Cumhuriyet; hepimize öğretildiği şekliyle cumhurun yani halkın kendi kendini yönetmesi, halkın yönetime doğrudan veya dolaylı katılmasıdır. Demokrasinin kelime karşılığı da cumhuriyet gibi “Halk Yönetimi” olarak tanımlanmaktadır.
Ancak, demokrasi tanımının ötesinde özgürlük, eşitlik, adalet, emek, refah gibi kavramları içine alan ideolojik bir anlayış olarak insanlara sunulmuştur.
Bundan dolayıdır ki, demokrasiye bilinçli olarak bir kutsiyet yüklenmiş; dokunulmaz, eleştirilemez bir duruma getirilmiştir.
Bu durumu iyi bilen emperyalist güçler, “Demokrasi Getirme” vaadi ve bahanesiyle ülkelerde iç karışıklıklar çıkararak milyonlarca insanın ölümüne sebep olmuşlar ve olmaya da devam etmektedirler.
Yetmiyormuş gibi bu ülkelerdeki zenginlik kaynaklarını büyük şirketleri aracılığıyla sömürüyor; ülkelerin başına kukla yöneticiler getirerek isteklerini yaptırıyor; bir kısmını ise yönetilemez duruma düşürüyorlar.
Kısaca “Demokrasi” dediğimiz sistem; kapitalist ülkelerin diğer ülkeleri sömürme ve yönetme aracı olarak kullandığı aldatmacadan başka bir şey değildir.
Demokrasinin içinde yer alsın veya almasın; özgürlük, eşitlik, emek, hak, adalet çok önemli kavramlar olup bunlara bir itirazımız olamaz. Ancak, kavramların nasıl, hangi amaçlar için kullanıldığını da iyi görmeliyiz.
En çok kullanılan kavramlardan özellikle ÖZGÜRLÜK kavramı üzerinde duracağım.
Genel olarak özgürlük; “Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya bağlı olmaksızın, düşünme veya davranma, herhangi bir şarta bağlı olmama durumu, serbest” olarak tanımlanmaktadır.
Özgürlük yukarıdaki gibi tanımlansa da bu tanım gerçek özgürlüğü tanımlamaktan çok uzak, böyle bir özgürlük kişiyi mutsuz edeceği gibi toplumun felaketine de yol açabilir.
-İnsan dediğimiz sorumlu bir akla sahip varlık, hayvanlar gibi her istediğini yapabilme serbestliğine sahip olabilir mi?
-Olamaz!
Kaldı ki her istediğini yapabilme özgürlüğüne ve imkanına sahip olanlar bir yere kadar istediklerini yapsalar bile bir noktadan sonra yine mutlu olamayacaklar. Aslında, toplumların yaşadığı travmanın, temel nedeni de gerçek anlamda özgürlüğün ne olduğunu anlayamadıklarındandır.
Dünyevi, sınırsız özgürlükler, kişiyi, doyumsuzluk sarmalı içine hapsedip felakete sürüklemektedir. İnsan, müthiş bir doyumsuzluk içinde sürekli bir şeyler istemekte hiçbir şey onu doyuramamakta mutlu edememektedir.
Dünyanın yaşadığı bunalımın temelinde hep bu doyumsuzluk sarmalı vardır. Yukarıda da ifade ettiğim gibi bu sonsuz emellerin dünyaya yansıması “Vahşi Kapitalizm” olarak ortaya çıkmıştır.
Kapitalizm dünyanın başına bela olmuş; insanlığı felakete sürüklemiş ve sürüklemeye devam etmektedir. Dünyada yaşanan vahşet ve gözyaşının sorumlusu bu doyumsuz sömürü düzenidir.
Dünyevi olan hiç bir düzende sınırsız, gerçek bir özgürlük yok; olmamış, olamaz ve olmayacaktır. Gerçek özgürlük için mutlaka ve mutlaka Allah(cc)’a bağlanmak gerekmektedir.
Yüce Allah(cc) kişinin özgürlük alanını belirlemiş; belirlenen alanlar içinde hareket eden insan huzur bulur. Bu özgürlük alanı içinde bir kişi başka birinin özgürlük alanına tecavüz edemez; serbestim diye başka birine zarar veremez. Herkesin Allah(cc)’a bağlı olduğu bir düzende adalet olur, huzur olur en önemlisi orada anarşi olmaz.
Eğer, Allah(cc)’a bağlılık vicdanlara hükmedemiyorsa kişide gerçek anlamda Allah(cc)’a bağlılık oluşmamış, demektir.
Dünyayı sömüren, kan gölüne çeviren kesimlerin en çok kullandıkları “EŞİTLİK” kavramı üzerinde kısaca duralım.
-Neden eşitlik insanların hoşuna gider?
Çünkü, eşitlik sınıfsallığı, uygulamalarda adaletsizliği ortadan kaldırdığı düşünüldüğü için insanlara hoş gelmektedir. İnsan olma noktasında Allah(cc) katında tüm insanlar eşittir.
-Bugün, “Demokrasi Getirme” adına yapılan zulümleri, akan kanları hepimiz bütün çıplağı ile seyretmiyor muyuz?
Milyonlarca insanı katlettiler ve katletmeye devam ediyorlar!
Vahşi emelleri için insanları katleden bu canavarlar; kanlı, pis ellerini özellikle Müslüman ve tüm insanlığın üzerinden çekerlerse dünyaya huzur gelir, barış gelir; eğer, demokrasi dedikleri gerçek anlamda özgürlük, eşitlik, adaletse oda gelir.
Adalet ve liyakat temelli bir yönetim anlayışının gerçek anlamda özgürlük, eşitlik, refah getireceğine yüzde yüz inanıyorum.
Topluma düşen vazife, demokrasi kandırmacalarına karşı uyanık olup kısır çekişmeler yerine birlik beraberlik içinde emperyalistlere karşı mücadele etmek, olmalıdır.
Demokrasiyle aldatılmanın dayanılmaz ağırlığından kurtularak dünyaya kendi değerler eksenimizden bakabilmeliyiz.