülkesi olaylara seyirci kalarak, kılını dahi kıpırdatmazken biz ise kendimizi, Ortadoğu Coğrafyasının hadimi ve hamisi gibi görerek, kendi kendimizi yiyip bitirmekteyiz.
Zaten yeteri kadar kendi mevcut problemleri ile boğuşan, yükü oldukça ağır ülkemize bir de haddinden fazla ekstra yük bindiren bu fiili durum “ağrımaz başımıza dert açmıştır.”
ŞİMDİ GELDİĞİMİZ NOKTADA CENNET VATANIMIZ, GÜZELİM ÜLKEMİZ BAŞTA UYUŞTURUCU BARONLARININ VE BEYAZ KADIN TÜCCARLARININ İŞTAHLARINI KABARTIP, SALYALARINI AKITARAK KOL GEZDİĞİ SINIRLARININ KEVGİRE DÖNEREK, YOLGEÇEN HANINA DÖNÜŞTÜĞÜ, GÜVENLİKTEN YOKSUN BİR HAYALET ŞEHRİ ANDIRMAKTADIR.
Öyle ki, önlem alınamadığı için her gün sayıları gittikçe artan mülteci ve sığınmacıların ikame ve iaşe sorunu, nüfus planlaması da dahil olmak üzere hiçbir konuya aldırış etmeksizin, salla başı al maaşı modeliyle devletimize kambur olmaya devam etmekte, aralarında Kilis ve Şanlıurfa gibi 10’un üzerinde şehrimizde ise mevcut yerel nüfusun çok üzerinde göç almak suretiyle, ülkemizin sosyo-ekonomik dengelerini de alt üst ederek, sosyal devlet yapımızın hızla bozulmasına yol açmaktadırlar.
Ekonomimizin itici gücü turizm sektörümüzün hali ise yürekler acısıdır. Bilhassa İstanbul, İzmir, Bodrum, Kuşadası, Antalya, Alanya başta olmak üzere cadde ve sokakları, sahilleri ve plajları adeta işgal edilerek, ortaya konulan çirkin görüntülerle, otellerde rezervasyon iptallerine kadar gidilmekte, bazılarımız ise hala bu büyük kayıpları ve gelecekteki olası tehlikeleri göz ardı ederek, konuya sadece İslam kardeşliği ve mazlumlara yardım etmek mantığıyla bakmaktadırlar…
Şimdi buradan;
*Konunun vehametini ve toplumumuz da yarattığı ağır travmayı henüz kavrayamamış, oturdukları sırça köşklerden ahkam keserek, ülkeyi adeta bilinmez bir girdabın içerisine sürükleyenlere,
*Evimi, barkımı yüksek fiyatlarla kiraya verdim diyerek el ovuşturup, damak şapırdatanlara,
*Şeytan taşlamaktan ibadet etmeye fırsat bulamayan, seçimi ve seçilmeyi düşünmekten başka ülke meselelerine vakit ayıramayan siyasetçilerimize bir çağrıda bulunmak istiyorum.
Günlük hayatımızı adeta felce uğratan, Konyamız da bile sayıları 50 bini aşarak, belirli bölgelerin ve mahallelerin işgaline kadar varan olumsuz bu kötü gidişatın direk sebebi olan hırsızlık, yankesicilik, uyuşturucu, kadın ticareti ve sigortasız iş gücü teminiyle istihdam politikamızda ve ekonomimizde büyük kayıplara yol açan, gençlerimize kötü örnek teşkil ederek ahlaki çöküşü ve kültür yozlaşmasına zemin hazırlayan bu fiili duruma dur denilmesini ve çare olunmasını talep ediyoruz.
BİLİYORUZ Kİ, BUNUN YEGANE YOLU BİRLEŞMİŞ MİLLETLER MÜLTECİ YÜKSEK KOMİSERLİĞİ’NİN GÖZETİMİNDE SURİYE TOPRAKLARINDA OLUŞTURULACAK TAMPON BİR BÖLGEDE, BAŞTA İSLAM ALEMİ OLMAK ÜZERE TÜM DÜNYANIN KATKI VERECEĞİ BÜYÜK BİR ORGANİZASYON VE CİDDİ PROJEYLE MÜLTECİ VE SIĞINMACILARIN GELECEKLERİNİN GÜVENCE ALTINA ALINMASINDAN GEÇMEKTEDİR.
Herkes iyi bilmelidir ki;
*Bu ülke asla yol geçen hanı olmayıp, her önüne gelenin elini kolunu sallayarak gezip tozacağı bir ülke değildir.
*Dileyenin dilediği işi yaptığı, eline geçeni alıp sattığı, pazarladığı, ahlaki değerlerin yerlerde sürünüp, ayaklar altına alındığı bir 3. Dünya ülkesi, Muz Cumhuriyeti falan da değildir.
BU ÜLKE İSLAM ÜLKELERİ İÇERİSİNDE DEMOKRASİ İLE YÖNETİLEN ANAYASAL KURALLARI VE KURUMLARI OLAN HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜNE İNANAN ÇAĞDAŞ MODERN TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİDİR.
DEVLETİN İTİBARINI KORUMAK, GÜVENİLİRLİĞİNİ SAĞLAMAK, SULHÜ SÜKÛNETİ TEMİN ETMEK ELBETTE BAŞTA TBMM OLMAK ÜZERE, CUMHURİYET HÜKÜMETİNİN GÖREVİDİR.
NE DURUYORSUNUZ O HALDE? HAYDİ, HEP BİRLİKTE GÖREV BAŞINA…