Defter sizindir ne isterseniz onu yazın

Sadık Büyüksakarya

Defteri önüme aldıktan sonra gerçekleştirdiğim ve öylesine diyebileceğim yazıp çizmeler benim için çok kıymetlidir.

Karşılıklı olarak birbirimize yarenlik ederiz.

Sınır nedir bilmeden mütemadiyen hareket halinde kalmayı başarabildiğimizin de ayrıca altını çizmek isterim.

Delilini hemen arz-ı endam ettireyim.

Buyurunuz:

Hayatımızın merkezinde yer alan öz değer nedir acaba?’ Bu soruya vereceğimiz cevabın peşine düşelim hep birlikte. Öncelikle sık verilen cevapları sıralayalım: Sevgi, sağlık, aile, ahlak, adalet, merhamet, din, inanç, aşk, para, şöhret, kariyer, makam, siyaset, bedensel arzular, meslek, sanat…

Kuşkusuz sıralanan değerler, hepimiz için gerekli ve önemli hayat amaçlarıdır. Ancak her birimiz için bunların öncelikleri ve ağırlıkları farklıdır. Hayatımızda belirleyici olan bu öz değerleri, madde ve mana kökenli olarak iki grupta toplamamız mümkündür. Ve temel tercih, yönelim ve davranışlarımızda bu öz değerlerden bir tanesinin, daha baskın ve belirleyici olduğu bilinmektedir.

Araştırmalar, insanların yalnızken bu soruya verdikleri cevap ile başkalarının yanında verdikleri cevabın farklı olduğunu ortaya koymuştur. Şu halde yaşamınızda, düşüncelerinizde, davranışlarınızda ve tercihlerinizde en baskın etken olarak sizi yönlendiren ve hayatınızın merkezinde taht kurmuş olan öz değeri, yalnız ve kendi başınıza değerlendirmeniz, sizi daha gerçekçi bir sonuca ulaştıracaktır.

Genetik mirasımız, temel kişilik özelliklerimiz, zihinsel potansiyelimiz, aile ortamının yüklediği değerler, eğitim süreçlerindeki yetişme biçimi ve toplumun yüklediği kültürel miras, hayatımızın merkezinde yer alacak aktörün belirlenmesinde etkili olmaktadır.

HAYATIMIZI YÖNETEN ÖZ DEĞER

Davranış psikolojisi alanındaki deneysel araştırmaların ulaştığı önemli bir gerçek daha var: Aynı genetik mirasa sahip, aynı çevresel şartlarda ve aynı toplumda yetişmiş çocukların, gençlik ve yetişkinlik dönemlerinde yaşamlarını yönlendiren öz değer/ler farklı olabilmektedir. Diğer bir ifadeyle aynı anne babanın çocuklarından birinin hayatında mana ağırlıklı değerlerin, diğerinde maddi değerlerin belirleyici olduğu görülebilmektedir.

Şimdi işin asıl püf noktasına gelelim: Aynı genetik mirasın ve çevrenin etkisinde olan iki kardeşin, hayatlarını yönlendiren öz değerlerdeki farklılaşmanın kaynağı nedir?

Bu durum iki temel kaynağın eseridir. Birincisi, bireyin kendine özel biricikliğinin, fabrika ayarlarının yani Yaratıcının, ona özgü verdiği potansiyel eğilim, diğeri bireyin yaşamında edindiği deneyimlerinin ve araştırmalarının sonucu, kendi farkındalığına ulaşması ve hayatını yönlendirecek öz değeri kendisinin belirlemesidir.

Özetlersek Yaratıcının bize verdiği, bize özel eğilim ve potansiyel ile bizim, hayatımıza bir anlam yükleme arayışımız, yaşamımızı yönetecek temel öz değerin nihai halini almasını sağlar. Dolayısıyla kendimizi, sadece bizi dünyaya getiren anne babamız ve yetiştiğimiz çevrenin eserinden ibaret görmek sorumluluktan kaçmaktır. Her insanın, hayatındaki öz değerin peşinden koşmak, onu hayatına rehber edinmek gibi bir sorumluluğu vardır ve olmalıdır.

Mana değerlerinden hızla uzaklaşarak maddi değerlerin yönettiği bir hayatın kölesi haline gelen günümüz insanı, ne yazık ki davranışlarının sorumluluğunu çoğunlukla kendisi dışındaki çevre şartlarında arıyor. Ve mana değerlerinden hızla uzaklaşarak maddi değerlerin yönettiği bir hayatın kölesi oluyor. Oysaki bireyin yaşamının baş aktörü kendisidir. Bilinçli bir arayış, çaba ve çalışma ile bize verilen hazır potansiyellerden hareketle kendi öz değerlerimizi inşa etmenin derdiyle dertli olmak zorundayız. Yeryüzündeki varlık nedenimiz de budur zaten.

VAR OLUŞUMUZUN SAHİBİ

Sokrates’in ‘Düşünen insan’, Mevlana’nın ‘Kâmil insan’, İbn-i Arabi’nin ‘Mana insanı’, Erich Fromm’un ‘Sevgi insanı’ ile anlattığı tam da budur. Madde ile mananın dengesini yakalamış, düşünen, araştıran ve inanan insan…

Bütün kutsal dinlerin üzerinde uzlaştığı erdemli insan olma arayışıdır bu. Hızla içine girdiğimiz dijital dünya, bilinçli bir şekilde insanı mana değerlerinden hızla uzaklaştırırken aynı zamanda insanın kendisinden uzaklaşmasına da neden olmaktadır. Böylece esasen âlemin en önemli manası olan insan, giderek ruh, gönül ve kalbin oluşturduğu manadan uzaklaşmaktadır.

Einstein, hayatı zaman doğrusu üzerinde tarif ederek her insanın bir ‘hayat defteri’ olduğunu ve sürekli olarak geçmiş yaşantılarıyla geleceğini şekillendirdiğini söyler. Güçlü ve anlamlı bir hayat defterine sahip olanlar; şartların eseri zavallı bir kişilik olmaktan sıyrılarak kendilerini sürekli sorgulayan ve öz yaşam değerlerini kendi elleriyle inşa edenlerdir. Onlar, kendilerini aşarak başkalarına kucak açabilen, ötekine yar olabilenlerdir.

Şartlar ne olursa olsun zamanın aktığı yerde olan yani güncel yaşamın gereklerinin farkında ve hayat defterine hâkim olanlar, maddi arzu ve beklentilerini dozunda tutarak hayatının merkezine mana değerlerini koyabilenlerden söz ediyoruz. Onlar ki esasen maddi varlığına değil varoluşuna ve bu varoluşun sahibine âşık olanlardır.’

Sizi de bu eyleme davet ederim dostlar.

Bana hak verip mutlu olacaksınız.

Selâmetle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.