Uzun uzun zaman önce memleketin birinde huzurlu, kendi halinde bir şehir vardı. Bu şehirde her daim asayiş berkemal derlerlerdi. Bu şehre gelen Kadı Efendiler rahat eder, ayda alemde bir olay olur, onu da eş dost araya girer, barıştırır, sulh eder, tatlıya bağlarlardı.
Şehirde sakin başlayan günlerden biriydi.
Delikanlılardan biri, ailede birileriyle takışmış, kızmış, sinirlenmiş kendini atmış dışarıya…
Bir türlü teskin olmuyor, arkadaşları zor zapt ediyorlarmış.
Mahalleden birkaç kişi…
Bu hal sana yakışmıyor demişler…Biz seni efendi, temiz bir delikanlı bilirdik! Öyle kal!
Mahallenin ve insanların huzurunu kaçırma!
Delikanlı, büyüklerim ağalarım, ağabeylerim demiş, bana adam olamazsın dediler! Bana kimse böyle konuşamaz! Ben adam olacağım amma, bunların dediği gibi adam olmayacağım demiş, esmiş, yağmış gürlemiş!
Mahallenin yaşlılarından bir adam, kim sana bunları söyledi demiş!
Biz seni severiz, sen pekala delikanlı bir adamsın!
Delikanlı dönmüş geriye, akrabalarının olduğu eve doğru birkaç adım atmış demiş ki, önce kendin adam olacaksın! Bir daha bana bir şey söyle, Allah ne verdiyse, kazmayı, küreği, baltayı yersin belinin ortasına haberin olmaz!
Var mı diyeceğin demiş, senin dediğin gibi adam olmayacağım işte, şehrin eteğine yaslandığı şu dağın karları erirse, senin dediğin anca o zaman olur!
İhtiyar adam, güldürme beni delikanlı demiş, bu dağın karı hiç erimedi, ne gören var, ne bilen, sen kime kızdın hele bir deyiver?
Delikanlı adı her neyse demiş, kalkmış, senden adam olmaz diyor, hem de, kime diyor, bana diyor, bana!
Arkadaşları hadi uzatma da söyle demişler, kim kızdırdı seni böyle!
Delikanlının bağrı yanmış bir kere…
Karagözlü ağabeylerim, ağalarım, büyüklerim demiş, boğaz dokuz boğum denmemiş mi?
Her boğumda düşüneceksin, hesaplayacaksın,
Lafını ölçüp-biçip tartacaksın,
Laf muhatabına ağır gelir mi?
Muhatabın bu lafı kaldırır mı?
Kaldıramazsa seni kaldırır yere vurur mu?
Eyvah demişler, sen ne yaptın böyle?
Kim bu yere çarptığın kişi?
Delikanlı içini çekmiş, hısım değil, akrabadan değil, değil amma kader akraba yapmış bi kere…
Arkadaşlarından biri demiş ki, işaret ettiğin evde ablan oturmuyor mu?
Evet demiş delikanlı, ablam bir tanedir lakin, enişte de, enişteliğini bilecek!
Sana adam olmazsın diyen enişten mi demişler?
Evet demiş o kendini bilmez!
Oradan birisi, enişten demiş iyi adamdır, karıncayı incitmez, hak, hukuk bilir, Allah bilir sen ne yaptın?
Delikanlı git başımdan baba demiş!
Biz bu mahallede doğmuş büyümüş öyle bir adamın evladıyız ki, ona sen adam mısın diyen adamları yerlerde az süründürmedi rahmetli. Sonra da, af diletip, elini öptürürdü. Çocukken hepsine şahit oldum.
Enişteyse, enişte, haddini bilecek!
Madem öyle ne yapacaksın demişler!
Valla demiş bir iyilik yapacağım yapmasına da olmuyor.
Arada ablam var, iki tane yeğen var!
Arada analık hakkımı helal etmem diyen anam var!
Delikanlı oturmuş bir köşeye, arkadaşları, ne olmuş diye merak edenler toplanmışlar etrafına…
Delikanlı geçen gün demiş, ablam çağırmış, enişteyle aram pek iyi değilse de, mecburen vardık evlerine…
Ablam, Bedestende çarıkçıya girmiştin, çıkmışsın diye duydum doğru mu diye sordu.
Dedim ki, on gün kadar gittim, geldim. Usta sanat falan öğretmiyor. Dükkanı süpür, kahve söyle, falan ustayı çağır, Akşama kadar iş buyuruyor. Ne yapsam beğenmiyor. Ben ne zaman iş öğreneceğim dedim, hele bir üç-beş ay geçsin, gözüm seni tutsun, gösteririm bir şeyler dedi. Ustanın yakasını topladım, elini kaldırınca, yüzüne bir kafa vurdum, burnu kırıldı. Bir daha dedim, gelen çıraklara bu işi öğretmezsen gelir kafanı patlatırım. Çıktım dükkandan eve geldim.
