Gerek zincir ve yerel marketlerin, gerekse vatandaşın kışkırtmasıyla oluşan suni bir gündem neticesinde piyasada bir anda yağ krizi oluşuvermişti…
Saman alevi gibi parlayan bu duruma ne yağ tedarikçileri bir anlam verebilmişti, ne de son tüketiciler…
Ama gerçek olan şuydu, ne kadar itidalli olmaya davet edilse de, ne kadar Türkiye’de sıvı yağ türlerinin hiçbiri için bir kriz ortamı oluşmadığı söylense de, ne kadar yağlık hammaddeyle ilgili kısa vadede herhangi bir sorunla karşı karşıya kalınmayacağı ve yeterli stok bulunduğu devlet kurumları ve devleti yönetenler tarafından ifade edilse de bir bilinmeze doğru sürüklendi gitti gariban vatandaş.
İşin iyice çığırından çıktığı bu durum karşısında son noktayı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan koydu. Rusya’dan gemiler dolusu Ayçiçek yağının ham maddesi geliyor. Gelen hammaddeler uzun süre ülke ihtiyacını karşılayacak.
Sonrasında yerli ürünlerin hasat zamanı gelecek.
Zaten tüketim miktarı ve eldeki ürün denklemine bakıldığında da böylesi bir krizin oluşması mümkün görünmüyordu. Ama işte, fısıltı gazetesi fitneyi saldı topluma ve kenara çekilip yağmalama operasyonunu izledi.
Keşkelerin olmadığı bir diyarda yaşamadığımız için ‘Keşke bunları hiç yaşamasaydık’ demek beyhude olacak.
Bu durum bana bir dönem Türkiye’nin gündemine oturan, hemen herkesin şaşkınlıkla izlediği ve tebessüm ettiren kısacık bir videoyu hatırlattı.
Videoda, şehir içi toplu ulaşım yapan bir minibüsün şoförü, minibüsteki bir garipliği sezip bir taraftan ‘Piston aşağı indi’ diyor, bir taraftan da durumu toparlamaya çalışıyordu ki, o sırada minibüste bulunan herkes ‘dur – yavaş’ demeye kalmadan minibüsten inip uzaklaşmaya çalışıyordu.
Sadece bir minibüsün içindeki 10-15 kişinin başından geçen ve trajikomik olan bu olayın bir benzerini daha büyütülmüş bir şekliyle tüm Türkiye genelinde yaşadık ne yazık ki!
Birileri çıktı, Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaşta en büyük yağlık tohum tedarikçilerimizden olan bu iki ülkenin gerilimi neticesinde Türkiye’de yağ krizi patlak verecek dedi.
Ne aslı vardı, ne de astarı…
Gelinen süreçte birileri için yağ meselesinin astarı yüzünden pahalıya geldi.
Konya tabiri ile “Ana len, yağ krizi yaşanacakmış” diyen koştu markete… İhtiyacı yokken kendinde bir ihtiyaç hissetti. Talebin çok olmasına bağlı olarak marketçi de direndi. Ya yağı vermeyeyim de zamlanınca zamlı fiyatı üzerinden satayım diye düşündü, ya da kısa süreliğine yaşanan arz talep dengesinin bozulmasını fırsat bilip fiyatını yükseltti.
Çok geçmedi ki olayın gerçek yüzü ortaya çıktı. Piston aşağı inmemişti!
Yağ krizi yaşanmamıştı, yaşanmayacaktı!
Ne vatandaşın ihtiyacından fazlasına yönelmesine gerek vardı, ne de perakendecinin stokçuluk yapmasına…
Belki en üst makamdan yapılması beklenen açıklama gecikti, belki de kendi içimizde oluşturduğumuz hengame nedeniyle yükselen ‘kriz yok’ sesini duymadık, duyamadık…
Gelinen noktada, yağ fiyatlarının olması gereken seviyeye gerileyeceği, yağ tedarikinde hiçbir sıkıntı yaşanmayacağı beyan edilince yağmacıların da, yağmalayanların da, yağmalatanların da ipliği pazara düşmüş oldu.
Bugünün fiyatları ile belki itiraz edebilir ve ‘Bildiklerin ve söylediklerin yanlış. Fiyatlar hâlâ zirvede, yağ alırken de bir tane al ikincisini alma yaklaşımı var’ diyebilirsiniz.
Ben de bu toplumun içerisinde bir bireyim. Benim de bir evim, bir ailem ve dolayısı ile temel ihtiyaçlarım var. X marketine girip sıvı yağ aldığım sırada gazeteci olduğumu bilmeden “İstersen fazlasını al ama stokları erittik, uzun süre de yağ satışı yavaşlayacak. Bugün nasıl talebin artmasıyla birlikte yağ krizi oluştuysa, yarın da talep görmemesi nedeniyle arz fazlası oluşacak” diyen işletmecinin yalancısıyım, vesselam…