Yer Almanya, şehir Danimarka sınırına yakın Flensburg. Konu, çocuklar için yapılması düşünülen bir park…
- Peki konunun ülkemizle ne ilgisi var?
Aslında coğrafya olarak hiçbir ilgisi yok. Sadece içerik ve yöntem açısından alınacak dersler var. Bir belediyenin katılımcı demokrasi ve kendi halkıyla nasıl iş birliği yapabildiğini gösteren önemli bulduğum bir olayı anlatmak istiyorum.
Öncelikle parkı çocuklara odaklamışlar. Yani ağırlık noktası çocuklar olan bir park yapılacak.
Durum böyle olunca belediyenin uzmanları o bölgedeki ilkokullara giderek çocuklara soruyor?
- Nasıl bir park istersiniz? Resmini yaparak bize veriniz.
Çocuklar, park içerisinde olmasını istedikleri her şeyi ve hayal dünyalarındaki parkı resmederek uzmanlara veriyorlar. Sonra bu resimler, çocuk psikolojisinde uzman pedagoglarca kategorize ediliyor, taslak haline getirilerek mimarlara veriliyor.
Mimarlar, sanki bakanlıktan gelmiş bir taslak ciddiyetiyle çocukların tasarımlarını projelendiriyorlar. Sonra sosyal bir aktivite kapsamında ve bir bayram havasında aynı çocuklar proje alanına götürülüyor.
- Bakın böyle projelendirdik, olmuş mu? Önerileriniz var mı?
Uzmanlar, çocukların sözlü önerilerini de röportaj yapan gazeteci ciddiyetinde not alıyorlar.
Sonrasında park çok kaliteli bir şekilde yapılıyor ve çocuklar hayallerini karşılarında buluyor!
Peki ne oldu ve ne olmalı?
Kitaplar dolusu sözlü anlatımla çocuklara demokrasi anlatmak mı, yoksa demokratik katılımın pratiğini, yaşayarak ve yaşatarak öğretmek mi? Demokrasi çocuklara, bu kadar güzel daha nasıl anlatılabilir? Aslında o küçük proje, devletle çocuğun ilk kez bir buluşma, bütünleşme alanı olmamış mıdır?
Sadece 23 Nisan’larda çocuklara sembolik bir başkanlık gösterisi mi, yoksa gerçekten onlara demokratik bilinci ve katılımı yaşatmak mı?
Demokrasi, siyasal yönü bir yana kollektif akıl’dır. Gelişmiş ülkeler, gelişimlerini hayatın tüm süreçlerinde yararlandıkları ortak akıla borçludurlar. Hani islamda “istişare” deyip Peygamberimiz (AS)’ın çok önemsediği bizim ise pek yararlanmadığımız bir kavrama…
Yaptığımız projede, projenin muhataplarıyla bir aktivite kapsamında ortak bir akıl arayışı olsa! O mahallenin yaşlılarına, gençlerine, çocuklarına; örneğin, mahalledeki Ayşe Teyze’ye bile uzmanlar gitseler ve görüşlerini alsalar, çok mu şey isteğimiz?
Böylelikle aile olmaz mıydık, bütünleşmiş olmaz mıydık bizi sürece katan belediyeyle veya herhangi bir kurumla?
Her Mahalleye Bir Kütüphane
Ben bu sürece şimdi katılmak istiyor ve bazı düşüncelerimi açıklıyorum.
Mahallelerdeki sosyal sorunlara çözüm bulmak ta belediyelerin işidir diye düşünüyorum. Örneğin, şimdilerde çocukların, gençlerin sosyal medya bağımlılığı, kitap okumama gibi sorunları var? Oysa bir ülkenin en önemli kaynağı sağlıklı toplumsal zihin’dir. Eğer toplumsal zihin çökerse, istikbal beklentileri de çöker.
Ancak maalesef bu alışkanlıkları başka alışkanlıklarla giderecek faaliyet alanlarımız yok. Parklarda salıncaklar, kaydıraklar bomboş! Çocuklar, parka gitse bile varsa yoksa sosyal medya oyunları, sanal oyunlar! Otobüste, parkta, durakta ve her yerde sanal oyunlar. Sadece anı yaşamaya odaklayan; kendisine, ailesine, vatanına ilgisiz, anı yaşamaya koşullandırılan gençlik üreten sanal oyunlar! Hatta bazı uzmanlar, bunların zihinleri işgal eden siber saldırı niteliğinde olduğunu bile söylüyorlar!
Çözümlerden biri, her mahalleye bir kütüphane olabilir. İçerisinde güvenli internet ortamları, güvenli eğitsel sanal oyunlar, cep sinema, masal anlatım odaları, geleneksel oyun dersleri, mini spor alanları, yerine göre etüt dersleri…
Çocuklar, güvenli internet ortamlarında sokağın kötü alışkanlıklarından (internet kafelerden) uzak sadece uzmanlarca belirlenmiş onların zihin gelişimine katkıda bulunacak oyunları oynayabilirler.
Cep sinemalarında, tarihimizi yansıtan eğitsel kısa filmler gösterime sunulabilir. Bunun için İletişim Fakülteleriyle birlikte ortak projeler geliştirilebilir. Örneğin, Mevlana’yı bile çocuklara kendi dilleriyle anlatabilmiş değiliz!
Masal anlatım odalarında, mahallede yaşayan bir teyze masallar anlatabilir. Gazilerimiz, savaş anılarını; Bazı büyükler, ders niteliğindeki anılarını; Bazı devlet büyüklerimiz, devletimizi ve işleyişini… Valimiz ve kaymakamlarımızın, politikacılarımızın, gazetecilerimizin, sporcularımızın çocuklarla, gençlerle buluşmalarında, sohbetlerinde, başarı hikâyelerini, güncel konuları vs. paylaşabilecekleri bir kültür ortamı. Yani hepimizi bir aile yapacak, bir nevi küçük külliyeler…
Geleneksel oyun odalarında, unutulmaya yüz tutmuş oyunlarımız çocuklara öğretilebilir. Bu oyunlar sırasında geleneksel kıyafetler sergilenebilir, giydirilebilir.
Etüt derslerinde çocukların, ödevlerini yapmaları sağlanabilir. Sonra görevli, kitaplıktan o çocuğun ilgisini çekecek bir kitabı verir, teşvik eder, ödüllendirir ve böylece okuma süreci başlar.
Mahallenin bayanları da bu okuma ortamlarından, çay – kahve ve sohbet eşliğinde yararlanabilirler.
Kimse kitap okumaz! Kütüphaneye gerek yok yaklaşımı bir ön yargıdır. Önemli olan okul ortamı dışında, okumayı alışkanlık haline getirmektir. Siz bir çığır açarsınız, başlatan siz olursunuz gerisi Allah’ın izniyle gelir.