Enişte Hazretleri utanmaz dedi, o usta benim has arkadaşımdı, seni bir türlü adam edemedik! Sen adam olmazsın dedi, üzerime yürüdü!
Kolundan şöyle bir yakaladım. Üfürük gibi bir adam, ağzında anlamadığım bir şeyler geveliyor, kaldırdım vurdum yere, sen dedim ablamla yeğenlere dua et, yoksa gebertirdim seni burada. Hızımı alamadım birde tekme atmak istedim, ablam attı dışarı…
Dinleyenler merakla sormuşlar sonra ne oldu?
Hiç demiş delikanlı sağ kolu kırılmış! Şifahaneye götürmüşler, bir hafta on gün yattı.
Enişte olacak, şifahaneden çıkar çıkmaz soluğu Kadı Efendinin yanında almış…
Bende Bedestende kumaş satan bir yere girmiştim. Hem dükkan sahibini sevdim, hem de orada çalışanları. Canla başla çalışıyorum. Bir sabah dükkana geldim ki, kapıda iki muhafız, hakkında şikayet var Kadı Efendi Hazretleri seni bekliyor dediler. Dükkan sahibi, bu delikanlı öyle biri değil dedi, demesine amma muhafızlar beni derdest edip alıp Kadı Efendinin huzuruna getirdiler.
Birde baktım, ablam, enişte ve anam orada!
Kadı Efendi, Baban yokmuş dedi, Enişten sana babalık etmiş, iş bulmuş, sen bir şeylere kızıp, adamın kolunu kırmışsın, eniştende, ablanda, ananda senin bu yaptıklarından şikayetçi dedi.
Anam ne dese beğenirsiniz, Kadı Efendi dedi, bu çocuk adam olmaz, eniştesi az bile söylemiş.
Benim nişanlının anasıda oraya geldi...
Kadı Efendi dedi, maazallah bu sinirli, öfkeli delikanlı kızıma kızar, öfkelenir, kızımın kolunu da kırarsa ben ne yaparım?
Kadı Efendi, sen dedi ki, sen iyi bir delikanlıya benziyorsun. Bak insanlar senin hakkında endişe içinde. En son çalıştığın yerin sahibi, senden oldukça memnun. Mahallede seni seven çok. Merttir, dürüsttür diyor herkes.
Onun için benim kararım şu; Buradan çıktıktan sonra anandan, ablandan, eniştenden af dileyecek ve barışacaksın.
Nişanlının anasıyla görüştüm. Nişanı atmayacaklar, onlarında tek şartı, ailesinden af dilesin, ellerini öpsün, barışsın diyorlar. Hadi göreyim seni. Bunun aksini yaparsan, atarım seni zindana, dünya kaç bucak öğrenirsin!
Akşam nişanlım ve ailesi herkes eniştenin evinde toplandı.
Anam dedi ki, Kadı Efendiyi duydun, nişanlının anasını duydun. İlk önce eniştenin elini öpmekle başla.
Mecburen eniştenin elini öptük, sonra ablanın, anamın ve nişanlımın anasının…
Enişte ne dese beğenirsiniz, işte böyle dedi, hizaya gel, şimdi adam olmaya başladın!
Benim gibi delikanlıya bu yapılır mı, ne yapayım ben, nereye gideyim, söyleyin?
Oradan geçen ve olan biteni olduğu gibi dinleyen güngörmüş bir ihtiyar, kem söz, çiğ söz sahibine aittir demiş, bir daha böyle yakışıksız ve başını belaya sokacak bir harekete tevessül etme. Herkesle hem iyi geçin, hem de mesafeli dur, nişanlınla en kısa sürede evlen, çek git başka bir şehre, ortalık soğuyunca, birkaç yıl sonra çık gel. Göreceksin araya gurbet ve hasret girdi mi, her şey unutulur, gider. Tebdili mekanda ferahlık vardır oğul. Delikanlının bir anda yüreği soğumuş. Öpmüş güngörmüş ihtiyarın elini.
Birkaç gün sonra, dükkan sahibinin tavsiyesiyle, bir başka şehirde iş bulmuş, bir ay kadar sonra, nişanlısıyla evlenmiş, ilk kervana katılıp, çekip gitmişler. Sonrası ne mi olmuş?
Şehir şehre, delikanlı delikanlıya, abla ablaya, enişte enişteye, ana anaya, nişanlı nişanlıya, Kadı Efendi Kadı Efendiye, dükkan sahibi dükkan sahibine, güngörmüş insan, güngörmüş insana benzer…
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…